Uzun bir aradan sonra tekrar Merhaba,
Sevgili Hasan ağabeyimin (Uğur Epirden) ve Sevgili Korhan’ın (Gün) yüreklendirmesiyle, uzun zamandır ara verdiğim yazılarıma Voleybolx sitesinde bana ayrılan köşede devam etmek, beni oldukça heyecanlandırdı. Habertürk gazetesinde açıldığı tarihten itibaren voleybol maçlarını ve haberlerini yazdım. Burada bana verilen biraz daha geniş bir alanda sizlerle “Kadın ve Spor” üzerine düşüncelerimi, deneyimlerimi paylaşacağım. Köşemin ismini “ Köşe Yastığı” koyarak ironik bir gönderme yapmak istedim. Tarih boyunca biz kadınların “Köşe Yastığı” olması istendi, burada okuyacağınız hikayeler köşe yastığı olmayı reddeden kadınların hikayesi olacak.
İlk yazıma kendi hikayemle başlamak istiyorum. Son çalıştığım yer olan Habertürk gazetesinde Şubat 2011’de patron kadronun fazla olduğuna karar verdi ve 100’den fazla kişiyi çıkarttı. Çıkartılanlar arasında Spor servisinin tek bayan muhabiri olarak bende yer aldım. Şaşırdım mı ? Hayır ! Liste başı olduğumu biliyordum. Zira Spor servisini bir gemi olarak gören ve bana da “gemiye kadın aldık lanetlendik” gözüyle bakan zihniyetle, bu mesleği seçtiğimden beri bir çok kez karşılaştım. Size çarpıcı bir örnek vereyim. Akşam mesaisine kaldığım bir gün çalıştığım şirketin Televizyonunun Genel Yayın Yönetmeni ile asansörde karşılaştık. Merhabalaşmanın ardından bana “Magazin servisinde misiniz” diye sordu. Magazin ve Spor servisi aynı katta yer aldığı için sanırım ilk aklına gelen bu oldu. “Hayır. Spor Servisindeyim” dediğim zaman şaşırmasına, ben şaşırmadım. Zira yönettiği televizyonun Spor Müdürünün de bir kadın olduğunu sanırım farkında değildi. Çünkü ben asansörden inmeden önce “Öylemi !!! Bende spordan hiç anlamam” dedi. Allahtan 7. Kata geldik ve indim yoksa bu muhabbet uzasaydı, kim olursa olsun tutamadığım çenem başıma büyük iş açacaktı…. (Ki açtı da, sonunda beni göndermeyi başardılar. Spor muhabiri olma konusunda ki ısrarımın başıma daha ne işler açtığına diğer yazılarımda yer vereceğim :)
Bugün hem toplum hem de iş hayatında kadın olmak gerçekten zor… Kocası tarafından şiddete maruz kalan hatta öldürülen, otobüste taciz edilen, işyerinde her fırsatta yokuşa sürülen kadınlarız biz… Ancak karşı cins, kadınların ne kadar inatçı olduğunu unutuyor sanırım. Çünkü aynı zamanda, her türlü zorluğa rağmen kafamıza koyduğumuz şeyi mutlaka yapan, odaklandığımız hedefe ulaşan, “zoru başarırım, imkansız biraz zaman alır” diyen kadınlarız biz. Bunun örneklerini sporda, özellikle voleybolda görüyoruz. Avrupa, Dünya, Kıtalararası şampiyonluklar bayan (*) voleybolcularımızdan geldi. Güçlü ve sağlam bir neslin spor yoluyla yetiştiğini görmek umut ve gurur verici. Çünkü bu kadınlar, sporla yenmeyi de yenilmeyi de öğreniyor ve yaşamın her alanına uygulayabiliyor. Dolayısıyla bu kadınlar çocuklarını (kız yada erkek) önce insan olarak yetiştiriyor.
Benden önce Yılmaz Özdil yazmış ama ben tekrar yazacağım. Babalar kızlarınızı sporcu yetiştirin. Yarın öbür gün size de kafa tutacaktır, ama olsun her zaman gurur duyacağınız, hem fiziği hem maneviyatı güçlü, saygın bireyler olacaklar. Benim babam öyle yaptı…
Haftaya “Babam ve ben” yazımla tekrar görüşmek üzere…
(*) Kimi yerde kulağıma daha hoş geldiği için ve belki de alışkanlıktan “bayan” kimi yerde “kadın” kelimesini kullandım. Zira çok tartışılan “Bayan” – “Kadın” ifadesi konusunda bende kararsızım…