Başlığa bakınca ne demek istediğimi, hangi takımı vurguladığımı mutlaka anlamışsınızdır. Evet, voleybolun tüm arenalarında mücadele eden ve bu güne kadar tam 59 maçtır yenilmeyen bir ekip var. Üstelikte bu seri içinde 1 Avrupa Şampiyonlar Ligi birinciliği, 1 Türkiye Kupası, 1Acıbadem Voleybol Ligi Şampiyonluğu, 1 Süper Kupa, son olarak da Dünya Kulüpler Şampiyonluğu gibi 5 büyük başarıya imza attı. Ayrıca Ekim ayında startı verilen hem Acıbadem Ligi’nde, hem de Şampiyonlar Ligi’nde bu takım fırtına gibi yoluna devam ediyor. Zirve yarışının iddialı ekibi Eczacıbaşı VitrA da, Galatasaray Daikin, Fenerbahçe gibi set almadan teslim oldular. Pazar günü de ayni tarife Ereğli Belediyesi’ne uygulandı. Böylece rekor 59’a yükseldi.
Peki Vakıfbank, lig yarışındaki 3 güçlü rakibinden de sıyrıldığına göre bu yenilmezlik serisini nereye kadar götürecek? Tabi ki bunun yanıtını bilemiyoruz. Ancak 2013 yılının sonuna kadar da önünde engel kalmadığı bir gerçek. Neticede 2014 de Şampiyonlar Ligi’nde veya ligde ki 3 rakibiyle oynayacağı rövanş maçlarından birini kaybedip, rekoruna bir nokta koyabilir. Ama bunu hangi takımın başaracağını kestirmek zor. Yada bu rakamı çok daha yukarılara çekip erişmesi zor bir noktaya getirebilir. Bekleyip hep birlikte göreceğiz.
Perşembe günü ezeli rakibi Eczacıbaşı VitrA’yı deplasmanda hem de set vermeden geçen Vakıfbank, bu sezon rotasyon yaptığı ve set kaptırdığı Çanakkale Belediye maçını saymazsak, tam kadro olarak ilk kez iyi oynamadı. Gerçi karşılaşmayı 3-0 kazandı ama o alışılmış, rakibi bezdiren oyununun uzağına düştü. Çok hata yaptılar (21), servise karşı manşetlerde sorun yaşadılar (İyi manşet oranı %26), Hücumda bir hayli eksik kaldılar (103 atak 40 sayı. Yüzdesi 39).İlk sette 3-8 girdikleri teknik molanın ardından Senna’nın servisleri karşısında oyundan düşüp 5 sayı vererek sayıların 8-8’e gelmesine yol açtılar. 16-18 öndeyken, Maja Poljak’ın servisleri karşında 4 sayılık bir düşüş yaşayıp 20-18 geride kaldılar. Sonunda 22-20 de Naz’ın servislerine ekledikleri bloklarla ve becerikli oyuncularıyla seti 22-25 aldılar ama bu sorunların gözden kaçmasını engelleyemedi.
2. sette sayılar 5-6 Vakıfbank’ın lehine. Eczacıbaşı topu çevirdi: 6-6. Servise Alman oyuncu Denise geldi. Pasör Naz’ın önde olmasını da iyi değerlendirerek bir anda takımını 11-6 öne geçirdi. Sonra 12-7 oldu. İlk sette olduğu gibi yine imdada Naz’ın etkili taktik servisleri yetişti ve üst üste gelen 9 sayıyla ikinci teknik molaya 12-16 girildi. 17-25 ile durum 0-2 oldu.
3. sette 12-9 da yine Naz “Ben buradayım” diyerek ortaya çıktı. Servislere eklenen bloklarla sayılan 12-14’e geldi. Sonrasını biliyorsunuz 20-25 ile 0-3 noktalandı.
Şimdi soracaksınız, bu kadar aksamalarına karşın Eczacıbaşı’nı nasıl yendiler?
Yanıtım; İyi servis attılar, iyi blok yaptılar ve yukarıda da söz ettiğim gibi; becerikli ve işler iyi gitmediği anlarda bile akıllı oynamayı, sayının nasıl alınacağını bilen sporculara sahip olmalarıyla.
