DEĞER AĞABEY…
(Aramızdan ayrılışının 6. yıldönümünde, iz bırakan anısına...)
Geçenlerde düşündüm...
Voleybol ailemizin darmaduman olduğu, sevgilerin, saygıların, vefa duygularının eriyip, yok olduğu günümüzde camiamızı kim toparlar, uçurumun kenarından çekip, alır, kurtarır diye düşünüp, durdum...
Aklıma gelen isimler hep aramızdan ayrılan, ebediyete intikal eden, ışık saçan üstün vasıflı kişilerdi...
Sinan ağabey (Erdem), Vahit ağabey (Çolakoğlu), Ayhan ağabey (Demir) ve Değer ağabey (Eraybar) hemen aklıma gelen ilk isimlerdi...
“Bu unutulmaz sembollerimizin vefatlarından sonra voleybol ailemizde, bayramlarda seyranlarda eli öpülecek kaç büyüğümüz kaldı ?...” diye de kendimi sorgulayıp, bir yoklayıverdim ?... İnanın hiç bu kadar zorlanmamıştım... Bu zor beyin taraması ve jimnastiğinde ön plana çıkanlar Naci Bayamlıoğlu, Cengiz Göllü, Enver Göçener oldu...
Değer ağabey'i işte bu yüzden çok arıyorum... Son nefesini verdiği ana kadar, ilerlemiş yaşına rağmen hala "Benim" diyen delikanlılara taş çıkaracak atletik yapısıyla, herkese nehir gibi akıttığı gönlüyle ve daima sevgi dolu güleç yüzüyle insanlığın asaletini donanmış çok özel kimliğiyle keşke yaşasaydı da dağılıp parça parç olan ailemizi zengin ruhuyla, engin sempatisi ve güvenirliliğiyle toparlasaydı ?...
Bence en üzüldüğü nokta, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisinden, derin voleybol bilgisinden, engin tecrübesinden, ince ve pratik zekasından ve ansiklopedik kültüründen camia olarak yeterince istifade edemeyişimizdi... Değer ağabey bir dönem voleybola katkı olsun diye kendi çabalarıyla VOLEYBOL dergisini çıkardı ama maalesef ne üzücü ve düşündürücüdür ki, gerekli desteği göremediği için bu sevdadan da kahrolarak vazgeçti. Borç harç içinde dergiciliği bırakarak voleybol sevdasını gazete köşelerinde haber ve özellikle unutulmaz maç kritikler yaparak sürdürmeye çalıştı…
İçinde en ufak bir takıntı, kin ve kompleks barındırmayan Değer ağabey "Türk Voleybolu"nun GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK İSMİ, YEGANE SEMBOLUDUR…
O bir bilgi Bankasıydı… Bir enerji küpüydü… Atom moleküllerinde bile sevgi zerrecikleri taşıyan bir sevgi yumağıydı !... Voleyboldan kaptığı minik sevinçleri mütevazı yaşantısına katık yapabilen, bazen bir Osmanlı beyefendisi, bazen kendisine çok yakışan, şeytana bile papucunu ters giydiren fırlamanın ta kendisiydi…
Geniş beyin radarları sayesinde, iki ayaklı, aktif, seri ve objektif bir seyyar haber ajansıydı… İnsanları şaşırtmaya, mutlu etmeye bayılır, bundan da ayrı bir zevk alırdı...
Vefakar, cefakar bir ağabeydi O... Beni, futbol oynarken, mıknatıs gibi kendisine çeken, hayatımın bir çok evresinde yer almış ve de almaya devam edecek unutamayacağım iki voleybol adamından biriydi...(Diğeri de rahmetli Alper Başaran ağabeydi..)
Değer ağabeyin pire gibi sıçramasını, zamanın Spor ve Sergi Sarayı'nda (Şimdiki Lütfü Kırdar Kongre Merkezi) bir maç öncesi, ısınmada, sıçrayarak ayağı ile basket potasına değmesini hala unutamamaktayım...
