Öncelikle yarı finalin ilk maçına değinelim. Galatasaray’ın ilk maçtaki 3-0’lık net galibiyetinden sonra, çoğu kişi bunun sürpriz bir galibiyet olduğunu düşündü ve nedenlerini sorguladı. Buradan da şu sonucu çıkardılar, Vakıfbank’ın Sırp orta oyuncusu Rasiç’in oynamamasını neden gösterdiler. Fakat 2. maçı da izlediğimizde, başka bir handikap ortaya çıktı. Gözde’nin ilk 6‘da olmayışı, takımın servis karşılamada büyük zaaflarının olduğunu ortaya çıkardı. 3’lü servis karşılamalarında Zu, Hill ve libero Gizem’in iyi menşet verememesi ve karşılama hataları yapması, ayrıca çok uzun boylu bir takım olmasına rağmen blokta çok düşük bir istatistik ile ilk iki setin keybedilmesine ve finalin gitmesine neden oldu. Gözde’nin hem takım kaptanı olması hemde final maçlarına kadar her maçta oynaması ve servis karşılamada Türkiye’nin en iyi 4 no oyuncusu olmasına rağmen, bu oyuncunun oynatılmaması, antrenör Guidetti’nin ego, özgüven ve Gözde ile aralarında bir problem olduğunun göstergesidir. Şimdiye kadar VakıfBank’a inanılmaz başarılar kazandıran Guidetti, kendi egosunun kurbanı oldu. (Kulüp başkanı Osman Demren 2. setin bitimiyle salonu terk etti) Bu ego, 20 milyon civarında olan bu yatırımın, VakıfBank yönetimindede tartışılmasına neden oldu. Ayrıca bu ego Gözde’nin takım üstündeki psikolojik üstünlüğünün yok olmasına neden oldu. Gözde’nin olmayışı hem takımın psikolojik havasını bozdu, hemde sonradan oyuna giren Gözde’nin bildiğimiz performansı gösterememesine neden olduğunu düşünüyorum. Bununla beraber manşetin kötü gelmesi, VakıfBank’ın hücum düzeninin bozulmasına ve klasik voleybola dönmesine sebep olurken, Galatasaray’da bundan faydalanmayı bildi.
VakıfBank’ın, Guidetti ile beraber Türk voleybolunda kulüpler düzeyinde inanılmaz başarıları inkar edilemez. Fakat bu başarı VakıfBank Kulübü’nün dev bütçelerle Dünya’nın ve Türkiye’nin en iyi oyuncuları alınarak Guidetti’ye hiçbir Türk antrenörüne verilmeyen sınırsız olanaklar sağlamıştır. Herkezin gözden kaçırdığı en önemli etkenlerden bir taneside Guidetti’nin daha önceden yardımcısı olan, şu anda ise A Milli Bayan Takımı’nın kondisyoneri olacak olan Alessandro Bracceschi’nin; çok iyi bir kondisyoner, sakatlık sonrası güç antrenmanı ve bireysel power training konusunda Guidetti’nin görünmeyen kahramanıydı. VakıfBank Spor Kulübü oyuncular ile ilişkisinden dolayı Türk, örf ve adetlerine uygun olmayan davranışlarından dolayı ilişkisini kesmiştir.
Gelelim Galatasaray’a; bu sezonun bu kadar düşük Bütçeye rağmen (VakıfBank’ın 4’te 1’i) Türk antrenör ile alt yapıdan kendi yetiştirdiği oyuncularla ve düşük rakkamlı yabancı oyuncularla bu şekilde bir başarıya imza atılacağı hiç kimsenin hayallerinde bile yer almamıştır. Bu başarının en önemli mimarlarından antrenör Ataman Güneyligil, teknik ekip ve yönetim yıllardır ısrarla alt yapıya yatırım yaparak eldeki yerli oyuncular ve fiyatı uygun iyi yabancılarla bir aile ve bir kolej takımı yaratılmıştır. Galatasaray’ın başarısı antrenörün taktik anlayışının da bir eseridir. Son final maçlarına kadar takımın gerçek kurgusunu saklamış ve bütün oyunculara şans vermiştir. Paranın gücünü takım ruhuyla yenmiştir. Galatasaray’dan alınacak en önemli ders ise kendi öz kaynaklarıyla, sabır, sevgi ve inançla bu başarı gelmiştir. Voleybol tribünlerinde ve voleybol ailesi içinde herkezin en önemli sohbetlerinden biri yabancı antrenörlerin (özellikle İtalyan’ların) bu sporu ele geçirdiği, bunun nedeninin ise Türk antrenörlerinin yetersiz mi olduğu, yoksa yabancılara sözleşmede verilen sınırsız imkanlar mı? Sorusuna en güzel cevabı Ataman Güneyligil vermiştir.
