2024-25, sezonu, Kadın voleybolu için sahada kazanılan kupalardan çok, saha dışındaki abartılı, şişirilmiş performanslar, manipülatif adam kayırmalı, menajer hizmetlisi antrenörler, reklam ve plansız medya çalışmaları, yetersiz yönetici reaksiyonları arasında, sonuçlarının tartışıldığı bir yıl oldu.
Bu sezon sadece kulüpler değil, Milli Takım üzerinden Türk voleybolunun, takım mühendisliği, alt yapının profesyonel mecraya çıkış planlamasında, Milli takım oyuncularının, kulüplerindeki organizasyonel yapısı da sorgulandı.
Sezon öncesi Paris Olimpiyatlarında, Kadın Voleybolu altın bir dönem geçirdi. Ancak o altın dönem, hemen ardındaki lig mücadelesine, pırlanta gibi bir sezon beklentisine evrileceğine tam tersine, çok ağır kalıcı yükler bıraktı...
İlkin Aydın’ın sakat olmasına rağmen kafilede yer alması, hatta yürümekte zorlandığı halde takımda tutulması; ardından Zehra Güneş’in, Cansu Özbay'ın sakatlanması… Ebrar'ın son maçlarda adım atacak halinin kalmaması. Şimdi de sezon sonunda Vargas'ın kilosu ve sakatlığından söz ediliyor olması.
Bunlar, sadece fiziksel değil, organizasyonel anlamda da ciddi zaafların işaretiydi. Yoğun takvim, sınırlı rotasyon ve kötü yükleme, yıldız oyuncuların sezon başında kulüplerine %100 verememesiyle sonuçlandı.
Milli takımda forma giyen oyuncular, yorgunlukları yetmezmiş gibi sponsor ve reklam projeleriyle sürekli gündemde tutuldular. Federasyona akraba ve yakın kişiler bu sistemin baş aktörü oldular. Medyanın her an göz önünde tuttuğu oyuncular, ekranlarda belki ışıldadı ama sahada o ışık sönük ve abartılı performans istatistiklerinin gölgesinde kaldı. Bu da ister istemez konsantrasyonun dağılmasına ve fiziksel yükün artmasına neden oldu.
Bu arada, sosyal medya da bu sağlıksız yapının dili, çığırtkanı, borazancı başı rolünü üstlendi. Bazı menajerlerin veya onların çevresindeki grupların yönettiği hesaplar, oyuncuların gerçek performanslarından çok sosyal medyadaki popülariteleri üzerinden algı oluşturdu. Eleştiren, uyaran ve gidişatın iyi olmadığını anlatanlara, hakaretler, aşağılamalar, linçler organize bir şekilde sistematik olarak uygulandı.
Başarısız maçlar dahi parlatıldı, bireysel hatalar görmezden gelindi. Eleştiriler, profesyonel çerçevede yapılacağına, troll hesaplar üzerinden kişiselleştirildi. Bu da hem kamuoyunun gerçek tabloyu görmesini engelledi, hem de takımların içindeki dengeleri olumsuz etkiledi. Bir sezon boyu neden yedek kaldığı izah edilemeyen oyuncular oluştu.
Kulüp yönetimlerine dönersek… Fenerbahçe Opet bu sezon istikrarsızlığın romanını yazdı. Lavarini gibi elit bir antrenör, sezon ortasında, bir takım sistem dışı dinamiklerden bahsederek ayrıldı. Ardından gelen Marco Fenaglio ve final serisi öncesi gelen Marcello Abbondanza gibi isimlerin kısa süreli varlıkları, takımı şok etkisi yarattı. Takım içi istikrar sağlanamayınca, sahadaki oyuna da bu olumsuzluk olarak yansıdı.
Eczacıbaşı Dynavit’te de benzer bir karmaşa, saha dışında, Erdal Karamercan ve Faruk Eczacıbaşı ile saha içinde ise Ferhat Akbaş ile yaşandı. Akbaş'ın zaman zaman eleştirilen yönetim tarzı, özellikle baskı altındaki kararları ve iletişim sorunları, kulübün sezonu verimsiz ve kaos ortamında geçirmesine neden oldu.
