Voleybolumuzun ünlü çarkıfeleklerinden ismi lazım değil ama lakap olarak “Zenne”nin cuk oturduğu, hisli (!) muhterem çenebaz telefonun öbür ucunda... “Ya hocam çok fazla gidiyorsun bu cefakaaar, vefakaaar federasyonumuza, asil başkanımıza...” diyerek daha başında arama sebebini kısa yoldan anlatmaya başladı... Bakmayın ben sözünü kesmesem elindeki kağıda yazdıklarının tümünü okuyacak, vaktim de dar...
Ben “Voleybolumuz prestij kaybediyor, Mutlu Başkan onlarca soruma suskun kalıyor, ya beni dikkate almayıp saygısızlık yapıyor, ya da tüm yazdıklarım, iddia ve ithamlarım doğru, o yüzden cevap veremiyor ?...” diyorum. Karşımdaki yalaka arsız bir ses tonuyla, “Hocam valla çok çalışıyorlar, vakitleri yok !...” cevabını veriyor... Hem de çarpılma pahasına (!) yemin ederek ?...
“Karabıyık Başkanın görev süresinde neler yaptığını alt alta yazsan kitap olur...” diye bastırıyorum, “Fabrika Voleybolunu biliyor musun ?... Mimari deha harikası kubbeli, minareli plaj voleybolu salonunu hiç gördün mü hocam ?...” diyor duraklıyor bir an, “Ya galiba minaresi yok ?...” diye sendeliyor ?...
“Seyirci nerede, salonlar sinek avlıyor, oysa caddeler, AVM'ler, tüm eğlence yerleri tıka basa dolu ?...” diye bastırıyorum, bizimki hazır cevap, “Ah şu İstanbul trafiği yok mu ?...” diyerek şip şak suçluyu buluyor...
Afedersiniz, tuvaletim gelince, telefonu masamın üzerine bırakıp hacetimi gideriyor; buzdolabından da bahçe portakallarından sıktığım bol vitaminli sürahimi alıp masama dönüyorum... Telefonımun şarjı bitmiş ?... Garibim kim bilir kaç dakika daha konuşup durdu bilmiyorum?... 4 Gün oldu tekrararamadı...
Anlayacağınız bazen iyi şeyler de oluveriyor hayatımızda...
**************************
Günlerden bir gün hamama gideceği tuttu Sadrazam hazretlerinin...
Bir yanında birinci veziri, bir yanında ikinci veziri, bir yanında üçüncü veziri...
Sonra efendime söyleyeyim Peşkircibaşı, Nalıncıbaşı, Sabuncubaşı... Velhasıl tam dört yüz kişilik kafile peştamal takıp girdiler hamama, geçtiler kurnaların başına üçer beşer...
Sadrazam deseniz, yan gelip yattı göbek taşına...
Memleketin en ünlü tellakları sardılar dört yanını, kimi elini kaptı, kimi bacağını...
Bir keseleme sürtme faslı başladı...
Tam on iki saat, on iki ünlü tellak incitmeden keselediler hazretin mübarek vücudunu...
Öylesine kir çıktı ki sormayın, her biri nah parmağım gibi... “Aman efendim bu ne kiri?” demeye kalmadı, keselerin altında eriyip gitti koskoca Sadrazam...
Bütün maiyet erkânı yerinden fırladı;
“- Nettünuz devletliyü?” dediler tellaklara...
Tellaklar cevap verdi;
“- Biz yıkadık, keseledik. Devletlinin kirden ibaret olduğunu bilemedik... Suç bizde değil... Neyleyelim, kir bitti, sadrazam elden gitti...”
Rahmetli Ümit Yaşar Oğuzcan ağabeyimin bu şiirini hatırlayıverdim birden... Sizleri bilemem ama kapsama alanımda Sadrazamın akıbetine uğrayacak birkaç kişi var ?... Hoş belki hamama bile gerek kalmadan, kirlerden arınınca elden gidecek olan ?...
Yukarıdaki Türk Bayrağı diye asılan bayrağı göremeyen, görmezden gelenlerden ses seda yok ?...
Bu nasıl bir umursamazlık, ciddiyetsizlik, sorumsuzluktur, anlamakta zorluk çekiyorum... Milli değerlerimizin en önünde gelen bayrağımızla ilgili bu skandal da gene soğutularak geçiştirilmeye çalışılıyor ?...
