Geride bıraktığımız haftada voleybol açısından yoğun günler yaşadık. Avrupa kupalarıyla başlayıp, lig karşılaşmalarıyla noktaladığımız maç trafiği, müsabaka saatlerinin çakışması, ya da yakın olması nedeniyle bırakın izlemeyi, takip etmekte bile zorlandık.
Geçen hafta Fenerbahçe Grundig ile başlayan Avrupa maceramız, yine sarı- lacivertliler ile kapanırken, ligde de üst sıraları hedefleyen ekiplerle, ortalarda kendilerine yer arayan takımların kapışması vardı.
Ben bu haftaki yoğun trafiği tersten, yani pazardan başlayarak, Salı günüyle noktalamak istiyorum. Çünkü lig karşılaşmalarının sıcaklığı hala sürüyor.
Pazar günü bayanlarda; sezona hem Avrupa da, hem de ligde zirve hesabıyla başlayan Galatasaray Daikin- Vakıfbank mücadelesi vardı. Vardı da, açıkçası bu karşılaşmada umduğumu bulamadım. İki takımda iyi oynamadı. Sadece uzayan birkaç ralli, bazı klas oyuncuların göze hoş gelen hücum ve defans hareketleri, Vakıfbank’ın özellikle Bulgar oyuncu Rabadzhieva’yı kilitleyen 3’lü blokları, iki pasör çaprazı Brakocevic ile Montano’nun sayı üretme yarışı keyif verdi.
Karşılaşmanın kilidi her zaman olduğu gibi yine servislerdi. İki ekipte gerçekten etkili servis attı. İşte oyunun kalitesinin düşük olmasının en büyük nedeni de buydu. Çünkü bu servisler manşet alan oyuncuları hem hataya zorladı, hem de oyundan düşürdü (Galatasaray yüzde 52, Excellent: %25, Vakıfbank yüzde 74, exc: %36). Böylece pasöre gelen iyi manşet oranı düşük kalınca da oyunun köşelere yıkılması da kaçınılmaz oldu. (G.S: 78 köşeden, 9 ortadan hücum. VB: 76 köşeden, 13 ortadan atak). Bu durum doğal olarak bloktan seken, defanstan çıkan topların sayısını artırırken mücadele pasör çaprazlarının düellosuna dönüştü (20’şer sayı).
Servise, servise karşı manşetlere bir not ilave edeyim: Vakıfbank tüm servis taktiğini Neriman üzerine kurmuştu. Toplam 63 servisinin 43’nü (1. Set 21 servisin 18’i) bu oyuncuyla buluşturdu (Neriman 3 direk hata yaptı. Yüzde 42, exc: % 19 ile oynadı). Galatasaray ise, genelde önden manşet almak için açılan 4 numara oyuncularına servis attı, yani Costagrande (20 kez topla buluştu, yüzdesi 75, exc: %25) ile Gözde’yi (17 kez manşet aldı, yüzdesi 82, exc: %47) hedef seçmişti. Bu arada 20 servisi de Gizem ile buluşturdu (Yüzdesi 70, exc: %40). İşte bu istatistiki bilgiler hem oyunun kalitesini, hem de maçı neden Vakıfbank’ın kazandığını net olarak ortaya koyuyor.
Sonuçta Vakıfbank, oturmuş oyun düzeniyle, setlerin sonlarını oynamayı bilen sporcuların varlığıyla istediği sonucu elde etti. Galatasaray’ın ise geçen sezondan tek farkı, dizilişi. Dünya da az sayıda ülkeler ve takımların tercih ettiği bu tarzda; pasörün önünde köşe oyuncu yerine, ortalar yer alıyor (Daha iyi anlaşılması için biraz açayım; Pasör 1’deyken önünde iki numarada köşe smaçör, 6’da da orta oyuncu olur. Sarı- kırmızılıların bu dizilişinde 2 de orta, 6 da smaçör yer alıyor). Tabi ki antrenör tercihi. İtalya’nın mutlaka bir düşündüğü vardır. Bunun dışında geçen yıl yaşanan servise karşı manşet sıkıntısı devam ediyor. Hücumlar yine tek oyuncunun üstüne yıkılıyor. Yani Calderon gitti, Montano geldi diye özetleyebiliriz.
Cumartesi günü önce Fenerbahçe- Bakırköy belediyesi Yeşilyurt maçını izledim. Sarı- lacivertliler zorlanmadan sonuca gittiler. Direnmeyen Yeşilyurt karşısında ki oyun bir ölçü olmaz ama görünen o ki, geçen yıla oranla daha dengeli bir ekip oluşmuş. İki 4 numaralar; Fernanda Garay, servise karşı manşetleriyle, hücumlarıyla takımı toparlıyor. Kim, henüz eski formuna ulaşamamış olsa da yine çok dengeli ve takımın itici gücü. Ortada, İpek- Gökçen ikilisi iyi ancak biraz yavaşlar. Bursa karşılaşmasında oynayan Eda, bu maçta yer almadı. Eski gücünü yakaladığında çok şey değişir. Pasör Alisha takımı iyi yönetiyor. Pas dağıtımı çok dengeli. İyi bir Seda, her zaman önemli bir silah.