Galatasaray’da oyunculara değinecek olursak, özellikle Centoni profesyonelliği, kişiliği, oyun gücü, hırsı ve örnek voleybolcu prototipi olmasından dolayı yanındaki genç arkadaşlarınıda Türkiye’de bulunduğu süre içinde step by step en üst noktaya taşımıştır. Bu noktada final olmuştur. Takımın beyni Gamze ise artık rüştünü ispatlamış, yıllardır her kezin kendisinden beklentisini karşılamıştır. Bu yarı final maçlarında en çok beğendiğim oyuncu ise Trinidadlı orta oyuncu Jack’ın performansı olmuştur. Pasör Gamze ile uyumu, mükemmel denecek noktaya gelmiştir. Galatasaray voleybol takımının diğer 3 takımdan ayıran en önemli etken ortadan çok etkili hücumlarının olmasıdır. Bu arada kaptan libero Nihan’ın kusursuz denecek derecede olumlu oyunu ve takıma verdiği motivasyon ayrıca takdirimi kazanmıştır. Öteki oyuncular ise görevlerini en üst seviyede yapmışlardır.
Galatasaray’ın bu inanılmaz başarısını, Fenerbahçe’nin başarısı ile karşılaştıracak olursak. Daha önemlidir. Bunun nedenleri şunlardır.
Şimdi ise gelelim Fenerbahçe ve Eczacıbaşı karşılaşmasına;
İlk maçta Eczacıbaşı’nın 3-0’lık galibiyetinden sonra, herkez Eczacıbaşı’nın turu geçeceğine inanıyordu. Fakat sporun acı bir gerçeği ise MAÇ BİTMEDEN BİTMEZ kavramı idi.
Bu maçta Eczacıbaşı’nın ilk seti almasından sonra oluşan rehavet ve oyun gücünün düşüp köşelerden top öldürülememesi, Barbolini’nin 4. Sette Neslihan’ı 4’e çekip pasör çaprazına ise Boskoviç’ı alması hücumda gücü arttırma taktiksel hamlesiydi. Fakat burada gözden kaçan orta oyuncu Adams’ın hücüm ve blokta çok iyi oynadığı idi.Kötü oynayanlar ise başkalarıydı. Boskoviç’in gününde olmayışı mı? Yoksa kenardan oyuna girmesinin getirdiği psikoloji mi? Nedir bilinmez… Antrenörün son hamlesi bir harakiriye dönüştü. 4. Sette Sırp pasör Ognjenoviç’in avanta topu öldürüp karşıdaki oyuncuya el kol hareketi yapıp, takımında sarı kartı olmasından dolayı hakem İlhami Şenyurt’tan gördüğü kırmızı kart, belkide finalin bu sette kaçmasına neden oldu. Bu arada bu kırmızı karttan tribündeki kavgadan dolayı hiç kimse farkında değildi. 22-21 ve servisi Eczacıbaşı atacakken, bu kırmızı kartla skor 22-22 olup servis Fenerbahçeye geçti. Bu psikolojik avantajı iyi kullanan Fenerbahçe seti aldı. Sırp pasör 22-22’den sonra Fenerbahçe’de kısa boylu Taylandlı pasör Nootsara öndeyken hücumları Sırp ülkedaşı Boskoviç’ten kullanması ise ayrı bir fiyasko idi. Bu setin ve finalin kaybedilmesinde bence sporcuyu suçlamayı sevmesemde, bu Sırp pasör Ognjenoviç’in büyük eseridir.