Her şey unutulur, bayrağa saygısızlık unutulmaz !... Konunun üzerine üzerine gideceğim... Nasıl mı ?... Herkes görecek !...
Orantısız ve özensiz, rengi oranja çalan sözde Türk Bayrağımız seremonide açılmış; kimsenin ne o esnada, ne de sonrasında gıkı çıkmamıştı...
Hatta bu yazım üzerine, Federasyonumuz tarafından turnuvaya Kafile Başkanı olarak atanan Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Göksu, şahsıma duyduğu kini Federasyonun metazori yaptığı Basın Toplantısında sözlü ve mütecaviz hareketlerde bulunarak göstermiş; işi “Sen kimsin ?...” deme cüreti göstermeye kadar getirmişti...
Gerek Milli gerekse Kulüp takımlarımızın kafile başkanlarının birinci vazifeleri, Milli sembollerimiz olan bayrağımız ve Milli Marşımızla ilgili gereksinimleri çantalarına koymak olmalıdır. Müsabaka öncesinde salonda bu konuda sıkı ve özenli bir kontrol yapmayı da ihmal edilmemelidir. Bunları biz mi öğreteceğiz ?…
Bu arada, bana bu sınırsız yetkiyi veren Başkanım Sayın Naci Bayamlıoğlu'na hala şükran borcum vardır...
Kıssadan hisse sadece... Özümseyebilenlere...
2- Görselde ki "B" uzunluğu yani ayın dış çemberinin çapı yine genişliğin, yarısı kadar olmalıdır...
3- Görselde ki "C" uzaklığı yani ayın iç ve dış çemberinin merkezleri arasındaki uzaklık, genişliğin 0,0625 katı kadar olmalıdır...
4- Görselde ki "D" uzunluğu yani ayın iç çemberinin çapı genişliğin 0.4 katı olmalıdır...
5- Görselde ki "E" uzaklığı yani yıldız çemberinin ve ayın iç çemberinin uçkurluk yönüne ekseni kestiği noktaya kadar giden uzunluk, genişliğin 1/3 kadar olmalıdır...
6- Görselde gördüğünüz yıldızı çerçeveleyen çemberin çapı ise, yine genişliğin 1/4 kadar olmalıdır...
7- En alttaki "L" uzunluğu ise bayrağın boyunu (uzunluğunu) gösterir ve genişliğin 1,5 katı olması gerekir...
Federasyon’un ele alması, üzerinde çalışma yapması kaçınılmaz en önemli konulardan birisi “Seyirci zafiyeti”ne çözüm arayıp, bulmasıdır… 7-8 Bin kişilik salonlarda 20-30 biletli seyirciye oynanan maçlar zevk vermiyor… Sporcuların şevkleri kırılıyor… Sponsorlar ve yatırım yapan kulüpler için itici, bezdirici bir durum bu… Yazılı basının git gide elini ayağını voleybolumuzdan çekmesi de cabası… Voleybolumuz, Milli ve hatta kulüp takımlarıyla Avrupa, dolayısıyla Dünya voleybolu platformunda yaptığı zirveden her an uçuruma yuvarlanılabilir ?…
Peki ne yapmak gerek ?… Voleybol severleri tekrar salonlara nasıl çekebiliriz ?… Federasyonun bu konuyu oldukça deşmesini, masaya yatırıp, herkesi geniş bir konsültasyona davet etmesi kaçınılmaz... Geçen yılki anketin sonuçlarına bir göz atarak dersimize başlasak, ne dersiniz ?…
İŞTE O ANKETİMİN SONUÇLARI…
a) Bilet bedelleri pahalı… 192
FIVB Antrenör Eğitmeni Nejat Sancak : “Kalite yok !… Salonlar çağ dışı, kafeterya yok, restoran yok, toplu taşıma zayıf, salonların oturma düzenleri çok rahatsız, set arası ve molada boş saha seyrediyorsun, oynanan diğer maçlarla ilgili bilgi vermek yok !… Takımlar ligden çekildiğinde herhangi bir yaptırım yok !… Deplasman organizasyonları yok. Ligler homojen değil. Büyük kuvvet farkları var ! En önemlisi: Türkiye’de her konuda olduğu gibi, Voleybolda da adalet yok !… Bu adaleti sağlama konusunda da her hangi bir çaba yok !… Kulüplerin bütçeleri TVF tarafından denetlenmiyor !