15 gün önce “7 takımla Avrupa kupalarında yarı finaldeyiz” diye yazmıştım. Aradan geçen kısa zaman içinde başarılarımızı daha da ileri taşıdık ve CEV de Fenerbahçe, Challenge Kupası'nda erkeklerde Fenerbahçe Grundig, bayanlarda da Beşiktaş finale adlarını yazdırdılar. Bilindiği gibi Denizbank Şampiyonlar Ligi 4'lü Finalinde de 3 takımımız var. Tüm bunları üst üste koyduğumuzda; Ruslarla birlikte altışar ekiple kupaların en başarılı ülkeleri olarak Avrupa'ya damgamızı vurmuş olduk (Azerbaycan, Fransa, İtalya, Polonya finallerde birer takımla temsil ediliyorlar).
Şimdi sırada kupaları kaldırmak var. 10 gün sonra önce Azerbaycan'ın Bakü kentinde Denizbank Bayanlar Şampiyonlar Ligi 4'lü Finalinde sahne alacağız. İlk gün Türk Derbisi var. Eczacıbaşı VitrA ile Vakıfbank kozlarını paylaşacaklar. Bu zorlu karşılaşmadan galip çıkacak ekip finale adını yazdıracak. Kaybeden ise üçüncülük için mücadele edecek. Dileğimiz tabi ki; yeni bir Denizbank Şampiyonlar Ligi birinciliği. Çünkü buna alıştık. Hatırladığınız gibi 2011 de Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom, 2012 de Fenerbahçe Universal, 2013 de bir kez daha Vakıfbank, Avrupa'nın bu en büyük kupasını havaya kaldırarak tüm sporseverleri mutlu etmişlerdi. 3 sezon üst üste yakaladığımız bu başarıyı tekrar etme umudumuz çok fazla. Hangi ekibimiz finale çıkarsa çıksın güç olarak Rabita Bakü'den de, Dinamo Kazan' dan da iyi olduğumuzu düşünüyorum.
Peki Türk Derbisi'ni kim kazanıp finale çıkar? İşte bu soruya yanıt vermek kolay değil. Bu güne kadar iki takımın ortaya koyduğu performansa bakıldığında daha oturmuş kadrosu ve oyun düzeniyle Vakıfbank sanki bir adım önde gibi duruyor. Ancak o günlerde hangi ekip istim üzerinde olur, hangisinin oyuncuları bu büyük stresin üstesinden gelir, onu ancak maç günü göreceğiz.
Tüm varsayımları bir yana bırakıp, Bakü de iki kulübümüze de iyi şanslar dileyip, birinin şampiyon, diğerinin de üçüncü olarak kürsüde yer almalarını temenni edelim. Bu güzel tablo ile bir ilki de keyifle yaşayalım.
Bir hafta sonra bu kez Ankara da Halkbank'ın zorlu sınavı var. Denizbank Şampiyonlar Ligi'ne ev sahipliği yapacak olan takımımız ilk gün Jastrzebski Wegiel (Polonya) ile oynayacak.
Mart ayının sonlarında sırada CEV ve Challenge Kupalarının da finalleri var. Önce Fenerbahçe sahaya çıkacak. 26 Mart da Rusya da Ekaterinburg Uralochka ile kozunu paylaşacak. Rövanş 29'un da. Challenge Kupası'nda erkeklerde Fenerbahçe Grundig, bayanlar da da Beşiktaş finalin ilk karşılaşmaları için 27 Mart da sahaya çıkacaklar. Arkasından da 3 gün sonra İstanbul da rövanşlar var. İkinci müsabakaların evimizde olması tabi ki 3 ekiplerimiz içinde büyük bir avantaj.
Avrupa da bizi bekleyen rakiplere kısaca değindim. Ama özellikle 2 Fenerbahçe'nin aradan zaman geçmesine karşın seyrettiğimiz yarı finalin ilk maçları içinde bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Salı günü sahne Sarı Meleklerin idi. Beklenildiği gibi Fenerbahçe, Azeryol Bakü karşısında istediği tempoda götürdüğü mücadeleyi farklı setlerle alarak 3-0 (25-14, 25-12, 25-16) kazandı. Bu hızın en önemli nedeni, hiç şüphesiz ki servislerdi. Hangi oyuncu geldiyse rakibini dağıttı. 11 direk sayı alındı. Azeryol'un bu serviler karşısında ki yüzdesi 39, iyi manşeti ise % 18 de kaldı. Bu hücumlarda da kaybolmalarına yol açtı.