Eczacıbaşı VitrA’ya gelince; Neslihan’ın hastalığı nedeniyle oynamadığı bu zorlu maçta, servisleri, biraz da blokları sayesinde direnç gösterebildiler. Sadece Esra ayakta kalabildi. Senna’nın performansına alıştık (12 servis, sayı yok. Servise karşı 24 kez topla buluştu - rakip hep onu aradı- 1 direk hata yaptı, Yüzdesi 38. Exc: %21. Hücumda 37 top aldı
Sadece 6 sayı üretebildi, yüzdesi 16. 3 bloğu var). Sıradan karşılaşmalarda biraz kıpırdandığını düşündüğümüz Alman Pasör Denise adeta sahada kayboldu. Her zaman iyi oyununa alıştığımız Maja Poljak bile ortalarda görünmedi (6 sayıyla maçı tamamladı. Bunların 2’si blok, 1’i servisten, diğer 3’ü de hücumdan).
Neslihan’ın yerine görev yüklenen Şeyma bu zorlu mücadeleyi kaldıramadı. Arkaya geldiğinde servise karşı manşete girmesi de bunda etkili oldu. Senna’yı bulamayan Vakıfbanklı oyuncuların diğer bir hedefi de bu oyuncuydu (Servise karşı 13 kez manşet aldı, 2 direk hata yaptı, yüzdesi 31. Exc: %15. Hücumda 12 top aldı 2 sayı buldu, yüzdesi 17. 1 bloğu var).
Servislerin çok ön plana çıktığı, kaliteden uzak bu mücadelede göze çarpan başka bir şeyde, Eczacıbaşı’nın kadrosunun yetersizliği. 6 yabancısıyla belki şampiyonlar Ligi’nde sorun yaşamayacak ama ligde çok sıkıntılılar. Bu karşılaşmada yedeklere bakıyorsun; pasör Asuman, Buse (Bu ikili genelde girip çıkıyorlar), ya diğerleri: Selin- Hande- Arelya. Üçü de çok genç ve henüz burada bulunacak kadar da hazır değiller.
Bu arada Vakıfbank rakiplerini birer birer dize getirirken en çok konuşulan şey; “sarı- siyahlıları hangi takım yenebilir?” Sorusu. Hadi siz de fikir jimnastiği yaparak bu soruya yanıt arayın.
Benim düşünceme göre; Şampiyonlar Ligi arenası için bir şey söyleyemem. Çünkü Eczacıbaşı 6 yabancılı kadrosuyla ezeli rakibinin rekorunu durdurabilir. Veya başka bir ekip de olabilir. Ligde ise, kadrolara baktığımda, Fenerbahçe yerli pasör oynatmak koşuluyla; Elif veya Nilay; 4 numaralarda Kim- Fernanda Garay, ortadan Eda- Christiana Bauer, pasör çaprazı olarak Seda ile bunu başarabilir. Ne var ki antrenör Abbondanza’nın pasör Denise’den vaz geçmesi zor gibi duruyor. Halbuki yukarıda ki altıyla, oyunu ortaların üstüne kuracak sarı- lacivertliler bu işi kotarabilir. Ancak Eda’yı ve Bauer’i sadece ikiye dolaştırmak yerine ortadan çeşitli şekillerde hücuma sokmak çok önemli (Erken kısa, bombe, kurşun, pasörün hemen arkasına dolaşmak, hatta step gibi) ve mutlaka 1’e hücum etmek koşuluyla bu gerçekleşebilir. Biliyorsunuz ortadan oynamak için öncelikle iyi manşet gelmesi gerekiyor. Bunu da Garay ve Kim yapabilir. Üstelikte bu oyuncular ile Seda’nın da sıkışıldığı bölümlerde etkili atak yaptıkları gerçeği de unutulmamalı. Ancak yine tekrar ediyorum oyunun ağırlığı ortadan olmalı.
Ayni şey belki Eczacıbaşı VitrA içinde düşünülebilir. Maja Poljak- Christa Harmotto bu işi yaparlar ama Esra- Gülden ikilisinin dışında manşet alan oyuncu yok. Pasör Asuman’ın ortadan değişik hücum paslarını ne oranda atabileceğini, bunların çalışmalarını yapıp yapmadığını bilemiyorum.
Netice de Fenerbahçe’nin bu oyun tarzına daha yatkın oyunculara sahip olduğunu düşünüyorum. Tabi ki Vakıfbank’ı yenmek için sadece ortadan oynamak yetmez. Brakocevic öndeyken, arkadan atak yapma olasılığı olan Gözde veya Costagrande’nin bölgesine uzun (Yani arkasına doğru), ya da yan çizgiye yakın servis atmak şart. Özellikle 1 numaraya atılacak servisler genelde pasörün arkasında kalacağı için oyun ritmini de büyük olasılıkla bozacaktır.