Sonuç olarak, bu yıl CEV Şampiyonlar Ligi’nde VakıfBank’ın sadece bir set kazanabilmesi, Türk voleybolunun Avrupa vitrininde geldiği noktayı özetliyor. VakıfBank, Türkiye Ligi’nde yönetim zaafı yaşayan Fenerbahçe ve Eczacıbaşı gibi güçlü rakipleri geçerek bu hakkı kazansa da, Avrupa sahnesinde, Sultanlar Liginin nasıl yönetildiğini gözler önüne serdi.
Özetle, bu sezon Türk kadın voleybolunun saha dışındaki başarısız stratejilerinin, sosyal medya algılarının ve iş bilmez yöneticilerin, çıkarcı menajerlerin, yönetilemeyen programların, sahadaki performansı nasıl gölgede bıraktığını gösterdi. Organizasyonel planlama eksikliği, yetersiz oyuncu rotasyonu, antrenör istikrarsızlığı ve algı yönetimi; başarıyı değil, soru işaretlerini büyüttü. Tüm bu yaşananlar herkesin, hepimizin gözleri önünde çatır çatır yaşandı. Bakalım önümüzdeki yıl ve Milli takım sürecinde bunlarda ders alınıp alınmadığı ortaya çıkacak. Spor şirket gibi değil, kendi doğal ortamında büyür ve gelişir. Algı ve gazla ne spor ne de sporcu yetişir.
Cahit Bey'in voleybol anlayisi 30 sene oncede kaldi. Oyunculari kotulemek disinda hicbir yorumunu daha okumadim. Cansu'ya gecen sene dediklerini hele duyan biri dalga mi geciyorsun der. Maalesef hic dikkate alinmayacak hicbir soyledigi.
Bu yazılanlardan neredeyse isim ve yazılanlarla ben de belirtmiştim. Yorum ve buna bağlı tahminler birer sorumluluktur, "Markova dünyanın en iyisi" dedikten iki hafta sonra bu oyuncunun italya ligi 3.süne karşı oynadığı oyuna yorum bile yapamayan efsane diye kakalanan bir yorumcu olamaz. Bu "mafya" sadece oyuncuları değil, yorumcuları bile manipüle edip sahte bir ortam yaratıyor. Bir çoğunun tek amacı içinde olmadığı bir turnuvadan dolayı bile Fenerbahçe'yi eleştirmekten ibaret. Fenerbahçe'ye transfer olan çok değerli bir oyuncudan, Orro'dan tek kelime bahsetmeyen ama transfer olma ihtimali üzerinden dakikalarca konuştukları bir çinli oyuncu var. Spor ve voleybol adaletsizliği, torpili kaldırmaz, taşıma suyla değirmen dönmez. Açıkça bir çok eski voleybolcu eski güzel günlere yani dikensiz gül bahçesine döneceği eczacı-vakıf eksenli bir lig hayal ediyor, bunu da açıkça belli ediyorlar. En kötüsü bunu yaparken kendi ayaklarına kurşun sıkıyorlar. Hepsi "ben merkezli" menfaatçılar. Yazık.
Doğru noktalara değinmişsiniz. Voleybol oyuncularının voleybol kimliğinde mi başarılı yoksa reklâm platformlarinda mı çok başarılılar. Bence reklâm platformu başarılarında çok başarılı. Voleybol maçlarında sakatlığı nedeniyle oynayamayan oyuncular ne hikmetse reklâm çekimlerinde çok hareketli ve başarılılar. Bence her insan yaptığı işe saygı duymalı. Özellikle de voleybol reklamlardan hayatlarını garantileyecek kadar çok para kazanıyorlarsa daha çok voleybola kendilerini verip, çok çalışıp başarılı olmaları gerekmez mi. İnanın Santanelli bile reklâmlarda oynuyor. VOLEYBOL VOLEYBOLCULAR için ARAÇ mı AMAÇ mı...