Seyircisinin desteğiyle Bakü de işlerin bu kadar kolay olmayacağını düşünüyorduk. Ama yine servisler ortaya çıkınca rakibin direnci daha oyunun başında kırıldı. Garay'ın etkili servislerine eklenen bloklar, defanstan çıkan topların sayıya kolay dönüştürülmesiyle bir anda 1-11 oldu. İkinci teknik mola 3-16 geçildi. Set de 8-25 geldi.
İkinci sete de iyi başladık: 3-8. Sonra yavaş yavaş Azeryol dengeyi sağladı. 7-11 den sonra bu kez bizim manşetlerimiz bozuldu, ataklar da hatalar başladı. Bu 13-12 geri düşmemeze yol açtı. Antrenör Abbondanza, pasör Alisha'yı çıkarıp Elif'i sahaya sürdü. Değişiklik semeresini verdi. Elif'in servisleri, pas dağıtımında ki farklılık kontrolün tekrar sarı- lacivertlilere geçmesini sağladı: 14-18. Ardından da Garay'ın servisleri tekrar ortaya çıktı ve bir anda 15-23 oluverdi. 17-25 ile 0-2 öne geçip turu cebine koyup rahatlayan Fenerbahçe, 3. setin başlarında geriye düşse de toparlanıp maçı 0-3 kazanmayı bildi.
Finalde rakip eski gücünden çok uzakta olan Uralochka. Maçlar için daha çok zaman var. Ama ben
bu güne kadar oynadığı 10 maçını da kazanmayı bilen Fenerbahçe'nin geçen sezon finalde kaptırdığı kupayı bu kez kaldıracağına inanıyorum. Böylece takımımız Şampiyonlar Ligi'nden sonra CEV Kupası'nı da müzesine taşımış olacak.
Challenge Kupası'nda erkeklerde Fenerbahçe Grundig, hatırlanacağı gibi Nantes Reze Metropole'yi misafir etti. Marshall'ın hastalığı, Kemal'in sakatlığı nedeniyle forma giyememesi maç öncesi hepimizde biraz tedirginlik yaratmıştı. Ancak karşılaşmanın başlamasıyla birlikte tüm endişelerimiz sona erdi. Çünkü sahada Miljkovic şov başladı. Aldığı 12 topun onunu sayıya dönüştürdü. Yüzdesi 83. Ona Fonteles'in hücumdaki desteğiyle (8 top, 5 sayı, %62), libero Serkan'ın (iyi manşet yüzdesi 75), pasör Arslan'ın performansları da eklenince rahatladık veseti 25-21 aldık.
İkinci sette kaçan 8 servis biraz tempomuzu düşürse de hücumlarda ki başarı bizi 2-0 öne geçirdi. 3. sette servise karşı bozulan manşetler, Miljkovic'in %71'lik, Fonteles'in % 83'lük hücum performansına karşın, bloksuzluk, ortaları kullanamamak ve hatalar setin gitmesine yol açtı. 4. sette işler normale döndü. Manşetler düzeldi. Müsabakanın başından bu yana hücumun ağırlığını yüklenen Miljkovic- Fonteles ikilisinin sayıları, bloklar, Arslan ortaları kullanmaya başlamasıyla birlikte denge lehimize dönmekte gecikmedi. 25-15 gibi farklı gelen set ve 3-1'lik skor bizi Fransa'ya avantajlı götürdü. Bu arada Miljkovic'in maçı 35, Fonteles'in 22 sayıyla tamamladığını da not olarak düşeyim.
Rövanşı televizyondan da olsa seyretme şansını elde edemedik, ama sonuç istediğimiz gibi oldu. İstatistiklerden edinebildiğimiz bilgilere göre, bu kez Fonteles'in rolünü iyileşen Marshall yüklenmiş (10 top almış, 7 sayı bulmuş, yüzdesi 70. Toplamda 8 sayı üretmiş). Arslan 4'ü servisten, 2'si bloktan, 2'si hücumdan 8 sayı alırken Miljkovic 15 sayıyla takımın yine en skoreri olmayı bilmiş. Arslan'ın ilk maça oranla ortaları daha çok kullanması İbrahim'in de 7 sayıyla oynamasını sağlamış.
İstatistiklerin gösterdiği kadarıyla; etkili servislerimiz yine iş yapmış. İlk karşılaşmaya oranla servise karşı manşet yüzdemizi de ikiye katlamışız (40 kez topla buluşan oyuncularımız 1 hata yapmışlar. Yüzdemiz 90. İyi manşet yüzdemiz ise 70). Oyuncularımızın bu konuda ki başarısını da yansıtalım:
Fonteles: 5 manşet yüzdeleri 100.