İnsanları tebessüm ettirmekten doğal ve insani bir zevk alan Değer ağabeyin en büyük özelliklerinden birisi de edebi, lirik bazzen de mizahi bir kaleme sahip oluşu, Babıali kültürüyle kendini yetiştirmiş bir azınlık içerisinde yer almasıydı !... Hele o yaşayarak anlattığı fıkralar, o sanat dalında yer almamış olmasına rağmen artistik yeteneğini de sergilemekteydi !...
Hiç unutmam, bir gece Milliyet gazetesinin Cağaloğlu'ndaki eski binasında, spor servisindeyiz… Anlayacağınız gibi gece vardiyası, yani gece nöbeti… Nöbet tutanların ikisi Değer ağabey ve rahmetli Altan Erbulak ağabey... Altan Erbulak deyip sakın geçmeyin ?... Tiyatro aktörü, film yıldızı, köşe yazarı, karikatürist, senarist vs... Kısacık boyu, incecik bıyıkları, 8 numara teleskop gözlükleriyle tam tip ?... Üstelikte acayip kekeme !... Gülmek için yüzüne bakmak kafi !...
Gündüz oynanan Galatasaray maçında santrafor oynayan günümüzün köşe yazarı (!) Gökmen gol kaçırma rekoru kırmış !... Maç berabere bitmiş !... Hem Değer ağabey, hem de Altan ağabey koyu birer Galatasaray'lı olunca o geceki konu da kendiliğinden ve de gündemden oluşmuş !... Altan ağabey ateş püskürerek Gökmen'i eleştiriyor !...
"-U...ulan be.. be... a...adam !... Züü..züüü... ra.. ra.. fa..fa... gi.. gi.. gi..bi... gibi.. ...ka...kafa... kafan va..var... to.. to.. topa.. bi...bi...bi...bir.. ka...ka.. "...
kafa vuramadın diyecek !.. Değer ağabey bana dönüp...
"-Önemli değil !... Ya bir de yazarken kekeleseydi ?..." demez mi ?...
Değer ağabey önemli bir ameliyat geçirmiş, maalesef hepinizin de bildiği gibi sesini kaybetmişti… Ama moralliydi… Üstelik her zamanki gibi her yere de yetişiyordu !... Gene herkesin dert hocası ve ortağıydı… Bir tek farkla… Artık konuşamıyor, elindeki yazı tahtasına çiziyor, yazıyordu !... Artık telefon yaşamındaki yerini kaybetmişti...
Onu unutanlara, aramayanlara da hiç küskün değildi !... “İşleri yoğundur !...” diyebilecek kadar da büyük kalbi vardı !...
Bu arada hastalığı ilerliyordu. Evine artık eskisi gibi misafir kabul etmiyordu... Yolun sonunun geldiğini hissetmişti... Onu herkesin, gözlerinin önünde eski aşina Değer Eraybar fotoğraflarıyla görmeye devam etmelerini istiyordu... Daha bizlere verecek çok şeyi vardı... Olmadı, olamadı, Allahın takdiri, biçtiği hayat süresi o kadardı...
Onu 22 nisan 2008'de kaybettik... Melek olarak gökyüzündeki yerini aldı... Arkasından çok ağladım... Günlerce... Babacığıma, anacığıma, sevgili Bariş'a (Manço) döktüğüm gözyaşları gibiydi ardından akıttıklarım...
Orada voleybol ailemizden kimler yok ki ?... Eminim orada voleybol tüm saflığı ve güzelliğiyle devam ediyor ?...
Voleybol dünyası pek çok değerinin kıymetini bilmiyor ?... İçimizde ne yazık ki vefasız çok ?... Değer Eraybar'ın kıymetinin son zamanlarında bilindiğini, ondan yeterince yararlanıldığını düşünmeyenlerin başında geliyorum...
Canım Değer ağabeyim, biliyorum “Krallık tahtı”nı sevmedin, mütevazılığına yoruyorum... Ama bil ki sen zaten gönlümüzün kralıydın, daima da öyle kalacaksın…
Can Yücel duyduğum bu hislere ne güzel tercüman olmuş ?...