Kadronun bana Fenerbahçe’nin bu sezon farklı olacağını söylüyor. Hele lig de yerli pasör (Elif- Nilay), ortadan Eda- Bauer tercihleri olursa, zirve yarışı daha da renklenir.
Maç için söylenecek bir şey yok. Ancak iki küçük notum var: Fenerbahçe’nin teknik direktörü Abbondanza’nın ilk setin sonunda sayılar 24-9 olduğunda ikili değişiklik yapması hoş olmadı. Bu davranış hem rakip takıma, hem de kendi oyuncularına ayıp.
Öte yandan, Yeşilyurt formalarının arkasında ki isimleri okumak bulmaca çözmekten daha zor. Umarım seyirciyi ve görsel ile yazılı medyayı düşünerek düzeltirler.
Bu müsabakadan sonra Haldun Alagaş’ın yolunu tuttuk. İyi ki tutmuşuz. Sezon başı olmasına karşın İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Halkbank bizi adeta voleybola doyurdular. Karşılaşmanın 3-0 bitmesine aldanmayın, tam 1. Saat 29 dakika sürdü. Ankara ekibinin gücünü ve favori olduğunu biliyorduk. Ancak Belediye’nin bu müsabakaya iyi hazırlanması, dirençli oyunu bizi yerimizden kıpırdatmadı. Taktik servislerin yanı sıra ses getiren hücumların sertliği, bloklar, oyuncuların sayıya ulaşmak için gösterdiği beceriler, voleybol adına izlemek istediğimiz her şeyi sundular.
Bu güzel oyunda Belediyenin servise karşı manşetlerde biraz aksaması, doğal olarak hücumda da geri kalmalarına yol açtı. İşte bu zaten gücü tartışılmaz Halkbank’ın işini kolaylaştırdı. Kırılma noktalarında hep Kaziyski vardı ama bence karşılaşmanın tartışmasız en değerli oyuncusu Juantorena idi. Her şeyi yaptı. 19 servis attı, 2 direk sayı buldu. Servise karşı yüzde 71, exc: %53, hücumda %61’lik oranlarıyla fark yarattı. Tek eksiği; bu kadar teknik bir oyuncunun (bloktan yansıttığı topları sayamadık) 1 blok sayısıyla maçı tamamlamasıydı. Aslında Belediyeli oyuncuların becerilerinin de bunda rol oynadığını da unutmamak gerekir.
Peki olumsuz hiçbir şey yok muydu? Tabi ki vardı. Önce hakem Erdal Akıncı dan başlayayım. Süper kupayı da hatırlarsanız bu hakemimiz yönetmişti. O maç sonrası yazımda;
“Bir ilginç nokta da Halkbank antrenörünün her servis attıklarında oyuncularına 5 kişiyle perdeleme yaptırması. Belki hakem Erdal Akıncı, atılan servisler biraz yükseklik kazandığı, ya da o bölgeye gitmediğini düşündüğü için gerekli uyarılarda bulunmadı ancak bana göre hata yaptı.” demiştim.
Bu müsabakada daha da fazlası oldu. Halkbank’ın perdeleme yaptığını gören Nedim Özbey de oyuncularından aynisini yapmalarını istedi. Böylece maç sonuna kadar her serviste iki takımda perdeleme yaptı. Bu yüzden oyuncular topu görmek için ayrıca ter dökmek zorunda kaldılar. İşte bu yüzden zaman zaman iki takımda servise karşı manşetlerde inişler çıkışlar yaşadılar. Bir örnek vereyim: Kaziyski önden 5’e açıldığında, Juantorena’nın da orada olmasıyla bu bölgede bir toplanma oluyor. İşte 1. sette Halkbank 10-13 öndeyken, Özkan perdeleme yapan arkadaşlarının üstünden bu alana etkili servisler attı. Ve bir anda gelen 5 sayıyla İstanbul ekibi 15-13 öne geçti. Sonunda libero Nuri de o bölgeye gelip servisi karşıladı ve kötü gidiş durdu. Aslında bu pozisyondaki sıkışıklık mavi- beyazlılar için bir anlamda da iyi bir uyarıydı. Avrupa da 4’lü Final, Acıbadem Voleybol Ligi’nde şampiyonluk hedefleyen bir ekibin bu soruna mutlaka bir çare üretmesi gerektiğini de göstermiş oldu.
Ayni sette yaşanan kritik bir olayı da yansıtayım: 24-23 de Halkbank’ın attığı servisi belediye karşıladı ardından hücuma girildi. Ne var ki Selçuk, pası yakınında ki Holmes’e attı ve bu atak blokta kaldı. Halbuki pas tercihini 4’deki Coskovic den yana kullansaydı, karşısında pasör Raphael olan bu oyuncu seti bitirebilirdi. Halkbank bu fırsatı doğal olarak geri çevirmedi: 25-27.
İkinci sette Halkbank 14-13 den sonra kontrolü eline geçirip 2-0 yaptı.
