Gece vakti telefondayız. Saat bilmem kaç olmuş, laflıyoruz işte. Memleketin Cellular Phone (İlk çıktığında adı pek havalıydı, şimdi Cep Tel diyorlar, havası söndü) ile günlük ortalama konuşma süresi 1,5 saat. Yazıyla bir buçuk saatle Avrupa Şampiyonuyuz. (oh olsun, ne diyeyim)
“ Olm. evden konuşalım dedim” en sonunda. Bir anda ızdırap bitti. Şöyle rahat rahat laf çevirmeye başladık. Çok değerli kardeşim ve arkadaşım dünyaca ünlü bir menajer ve şirket sahibi. (Burada dikkat isterim).
Olay derin
Anlatayım mevzuuyu. Yaz mevsimi geldi ya, herkeste bir telaş, gözler fıldır fıldır, akşamları kulisler falan. Ne oluyor? O oraya gitmiş, burası şunu arıyormuş, biri arkadaşına söylemiş, şuraya görüşmeye gitmiş, bir sürü yeni sezon telaşı işte. Herkesler kendine yeni bir ortam, bir takım, ekmek parası derdinde. Ne olacak, nasıl olacak, endişeleri tavan yapmış durumda. Bizim zamanımızda rahmetli peder bey, sezon öncesi bir görüşme ile işi bitirir, biz de ona göre gider imzayı atardık. Ben zaten öyle çok takımda da oynamadım. Bir yerde olduk mu, bizi pek bırakmazlardı yani. (Ne habeerrr) Neyse, şimdi bu da bizi yiyor falan dersiniz. Dedik ya konumuz transfer. Bu yaşta bizim transferimizden ne olur. Ancak Shuttle ile havaalanı, ordan tekneyle adalar filan, başka ne olacak ki :-))
Dostum diyor ki “bazılarında lisans bile yok.” Nasıl yani? Salonda tost basanından tut da, şoföründen malzemecesine kadar ortalıkta menejer kaynıyor. Ne bir vergi levhası, ne bir kayıt, ne doğru dürüst bir sözleşme metni falan, Al takke ver külah işler gırla.
İdare ediyoruz işte!
Konuşmanın devamında bir de şöyle bir cümle var.” Zaten avukatlara para kazandırıyoruz”. Neden yahu? Ödemeyen bir sürü kulüp var. Gel sen bize hallederiz. “Aylık garanti merak etme,” diyalogları başta tadından yenmez halde ama sezon içinde iki –üç maç sakata gelince “ bakarız, yarın, merak etme…Hallediyoruz bu hafta…” şekline evrimleşmekte.
Peki idarecilerde lisans var mı? Yooo… Biz zamanında sporcuyken Sait Çiftçi dispanserindeki dahiliyeci doktora “ var mı bir şey?” “ Yoook abi..” dedikten sonra sağlık raporu alır, sonradan Beden terbiyesine gidip, imza atardık. En azından yüzümüze bakıp, öyle kafa kağıdı (kimlik oluyor) çıkartırlardı. Peki idareciyi gören sağlık mensubu, diplomasına bakan bir kurum, federasyonda bir kimlik beyanı (sahaya girenler hariç) var mı?
FIVB ve CEV
Bunlar Fransız araba markaları filan değil. Karıştırmayın. Bir sürü kurulları, kuralları, şampiyonaları, yüzlerce organizasyona imza atan, güzide sporumuzun üst akılları bunlar. Yetki belgeniz ve de lisansınız olmadan, adım bile atamaz, bunlar yoksa oralarda telefonla bile konuşamazsınız haberiniz olsun. Biz de durum ne derseniz. Buralara kayıtlı 3-5 kişi dışında, ülkede insan evladı pek yok.
Telefondaki dostum da onlardan en önde gideni.
Sahadaki antrenöre kademe, sporcuya lisans, yöneticiye yetki belgesi var, ama menajer ve idareciye sorgu sual yok. Ne güzel iş değil mi? Üstellik transferin % 90’ının da yetkisi bu şahıslarda.
Sıkıntı yok
Var aslında, hem de çok büyük. “ Eski tas, eski hamam” atasözünü gençler pek bilmez ama öğrenirlerse durumu daha iyi kavrayacaklar bence. Bir ara, TV’de Türk malı diye bir dizi vardı, pek güzeldi. Şimdi yeniden başlamış. Seyredin derim. Memleketin halini de anlayın. İdare etmek bu işin temeli tabii ki ancak böyle değil. Akşam bir yemeğe çıkarız, işi bağlarız diyenlere pabuç bırakmayın, Uluslararası yetkinlik, bilgi, deneyim, çevre ve sistem disiplininde çalışan kimler varsa onları arayıp, bulun. İş yapın. Hal hatır sorun, oturup bir dinleyin. Saygı gösterin. İkide bir didişip durmayın. Ötekileştirip kara çalmayın diyor, pek ciddi takıldık ama yeri gelmişti ile bitiriyorum.
Transfer sezonu herkese kutlu ve mutlu olsun.
Hepinize sevgilerimle
Eski Voleybolcu
( Kimi diyorum ben? Korhan sen anlatırsın herkese, yazı bulmacaya dönüşmesin dimi. :-)))