Fakat yinede altın sette 13-8, 13-9 ve 14-10 gibi skorlardan sonra, Dünyadaki en iyi oyuncuların ve antrenörün yaptığı hatalar inanılmazdı. Antrenörün 15-14 mağlup olana kadar ikili değişimi yapmaması ise herkezin dilinde kötü bir tad bıraktı. Ancak bir maç bir final böyle hatalarla kaybedilebilirdi.
Barbolini’nin sahaya çıkacak yabancı oyuncu tercihi ise ayrı bir tartışma yarattı. Kosheleva gibi bir dünya starının bu final maçında olmayışını hangi düşünce ile izah edecek. Onun yerinde olsam, Sırp oyuncu Boskoviç’i kadroya almayıp Neslihan’ı pasör çaprazı oynatırdım. Hande’nin daha final maçlarını kaldıracak kapasitede olmadığını herkez biliyor. Zaten Neslihan ile pasör çaprazı olarak başladı… Neslihan ise inanılmaz bir derecede taktirimi kazandı. 4. sette smaçör mevkiinde oynayıp, çok ta güzel şeyler yaptı. Nilay ile yapılan değişimler ise çok kötü sonuçlar doğurdu. Yinede Barbolini 14-10’da yabancı orta oyuncuyu pasörün önde olduğu pozisyonda ortadan sokup, Boskoviçi geride çıkartıp öndeki hücüm gücünü arttırabilirdi. Zaten Adams kenara alınana kadar sahanın en iyisiydi. 25 milyon cıvarında bir yatırım yapan kulübün böyle acayıp egoları olan, İtalyan antrenörlere teslim edilmesi bu sonucu doğurdu.
Eczacıbaşı ve Vakıfbank gibi altyapıya önem veren, voleybolcu fabrikası olan kulüplerde, artık oyuncu yetiştirilmediğini gözlemliyoruz. Bunun nedeni ise para ile en üst seviyelere çıkılacağı politikası idi. Dün bu politika iflas etti. Ayrıca en önemlisi sahada son ana kadar savaşan, inanan, başarıya daha aç ve daha istekli takımların hanedanları nasıl yıktığını gördük.
Geliyoruz Fenerbahçe’ye…
Ayrı bir İtalyan fiyaskosu olan antrenör Abondanza’ya rağmen, karşı takımın antrenörü Barboli’nin hataları, Eda’nın müthiş oyunu, Taylandlı pasör’ün gerçekten çok iyi oynayışı, takımdaki öteki oyuncuların inişli çıkışlı performansına rağmen, şansında yaver gitmesiyle inanılmaz denilen başarı gerçekleşti. Brezilyalı Natalia’nın inanılmaz hataları bu final maçına yakışmadı. Ayrıca takımın maestrosu olan Kim’in, final maçlarında tam kapasite ile oynamaması ise tartışılan bir konu idi.
Protokol tribünündeki kavga ise ne idüğü belirsiz bir güvenlik görevlisinin, görevi dışında tartışmaya girip insanlara hakaret etmesiydi. Bu tribüne protokol, yönetim ve yıllarını bu spora hizmet etmiş kişilerin alınması daha doğru olur.
VakıfBank ve Eczacıbaşı Spor Kulüpleri’nin teknik ekip ve oyuncu kadrolarında revizyona gidip, geçmişteki gibi alt yapıya ve oyuncu yetiştirilmesine önem vermeleri gerekmektedir. Bu arada her iki takımda oynayacağı 3.’lük maçı ile Şampiyonlar Ligi vizesi almak için savaşacaktır.
Son olarak Galatasaray-Fenerbahçe finali ile ilgili bazı uyarılarda bulunmak istiyorum;
Buradan her iki takıma da başarılar diler, hak edenin kazanmasını temenni ederim…
Saygılarımla;
Hakan Kayhan