… Bütçelerin verimli harcanıp harcanmadığı, kulüplere İDDAA’dan verilen paraların doğru kullanılıp kullanılmadığı denetlenmiyor !… İdareciler çok yetersiz ve zayıf !… Yönetmelik, spor hukuku, personel yönetimi, verimlilik, istatistik, pazarlama ve sponsor ilişkileri gibi konularda bilgileri olmadığı gibi, öğrenmeye, eğitimlere ve kurslara katılmaya niyetleri de yok !… Federasyonun da bu kişilere (Bence voleybol için en önemli grup bu olmalı) herhangi bir zorlaması olmadığı gibi birbirlerine sürekli sanki çok başarılı bir iş yapıyorlarmış gibi gülücükler gönderiyorlar !… Voleybolda eğitim denince akla sadece antrenör ve hakem eğitimi geliyor… Halbuki bu iki grup ta voleyboldaki en eğitimli gruplar… En eğitimsiz grup ise maalesef oyuncular… Oyuncular, oyun kuralları, “Fair Play”, doping, kariyer yönetimi, basın ve halkla ilişkiler, davranış ve etik gibi konularda hiçbir eğitime tabi tutulmuyorlar… Sonuç olarak bütün bu unsurlar toplam kaliteyi ve voleybola gelen seyirci adedini direkt veya dolaylı olarak pozitif veya negatif olarak etkiliyor…”
M. Korhan Gün (VOLEYBOLX Sitesi editörü / Yazarı) : “Tüm sezon boyunca birkaç maç dışında oyun kalitesi yok denecek kadar az. Maç saatleri genellikle birbirleri ile çakışıyor. Maçların tanıtımları neredeyse yok. Kulüpler ve Federasyon tarafından lige bir heyecan katacak organizasyon ve tanıtım yok. Ligdeki rekabet ve heyecan salon dışına yansıtılamıyor. Basının ilgisi ise zoraki. Anadolu takımları ya kapanıyor yada can çekişiyor. Liglerimiz İstanbul – Ankara ligi olmuş durumda. Bu iki büyük şehirde de eskinin aksine sosyal etkinlik alternatifleri saymakla bitmez. Bu yüzden seyircide maçları artık tercih etmez oldu. Benim düşüncem TV’lerde de voleybol maçı izleme oranı düştü. Reytingler yerlerde sürünüyor. Bu durumu aşmak için yeni organizasyon ve farklılıklara ihtiyaç var. Bu maç öncesi yada sonrası mini konserler olabilir. Bulunacak sponsorlarla salona gelenlere promosyonlar olabilir. TV ve gazetelere maçlar ile ilgili reklamlar olabilir. Maç sırasında şovlar yapılabilir. Aslında bunların bile nasıl bir etki yapacağı konusunda tereddütlerim var. Çünkü dibe vurmuş durumdayız. Canlandırmak çok zor olacaktır. Hafif hafif denemelere başlamak lazım.”
Saygun Keskin (Eski voleybolcu / Köşe Yazarı) : “Maçlara seyirci getirebilmenin formülünü bulan zaten en büyük başkan olacak…”
Selay Yöney (Eski voleybolcu) : “Problem yönetim zayıflığında ve seyirci eğitim düzeyinden başlıyor… Eski voleybol adamları bir araya getirilmeli, görüşlerinden faydalanılmalı…”
Müfit Erdoğ (İstanbul Göztepe Kulübü sorumlusu) : “MİLLET MAÇIN NERDE NE ZAMAN OYNANDIĞINI BİLMEZSE MAÇA NASIL GİDECEK., GAZETELERDE BİLE SON SAYFA HABERİ OLARAK KÜÇÜK BİR KÖŞEDE VERİLEN HABERLERLE SEYİRCİYİ MAÇA GETİREMEZSİNİZ. FEDERASYON BAŞKANI MEDYA İLE İYİ GEÇİNMELİ VE GİDİP DURUMU İZAH ETMELİLER. BİZ BİLE MÜNFERİD OLARAK İŞİ ZORLADIĞIMIZDA AMATÖR KULÜPLERİN BİLE HABERLERİNİ YAPABİLİYORKEN KOSKOCA FEDERASYON UYUYORMU ?. KULÜPLER DE ELLERİNİ TAŞIN ALTINA KOYARAK KULİS YAPMALILAR VE MEDYAYA ELLERİNDEN GELEN BASKIYI GÖSTERMELİLER. MEDYA KULLANILMADAN SEYİRCİYİ MAÇA GETİREMEYİZ YOKSA… DEV FİRMALARIN REKLAMA İHTİYACI MI VAR DA TELEVİZYONLARDA GAZETELERDE REKLAM VERİYORLAR, MEDYADA DUYURU YAPIYORLAR?, TÜRK VOLEYBOLUNDA İŞİN BURALARA GELMESİNİN TEK SORUMLUSU FEDERASYONDUR.”