3. sete Belediye iyi başladı: 5-2. Juantorena servisleriyle cevap verdi: 5-5. Bu çekişme sonuna kadar sürdü ve son hamleleri daha iyi yapan Ankara ekibi bu zorlu mücadeleden kayıpsız sıyrılmış oldu.
Halkbank’a bir not daha: Burutay 1 de olduğunda, 2’deki Kaziyski rahat atak yapmak için 5’e açılıyor. İşte bu anda Burutay servise karşı manşete girdiği için genelde Kaziyski’nin önüne geçip pozisyon yapıyor. Gerçi bu durum uyarılara karşın hakemlerin gözünden hep kaçtı. Ancak kritik bir müsabakanın kritik bir sayısında hakem bu pozisyonu görüp çalarsa sıkıntı olur.
Avrupa Kupaları gelince; Yine tersten devam edelim: Fenerbahçe Grundig beklenildiği gibi rövanşta da Anorthosis Famagusta’yı yenerek turu geçti. Bu güçlü kadrosuyla sarı- lacivertlilerin finale kadar yürüyüşü devam eder.
Öte yandan bu CEV’i bir türlü anlamıyorum. Güney Kıbrıs da oynadığımız her karşılaşmada olaylar oluyor. Ama voleybolun patronları yapılanları görmemezlikten gelmeye devam ediyorlar. Bakalım ne zaman gözleri açılacak?
Perşembe günü Eczacıbaşı VitrA, zayıf rakibi Agel’i her zaman olduğu gibi Neslihan- Maja Poljak ikilisinin gayreti, Esra’nın da onlara eşliğiyle kolay yendi. Bu sonucu zaten bekliyorduk, ama benim bir başka beklentimde Çinli oyuncuydu. Yimei Wang oyuna girmeyince onu izlemek başka maça kalmış oldu.
Bu arada her ne kadar paslarını fazla beğenmesem de, ligde yerli bir pasör ile oynamanın Eczacıbaşı’nı daha güçlü kılacağını düşünsem de, Denise, gittikçe takıma ısındığını ve kendine daha fazla güvendiğini cesaretle ikinci toplara yaptığı hücumlarla gösteriyor (7 atak yaptı 5’i sayı oldu. Bu yüksek bir oran. Bakalım daha sert bir maçta ne kadar sayı üretecek?).
Salı günü Halkbank tempolu oyunuyla zorlu Wiegel (Polonya) engelini 3-1 ile aşmayı bildi. Takım olarak servise karşı yüzde 89, exc: % 43. Hücumda % 54 gibi yüksek oranlar tutturan ekibimizin tüm oyuncuları iyi bir performans gösterdi. Pasör çaprazı olarak görev yapan Mitar, 15 sayıyla galibiyete katkı yapmasına karşın bana henüz tam hazır olarak görünmedi. Sanırım bu oyuncuyu salonda izleyene kadar net bir fikir sahibi olamayacağım.
Çarşamba günü tam anlamıyla şaşkına döndüm. Arkas ile Galatasaray’ın karşılaşmalarını televizyondan yarım yarım, fırsat buldukça da Fenerbahçe’yi izlemeye çalıştım. Sarı- kırmızılılardan Zaksa (Polonya) önünde fazla bir umudum yoktu. Sonuçta beklediğim gibi oldu. Gerçi zaman zaman direnç gösterdik ama hatalar (ilk sette 22-23 öndeyken servisi kaçırmak gibi), oyunu tamamen köşelere yıkma sıkıntısı (3 orta oyuncu 6 top aldı), bloklarda ki yerleşim sorunu (Toplam 3 blok sayısı) sonucu kaçınılmaz hale getirdi.
Arkas ise beni şaşırttı. Energy İnvetments Lugano’ya kaybedeceğini hiç beklemiyordum. Ne var ki dağınık, üst üste hatalar yapan, rakibin bloklarını aşmayı başaramayan (İsviçre temsilcisi 22 blok sayısıyla maçı tamamladı) İzmir ekibi yenilmekten kurtulamadı.
Fenerbahçe Bursa Büyükşehir Belediyesi karşısında istediğini almayı bildi.
Daha sonra başlayan ve yine üst üste binen Vakıfbank ile Galatasaray Daikin müsabakalarını seyretmeye çalıştım. Bir orası, bir burası derken birde araya futbol girdi. Baktım ki Galatasaray, Kopenhag karşısında son ayların en iyi oyununu oynuyor, voleybolda Vakıf rahat gidiyor, sarı- kırmızılılar ise dağınık, voleyboldan vazgeçip futbola takılmaya karar verdim. Fırsat buldukça Galatasaray Daikin’e döndüm. Sonuçta yarım yarım izleyince de konsantre olamadım. Neyse ki bunlar grup karşılaşmaları, yol daha uzun.
Öte yandan Maliye Milli Piyango da CEV de Avrupa sınavına çıktı. Takımımız Ukrayna ekibi Lokomotiv Kharkiv’e 2-3 yenilerek tur avantajını rakibine kaptırmış oldu.
Bugünden itibaren yine yoğun bir maç trafiği bizi bekliyor. Umarım bu kez tüm ekiplerimiz haftayı galibiyetle kapatırlar.