Eski bir antrenör olarak bu takımlardan birinin başında olsam bunu denerdim. Yoksa köşelerden oynayarak bu oturmuş oyun düzeniyle tıkır tıkır işleyen Vakıfbank’ı yenmek için Eczacıbaşı VitrA maçında ki gibi çok hata yaptıkları bir güne denk gelmekten başka bir seçenek kalmıyor.
Tüm yazıyı neredeyse Eczacıbaşı- Vakıfbank maçıyla bitirdik. Az da olsa haftanın diğer karşılaşmalarına da değineyim. Fenerbahçe, İlbank’ı 3-0 geçerken rahattı. Galatasaray ise, Bursa Büyükşehir Belediyesi karşısında adeta öldü öldü dirildi. 0-2 geriye düştükten sonra akılları biraz başlarına geldi. Aslında bunda Bursalı oyuncuların “1 puanı koparmayı başardık” düşüncesinin de etkili olduğuna inanıyorum. Sonuçta Montano (34sayı)- Neriman (21 sayı) ikilisi, Rabadzhieva’nın yokluğunda bir kazaya uğramaktan takımlarını kurtardılar.
Bu arada Bursalılar Neriman’ı servisleriyle topa tuttular (45 servis). Sarı- kırmızılılarda ayni şeyi Birgül’e yaptılar (45 top). Neticede heyecanlı bir müsabaka izledik.
Cumartesi günü Burhan Felek de, Konak Belediye, Fenerbahçe Grundig’i bir hayli hırpaladı. İzmir ekibi 28-26 biten 3. seti koparabilseydi en azından kendileri için çok önemli olan bir puanı kapmanın keyfini yaşayacaktı.
Bu karşılaşmanın arkasından Galatasaray- Maliye Milli Piyango kozlarını paylaştı. Tam beklenildiği gibi bir sonuç ortaya çıktı. Hızlı pas atmayı seven iki pasörün ve çabuk ayaklı yabancıların mücadelesi heyecanı hep yukarıda tuttu.
Bu müsabaka uzadığı için İstanbul Büyükşehir Belediyesi- Arkas maçına gidemedim. Aslında sonucunu çok merak ediyordum. Çünkü çıkıştaki Belediye’nin düşüş yaşayan İzmir ekibini yenebileceğini düşünüyordum. Ayrıca iyi ve kaliteli bir maç beklentimde vardı. Karşılaşmayı televizyondan anlatan Adnan Paşaoğlu’na sordum. Onun söyledikleri açıkçası beni şaşırttı. Servisler çok ön plana çıktığı için iyi bir karşılaşma olmamış. İki takım oyuncuları da çok hata yapmışlar. Özellikle iki ekibin pasörleri de iyi değilmiş.
Bu bana “Süper Kupa” müsabakası sonrası Arkas ile ilgili bölümde yazdıklarımı hatırlattı. Ne söylemişim? “Pasör olarak Mustafa ve Yiğit görev yüklendi. Geçen sezon Mustafa çok iyi işler yapmıştı. Ancak bu yıl bir yaş daha aldı. Hele her hafta da 2 maç oynayacağı düşünüldüğünde işi daha da zorlaşacak. Yiğit ise henüz sert maçları kaldıracak güçte değil. Bu yüzden Arkas’ın bir pasöre ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Yabancı alsalar smaçörlerden biri dışarıda kalacağı için sıkıntı yaşarlar. Bu açıdan baktığımda bence en doğru adres şu anda her hangi bir kulüple anlaşmayan “Ulaş” gibi duruyor”.Bu düşüncem hala değişmedi.
Hafta arası oynanan Avrupa kupalarına gelince; Şampiyonlar Ligi’nde Halkbank, Avusturya da Hypo Tirol İnnsbruck’u 3-0 gibi net bir skorla geçerken, ayni başarıyı diğer iki ekibimiz tekrarlayamadı. Arkas, evinde grubun favorisi İtalyan Diatec Trantino’ya 0-3 teslim oldu. Galatasaray da Almanya da Friedrichshafen karşısında tutunamadı: 0-3.
CEV Kupası’ndaki iki temsilcimizden Fenerbahçe Grundig, Polonya da Warszawska’yı 3-0, İsrail de İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Maccabi Tel Aviv’i 3-1 ile geçerek rövanş karşılaşmalarını kolayladılar.
Geride kalan haftanın benim gözümle görünüşü işte böyleydi…