Okuyucularımdan Ramazan Çevik : “İstanbul’daki sporseverlerin seçimini futboldan yana kullanılmakta… İstanbul’da çok alternatif var ve doyum yaşanıyor… Günümüzde insanlar sadece hafta sonları 1 maç izlemeye vakit ayırabiliyor… Bunu da 3 büyüklerin futbol maçlarına giderek gideriyorlar…”
Okuyucularımdan Erdem Cürgen : “Liglerde büyük oranda güç farkı var… Televizyon yayınları son derece düzensiz, şifreli, şifresiz kanalda karışık yayınlanıyor…
Ayrıca toplu taşıma da, otoparklar da yetersiz… Sadakat kart uygulaması olsun, maçlara gittikçe ödüller, bedava biletler, oyuncularla tanışma, maskot, eşantiyonlar, maç günleri, ufak ödüller olsun… Uygun fiyatlı bir catering sağlansın… Salonlar kışın sıcak olsun…”
Okuyucularımdan Mehmet Koşar : “Voleybol seyircisi bilinçlidir hocam. Futbol gibi körü körüne maç izlemez güzelin iyinin hakkını verir… Voleybola da siyaset bulaşmış. Adam kayırma hakem seçme vb. şeyler oldukça bilinçli seyirci olayın farkına varıyor ve maça gitmiyor. Zaten takımlar arasında çok büyük fark olduğundan izlemeye değer bir kaç maç oluyor onlarda da bu sahneleri görünce insan soğuyor… Önce voleybola gönül vereni elde tutmalı sonra seyirci çekmeli…”
BİR OKUYUCUM SORUYOR; “HOCAM MAÇ YORUMLARINIZI NEDEN KESTİNİZ?”
Canan Balkış isimli okuyucum uzunca bir mektup yazmış, göndermiş...
Kısaca özetlemek gerekirse başından sona Federasyonla ilgili aşina eleştiri ve malum sitemlerle dolu... Fabrika voleyboluna geniş yer ayırmış... Özetle, “O Fabikadan oyuncu yetişmez, oyuncunun yetişeceği yer kulüplerdir, kulüplerin alt yapılarına destek verseler en doğru şeyi yaparlar.” diyor...
Sadece bir sorusuna cevap verme gereği duydum...
“Hocam maç yorumlarınızı neden kestiniz? Zaten kimse doğru düzgün maç yorumu yapmıyorlar, sadece maçı yazıyorlar. Sizin maç yorumlarınızın tadı ve seviyesi bambaşka, ne olur hiç olmazsa önemli maçları yorumlayın?”
Kısaca cevaplayayım...
Sevgili Canan Balkış; Ben maçların şifreli kanaldan verilmesine oldum olası karşıyım... Bu yüzden üç kuruş menfaat için yüzbinlerce voleybolsevere çalım atan Federasyon bu yanlış tutumunu sürdürdüğü müddetçe maç yorumu yapmayacağım... Buna ister “protesto” ister “tavır” deyin, kararım bu yönde...
MÜJDELER OLSUN...
Bu köşe yazısı aynı zamanda www.turkiyehaberajansi.com ve www.turksporajansi.com sitesinde de yayınlanmaktadır...
Tüm yazıların yayın ve paylaşım hakkı www.voleybolx.com sitesine ve Hasan Uğur Epirden'e aittir... İzinsiz alıntı yapılamaz...