“O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer...”
Boşluğun dolmadı daha Değer ağabey... Dolması da mümkün değil zaten ?...
22 NİSAN 2008 KÖŞE YAZIM...
İnsan bazen duygularını ifade etmekte zorlanır, kelimelerle saklambaç oynar !...
İnsan bazen bir organını kaybetmiş gibi sendeler, dengesini kaybeder, ayakta duramaz, yıkılır !...
İnsan bazen öylesine zor anlar yaşar ki, olmak veya olmamak arasında bir med-cezire sürüklenir !...
Edebiyatçıymış, yazarmış, şairmiş, vız gelir, kifayetsizlik hakimdir !...
Gücün ve kapasitenin sınırları dışına taşılmıştır bir kere !...
Fiziğin işe yaramadığı, kelimelerin yetersiz kaldığı, kuvvetin, dayanıklılığın, soğukkanlılığın iflas ettiği anlardır işte o anlar !...
İşte tüm bu yetersizliklerin bedenimi kuşattığı, dahası esir aldığı bir çaresizlik içerisindeyim !...
Canım kadar sevdiğim, herkesin olduğu gibi DEĞER Ağabeyimi kaybettim !...
Erkekler ağlamazmış derler !...
Halt etmişler !...
Ağlıyorum be !...Hem de hüngür hüngür !...
Artık yolun bundan sonrası “DEĞER’SİZ” !...
O bir asilzadeydi !... Nesli tükenmeye yüz tutmuş, eski bir İstanbul beyefendisi, örnek bir spor adamı, eşi zor bulunur bir centilmendi !...
O dünyada tanıdığım en mütevazı, en büyük “İmparator”du !... Tacı yoktu, tahtı yoktu ama koca bir sevenler ordusu vardı ve hepsi de onun neferiydi !...
İnsan sevgisini ve saygısını içinde demlendiren, en kötü anlarda bile çevresine moral verip, neşe saçan, gülücükleri yüzünden eksik olmayan bir “İmparator”du o !...
Rahmetli ALPER BAŞARAN ağabeyimle beraber, gerek sporculuk, gerekse antrenörlük hayatımda daima itici gücüm, moral kaynağım, tabii dopingimdi !...
Plaj voleybolunda manevi desteği ve gücü hep arkamdaydı !...
Hiç unutamayacağım ve bende daima iz bırakacak bir gün olarak bana olan en son hediyesi, 18 mayıs 2007’de mezun olduğum Saint-Michel Lisesi Tiyatro Salonu’nda verdiğim şiir resitalime, geçirdiği ağır ameliyatın hemen sonrası, nekahat döneminin henüz başında gelerek, bana destek vermesi, moral depolaması ve de ayakta alkışlamasıydı !... Hayatta gördüğüm ender güzelliklerdeki jestlerden birisiydi bu ve de beni bir duygu okyanusunda kulaç attırmaya yetmişti bile !...
Yazıları, önsözleri sadece beni taltif etmekle, onurlandırmakla kalmadı, omuzlarıma asılı birer apolet olarak tüm güçlükleri göğüslememe, tüm yükleri kaldırmama vesile oldu !...
Onu ilk kez, 1966 yılında Milli Takım çalışmasında, Hasnun Galip sokaktaki Galatasaray Kulübünün spor salonunda tanıdım !... O zamandan bu zamana yaşam karelerimde kalan inanılmaz ve unutulmaz fotoğraflarından en ilginci, ısınma sonrası ayağıyla basketbol çemberine değmesiydi !... Bu ana şahit olan o kadar çok kişi var ki, bu görüntü tarifi abartı olmaktan kurtuluyor !... Rahmetli AYHAN DEMİR Hocamız’ın değimiyle yerçekimine meydan okuyan, sıçradığı zaman bizlere “Kuşbakışı” bakan adamdı !...