Turgay: Yüzde 88. İyi oranı %63.
Marshall: % 85. İyi manşet yüzde 55.
Libero Serkan: İkisi de % 100.
Böyle olunca da hücum yüzdemiz 60'a çıkmış.
Bu sonuçla sarı- lacivertliler finale yükselip İtalyan Adreoli Latina ile eşleşti.
Latina'dan söz açılmışken beklentilerimizin dışına düşerek bizi üzen İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden de söz etmemiz gerekiyor.
15 gün önce, “sezon başlarken ben, Fenerbahçe'nin finali bu İtalyan ekibiyle oynayacağını düşünüyorum. Ama Belediyenin son dönemlerde ki formu, Avrupa'daki güzel çıkışı beni farklı bir yöne itiyor. Neden Fenerbahçe Grundig- İstanbul Büyükşehir Belediyesi finali olmasın ki? demeye başladım. Bunu yaşamak voleybolumuz açısından ne kadar güzel olur değil mi?” diye yazmıştım.
Ne var ki bu beklentim gerçekleşmedi. Ben Burhan Felek de Beşiktaş- İmpel maçını seyrettiğim için bu karşılaşmaya gidemedim. Ancak duyumlarım ve baktığım istatistik veriler kararsız kalmama yol açtı. Konuştuğum dostlarım, takımımızın iyi oynamadığını ve elenmesinin yazık olduğunu söylediler. İstatistikler de ise, Belediyenin verilerinin rakibinden az da olsa daha iyi olduğunu gösteriyor.
Servisten alınan sayı; bizim 9, onların 8.
Servise karşı manşet: ekibimizin %60, iyi manşet oranı yüzde 49. Latina'nın yüzde 56'ya 46.
Hücum: Belediyenin %53, rakibimizin 49.
Blokta da 13' e 10 öndeyiz.
Buna nasıl bir yorum getirmek gerekir? Açıkçası bilemiyorum. Her ne olursa olsun, sonuçta 3-2 kazanmamıza karşın elendik. Gerçekten yazık oldu. Fenerbahçe Grundig- İstanbul Büyükşehir Belediyesi finali bize yakışacaktı.
Challenge Kupası'nda bir diğer finalist ise Beşiktaş'ın bayanları oldu. Açık yüreklilikle söylemem gerekirse siyah- beyazlılardan bunu beklemiyordum. Çünkü mütevazı bir kadroya sahipler. Hele yarı finalde eledikleri İmpel Wroclaw'ı gördükten sonra bu başarılarının değerini daha da iyi anladım. Düşünün karşınızda ki ekipte; daha önce Fenerbahçe de forma giymiş iyi de işler yapmış Belçikalı pasör Dirickx (5 sayı), yine daha önce Türk Telekom da beğeniyle seyrettiğimiz Wilson Makare (9 sayı), Almanların ve Polonyalıların milli oyuncuları Brinker (23sayı) ile Kactor (10 sayı), 7'si bloktan 12 sayıyla oynayan Kakolewska, takımın bir başka etkili ismi 18 sayıyla maçı tamamlayan Mroczkoska var. Her Polonya ekibi gibi defansı yapmayı seviyorlar. Taktik servisleri de iyi.
Maçı seyrederken Beşiktaş bu ekibi Polonya da nasıl 3-1 yenmiş diye düşündük durduk. İşte Siyah- beyazlılar böylesine bir takımı devre dışı bırakarak finale adlarını yazdırdılar. 23 sayıyla Selime, tecrübesiyle Natalia (10 sayı), defansıyla Ayça, kritik bloklarıyla Gabriela turun mimarları oldular. Yaptığı oyuncu değişiklikleriyle, takımı yönlendirmesiyle antrenör Adnan Kıstak'ın, hiç susmadan takımı adeta iten seyircinin, karşılaşmayı izleyerek oyunculara destek veren başkan Fikret Orman'ın bu güzel sonuçta önemli rollerinin olduğunu da vurgulayayım.
