Hemen başlıktan anlamışsınızdır, Hasan Uğur Epirden’i kaleme alacağımı. Ne yazacağımı bilmiyorum aslında, şu an öyle bir üzüntü içindeyim ki tarifi imkansız. Türk sporu ve sanat dünyasından, bir usta daha uçtu gitti. Uzun bir dönem beraber bir yolda yürüdük ve çok şey öğrendim Hasan abiden. Her zaman birbirimizin arkasında sonuna kadar dursakta, bir süre önce ufak bir fikir ayrılığı yollarımızı ayırdı. Bu ayrılıkta bile asla birbirimize kırgın olmadık. Son zamanlarda sık sık sohbetlerimiz oldu. Hatta aramızdan ayrıldığı gün, belkide son konuşan kişi yada kişilerden biriyim. Cuma günü yaptığımız ve hala kaydı bende olan konuşmada, ilk sorduğum sağlığı olsa da ve aldığım cevap çok iyiyim olsa da, bu son konuşmamız oldu. İşte hayat böyle bir şey, 1 dk sonra ne olacağımızı bilmiyoruz. Bitmek bilmeyen enerjisi ve sivri dili ile yazdığı yazılarda hep bir cevap aradı. Çoğunda tam yanıt alamadı ve sorularının yanıtlarını alamadan da hayata gözlerini yumdu. Mekanın cennet olsun Hasan abi demekten başka caremiz yok artık.
Hasan abinin ölüm haberini aldığım an, yurt dışındaydım. Hemen akabinde en doğru bilgiyi benden öğreneceğini düşünen sevenleri beni telefonla arayarak, kendileri tarafından zor inandıkları üzücü haberi benden teyit etmeye çalıştılar. İlk kez yaşadığım bu durum karşısında inanın çok zorlandım. Hele beni arayan can dostlarından Galatasaraylı eski voleybolcu Tekin Demirtaş ve cenaze sabahı bilgisi olan eski asistanı Atilla Özyüksel ile yaptığım duygusal konuşmalar, hayatım boyunca kulaklarımda çınlayacak.
Şimdi gelelim beni çok üzen ve şaşırtan konuya. Hani yazdımya, Hasan abi doğru bildilkerini sivri kalemiyle yazarken hep sorguladı, hep doğruyu aradı diye. Ona kırgın olanlar çoktu bu nedenle. Hatta bu kırgın olanlar, rahmetli hayattayken onu çok baskı altında tuttu ve bir çok engel yarattı. Bu nedenlede hep bir yaşam savaşı içinde oldu Epirden. Bu savaş onu öyle yıprattı ki, ileri derecede olan şeker hastalığıda buna eklenince, bir çınar çok genç yaşta devrilmek zorunda kaldı. Böyle mi olmalıydı, hep akıllarda kalacak. Böyle bilgi dolu bir insana yapılacak destek, hem ondan fayda sağlamamıza neden olacak, hemde aramızdan belkide böyle buruk ve çabuk ayrılmasını engelleyecekti diye düşünüyorum. Daha o kadar yazacak çok şey varkı, sayfalar yetmez ama hala üzüldüğüm konuyu yazamadım. Bu üzüntüm cenazede yaşandı. Her ne olursa olsun, her ne kadar yazıları ile Voleybol Federasyonu’nu kızdırsa da, bu bir ölümdü. İyisiyle kötüsüyle hayatını voleybola adamış bir insanın, bunu da geçtim 2 dönem Voleybol Federasyonu yönetminde hizmet etmiş ve TMOK üyesi olan birinin cenazesinde, Federasyon’dan bir iz aradım ve aradı cenazede bulunan herkez. Başkan ve birçok yönetim kurulu üyesi Bakü’de Avrupa Şampiyonası’nda olsada, Türkiye’de bulunan tek bir yönetim kurulu üyesi temsilen gelemez miydi? O da olmuyorsa bir çelenk bir çiçek aradı gözler, ama onuda bulamadı. Voleybolun en üst yönetimine, bu son yolculukta, bu durumu hiç yakıştıramadım. Heleki voleybol camiasındaki küskünlüklere son vermek isteyen bir yönetimden, ortak paydası voleybol olan bir cenazede hiç olmadı. Zaten cenaze kalabalığı dağılırken herkezin dilinde bu konuşuluyordu. Halbuki vefat haberini aldıktan sonraki ilk anlarda telefonla görüştüğüm kişiler TVF başkanı Akif Üstündağ ve As Başkan Ahmet Göksü’ydu. Ama onlar sesiz ve uzakta kalmayı tercih etti anlaşılan.
Gözlerim eski başkan Erol Ünal Karabıyık’ı da aradı aslında, o da yoktu. Araştırdım, biraz hasta ve yurt dışındaymış, ama vakıf çelenki vardı. Bu arada can dostlarından ve en büyük destekçilerinden eski başkan Naci Bayamlıoğlu, kabrin hemen başındaydı. Bunuda yazmadan atlamamak gerek. Ayrıca daha fazla üzüntümü genişletirsem, gözlerim yıllarca menajerliğini yaptığı Barış Manço’nun eşini ve çocukarını aradı, gözlerim Erol Büyükburç, İlhan İrem, Cem Karaca ve Muazzez Abacı gibi birçok sanat devine menajerlik yapmış Epirden’nin, sanat dünyasından eski dostlarını aradı. Çünkü Hasan abi ile Berkant ve Erol Büyükburç’un cenazelerinde bulundum. Ne kadar çok sanat dünyasından eski dostunun olduğuna şahit oldum. Ama sadece gözlerim aradı, yapabilecek başka birşeyim yoktu. Çok ama çok azı gelmişti. Uzuldum…
Fakat tüm bunları bana unutturan, cenaze namazını kıldıran imamın konuşmasındaki N.Fazıl Kısakürek’in şiirinden bir cümleydi. Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? Evet Hasan abi, hani bana zorla yazı yazdırırdınya eskiden. Her gün telefon edip. Artık bir yazı yaz. Hadi önceki yazından çok ara açıldı. Yaz lütfen diye… İşte yazdım Hasan abi, ama bu hiç olmadı. Daha senin şiir resitaline gelecektim. O hep anlattığın ve benim bir türlü izleyemediğim. Keske böyle bir yazı yazmak zorunda kalmasaydım…
Nurlar içinde uyu, mekanın cennet olsun…
Sizlere Hasan Uğur Epirden'in TRT'de yayınlanan belgeseleni izlemenizi, onun yazılarında en çok kullandığı kelime ile *salık veriyorum...
Mekanı cennet olsun.