Kini, nefreti sinesinde bulundurmayan, kocaman yüreğinde sayısız dostunu konuk edebilen, beyni bilgisayar gibi çalışan DEĞER Ağabeyin yazarlığına da hayrandım !... Sihirli kalemi vardı !... Allah vergisi üslup yeteneği, derin kültürü, engin tecrübesi ile yazdığı her makalesinin ayrı bir lezzeti vardı ve çoğunda destek ve moral verirken düşündürüyor, yanlışları yumuşacık üslubuyla yüze çarpmak yerine, kimseyi kırmadan, incitmeden aralara sıkıştırıveriyordu !...
İşte anlatımların, içine yerleştirilen kelimelerin yetersiz kaldığı böylesine bir andayım !...
Allah mekanını cennet eylesin !... Nur içinde yatsın !...
Ondan aldıklarımızı bir kez daha gözden geçirmenin zamanı !..
Özellikle camiamızdaki birlik ve beraberlik üzerine olanlarını !...
Onu duymazdan gelenlere işte bir fırsat daha !...
Bu lafım adreslerini çok iyi biliyor !... Arkasından sahte timsah gözyaşları dökeceklerine bu yazımı tebellüğ etsinler, anlamaya çalışsınlar yeterli olacaktır !...
DEĞER AĞABEYİN O MAKALESİNİ BAŞUCUMDA SAKLIYORUM…
Yıllar önce rahmetli Değer ağabeyin Milliyet Gazetesi’nde 29.07.2001 tarihinde yayınladığı, beni onurlandıran bir makale çok anlamlıydı, çok şeyler anlatıyordu… O gazete kupürünü, en önemli hazine parçalarımdan biri olarak hala başucumda saklıyorum…
İşte o makale…
MÜTEVAZI SİHİRBAZ...
On yılı aşan bir süreden beri her yaz aksamadan düzenlenen Epirden Plaj Voleybolu Turnuvaları'nı izlerken hep büyük usta Çetin Altan'ın, "Hiç duyulmamış, hiç görülmemiş" başlığı ile yazdığı muhteşem öyküyü anımsarım. O hikayede şehre gelen bir sihirbazın kocaman kocaman reklamlarla hiç görülmemiş ve de hiç duyulmamış bir olayı gerçekleştirileceğinden söz edilir. Sonra izleyenlerin hayret dolu ve şaşkın bakışları arasında o ünlü sihirbazın melon şapkasından, çıkarta çıkarta bir tavşan çıkardığı hikaye edilir. Yazının devamında ise aynı kentin bir başka köşesinde; reklamsız, mütevazı bir sihirbazın kendisini izleyen topluluk önünde melon şapkasından kocaman bir fili nasıl rahatlıkla çıkardığı anlatılır.
İşte o ibret dolu, ders dolu öykü Epirden Plaj Voleybolu turnuvaları sırasında istesek de istemesek de hep aklımıza takılır, durur. Zira uzun yıllarını voleybola adamış sevgili Hasan Uğur Epirden öyle neon ışıklı yıldızlarla, reklamlarla donanmış rakiplerinin aksine, kısıtlı sayıdaki sponsorları, en büyük destekçisi eşi ve pür amatör ekibinin üstün çabası ile girişimleri, becerisi, dinamizmi deneyimi ve kâr gütmeyen sınırsız özverisi ile her yıl onlarca plajı rengarenk süsler ve bir misyoner olarak voleybolu topluma sevdirir durur.
Bu yaz sezonunda Epirden Plaj Voleybol Turnuvaları; Bursa'da, Erdek'te, Antalya'da, Akçay'da, Lapseki'de ve nihayet Ataköy Galleria sahilinde büyük bir coşku ile ama sessiz bir çığlık gibi gerçekleşti. Birbirinden zevkli ve renkli geçen müsabakalar, melon şapkadan çıkan fil heybetinde tüm görkemi ile voleybola aşık gönülleri bir kez daha fethetti. Bu nedenle, sevgili Hasan Uğur Epirden'i voleybolumuz adına kutluyor, yürekten alkışlıyor, içtenlikle kucaklıyorum.
Selam sana mangal yürekli, mütevazı sihirbaz...
DEĞER ERAYBAR