Ancak dostlar işler çok iyi giderken de eleştiri yapmalı. Eğer kupayı kazanmak istiyorsak bekleyerek oynamaktan mutlaka yakamızı sıyırmalıyız. İşte örnekleri: 1. sette teknik mola 8-3 geçildi. Sonra 12-7 oldu. Duraklama başladı ve fark kapandı: 12-11. Selime'nin servisleri tekrar toparlanmaya yol açtı: 16-11. 19-14 ve bir anda 19-20. Ardından 22-24 oldu. Seda'nın servisleri, dönen toplara yapılan hücumlar sayıları eşitledi, sonra da setin 27-25 alınmasını sağladı.
İkinci sette 12-9 öndeyken yaşanan sıkıntılar, 2 numaradan Marina'nın top öldürememesi 7 sayıya patladı: 12-16. Sonra toparlanamadık:20-25.
3. sette 14-12 den sonra ki duraklamayla 14-18. 20-20 de yakaladık ama devamı gelmedi: 21-25.
Kader seti yani 4. seti biraz açmak, anlatmak gerekiyor. Oyuna iyi giremedik: 3-6, 7-10, 9-12, 13-15. Buraya kadar geriden gelmemizin en büyük nedeni, tabi ki “altın set” e gidilir mi stresi. Hata yapma korkusu servislerin yumuşamasına, hücumların daha çok plaseye dönüşmesine yol açtı. Sert yapılmayan ataklar zaten iyi defans yapan İmpel'in işini kolaylaştırdı. Adnan Kıstak'ın oyuncuları yüreklendirmesi, taktik servislerin sertleşmesini sağladı. Özellikle 13-15 de Pasör Seda'nın servisleriyle birden hızlanıp aldığımız 5 sayıyla 18-15 öne geçtik. 20-18. Ne var ki 20-20 de yakalandık. 22-22 de 2 çizgi hakemi adeta sayıyı Beşiktaş'a kazandırdı. Rakibin topu çizgiye çok yakın düştü. İki hakemimiz de ayni anda bayraklarını kaldırıp topun dışarıda olduğunu belirttiler. Bu çabukluğa ve kararlılığa Alman hakem de uyunca 23-22 oldu. Natalia'nın servisinde manşetten çıkan topu içeri kaçırdılar, Gabriella bu fırsatı iyi değerlendirdi: 24-22. Natalia'nın ikinci servisi, öldüremediler. Top gidip, gelmeye başladı. Nefeslerin tutulduğu bu anda ortaya Selime çıktı ve seti getiren atağı yaptı: 25-22.
Finalin gelmesiyle yaşanan sevinç görülmeye değerdi. 5. sette Adnan Kıstak, takımı değiştirdi. Bu stresi yaşayan oyuncularının çoğunu dışarı aldı. Polonya ekibi fırsatı değerlendirip seti 9-15 maçı da 2-3 kazandı ama tur netice de bizimdi.
Şimdi siyah- beyazlıları yeni bir rakip Rus Zarechie Odintsovo bekliyor. Kupayı istiyorsak yukarıda da değindiğim gibi bekleyerek oynamaktan mutlaka sıyrılmalıyız. Ayrıca tüm maç boyunca, hatta taktik servis attığımız bölümlerde bile asla servisi yumuşatmamalıyız. Sert hücumdan vazgeçmemeliyiz. Bunu sağlamanın yolu da hata yapma korkusunu aklımızdan silip atmalıyız. Çünkü yumuşak ataklara, plaselere fazla sığınmak sonuca ulaşmakta sorunlar yaratıyor.
Mutlaka teknik kadro, özellikle de Adnan Kıstak bunu her fırsatta oyunculara söylüyordur ama bende ucundan da olsa hatırlatmak istedim.
Bu arada, bilindiği gibi gerek Fenerbahçe Grundig, gerekse Beşiktaş geçen sezon ligimizi 6. sırada tamamlayarak Balkan Kupası'nda mücadele etme hakkını elde etmişlerdi. İki ekibimizde önce bu kupayı kazandılar ve bu başarılarıyla da Challenge Kupası'nda ülkemizi temsil etme şansını yakaladılar. Şimdi ise finaldeler ve kürsünün ilk sırasına adaylar. Bunu da voleybolumuzun Avrupa'da hangi düzeyde olduğunu gösteren güzel bir örnek olarak not düşmüş olayım.
İkinci notum ise medyayla ilgili. 15 gün önce, “7 takımla Avrupa kupalarındayız, ama medyanın ilgisini hala çekemedik” diye yazmıştım. Sonunda 3 ekibimizin hele bunların Fenerbahçe ve Beşiktaş olması, nihayet gözlerin voleybola çevrilmesini de sağladı. Umarım bu ilgi artarak devam eder.