Her şey, 1990’ların sonunda başladı… Ahmet Gülüm’le kapı açıldı. Hüsün Can sonrası Erol Ünal Karabıyık, tarihi adımları attı. Özkan Mutlugil, düzeni, sistemi bozmadı. 2016’dan beri federasyon başkanlığını yürüten Mehmet Akif Üstündağ, sağlam temelin birleştirici gücü, tutkalı, harcı oldu ve voleybol, bugün takım sporlarında Türkiye’nin tartışmasız, açık ara en başarılı branşı…
Doğru plan ve program, idari ve mali yapılanma, voleybolu tabana ve Anadolu’ya yayma, okulla sporun birlikte yürütülmesi, salonlar, sahalar, yurtlar… Türkiye’nin milli takımlar temelindeki en büyük sıkıntısı olan ‘havuz problemi’ni rafa kaldırdı.
1966’da kurulan Eczacıbaşı’na 80’lerde VakıfBank katıldı. Türk kadın voleybolu, 2000’li yıllardan itibaren dünya çapında yıldızlar yetiştirdi. Neslihan, Gözde, Eda, Zehra gibi… Arkası da geliyor… Başantrenör Santarelli bugün 50’den fazla oyuncudan yararlanabilme şansına sahip. Harika devşirmemiz Melissa da pastanın çileği! Sırada Aleksia (Karutasu) var.
Milletler Ligi şampiyonluğu, Türk spor tarihinin üç ana branştaki en büyük başarısı ama bu kupa geliyorum demişti zaten…
Türkiye, tüm takım sporlarında tüm milli takımlar (A ve altyapılar) düzeyindeki iki dünya şampiyonluğunu da yine kadın voleybolunda kazanmıştı. 2017’de Ljubljana’da 23 Yaş Altı Kadın Milli Takımımız adına altın madalya takanlar arasında, bu yılki Milletler Ligi kupasını kaldıranlar vardı: Ayça Aykaç, Aslı Kalaç, Hande Baladın, Saliha Şahin, Zehra Güneş, Ebrar Karakurt… U18 Mililer ise 2011’de Ankara’da kupayı kaldırırken o takımda Aslı Kalaç, Kübra Akman, Çağla Akın, Şeyma Ercan gibi oyuncular vardı.
Melissa, takıma beklendiği gibi sınıf atlattı. Sultanlar, final sendromunu geride bırakarak ilk adımı attı. Sıra Avrupa Şampiyonası ve olimpiyatta…
Bu arada… Sayın Simla Türker Beyazıt “Kadın voleybolumuzun bugünkü başarısını bir tuvale benzetirsek eğer; bu tuvale ilk fırçayı değdiren Fenerbahçe’mizdir” dedi.
Fenerbahçe, tüm branşlara yaptığı yatırımla alkışı hak ediyor ama şunu açıklığa kavuşturup vurgulamak şart: A Milli Takım’da, sarı-lacivertli kulübün efsanesi Eda dahil, Fenerbahçe çıkışlı oyuncu yok.
Oyuncuların ilk kulüpleri şöyle:
Eda: Beşiktaş.
Simge: Ünsped.
Ayça, Zehra, Derya: VakıfBank.
Elif, Saliha: Karayolları.
Hande: Eczacıbaşı.
Gizem: Nilüfer Belediyesi.
Cansu: Göztepe.
Aslı: TVF Lisesi,Yeşilyurt.
İlkin: İlbank, TVF Lisesi.
Ebrar: Bursa BBSK.
Melissa: Cienfuegos (Küba).
Meliha: Gradacac (Bosna).
Umarım sadece ‘yarışmacı’ değil altyapısıyla ‘yetiştirici’ takım da olur Fenerbahçe…
Kısacası, Fenerbahçe voleybola dönme kararı aldığında, 1990'ların sonunda hem kendisini hem de kendisine özenen rakiplerinin önünü açtı. Bu olmasaydı bugün 6 kez şampiyonlar ligi şampiyonluklu Vakıf da olmazdı, hatta Eczacı bile 2015' bu işi yaptığı kadroyu kurmaz veya kuramazdı. Erkelerde, Halk, Ziraat, Sportoto gibi büyük sermayeli devlet şirketleri bu olaylara böyle girmezlerdi. Kısacası Fenerbahçe voleybola döndü, voleybola rekabet ve ilgi soktu, branş şahlandı, başarılar geldi. Bu gerçeği yadsımak karşı kulüp fanatizminin çekememezliği anlamına gelir.
Ayrıca Beyazıt'ın söylediklerini dahası da var. Türkiye'de hem erkek, hem kadın voleybolunun neredeyse 30 yıllık bir aradan sonra ilgi odağı olmasında, gençlerin bu işe yoğunlaşması, medyada haber olması ve içerde yaratılan rekabetle Avrupa ve dünya başarılarının gelmesi şöyle oldu: Aziz Yıldırım 90'ların sonunda genç bir yönetici olarak FB voleybol şube sorumlusu yapıldı. Kulüp askıya ladığı şubeyi diriltme kararı almıştı. Eski şampiyon liglerin en dibinde başladı. Erkeklerde en üst lige geri dönüş daha kısa sürdü, ama ligin orta sıralarından üst sıra takımı olması 5-6 yıl aldı. Kadınlarda ise yıllarda uğraştı Fenerbahçe en üst lige çıkabilmek uğruna. Ama çıktıktan iki yıl kadar sonra Türkiye dünya ve Avrupa şampiyonlukları peşpeşe gelmeye başladı. Bu da rekabete yol açtı Bankalar ve Eczacıbaşı büyük paralar döktüler, ülke liglerine kadın ve erkek dünya yıldızları geldi, Anadolu'da salonlar doldu, medya iliglendi. Bunları FB tek başına yapmadı ama ortamı tetikleyen ve oluşturandır.
Gelelim "yetiştiriciliğe" Fenerbahçe bu işin "ilkokulu" düzeyine de ciddi şekilde önem veren kulüp. Altyapı Türkiye şampiyonalarına kız ve erkeklerde şöyle bir göz gezdirilirse çok net ortaya çıkar. Diğer kulüplerin A takımı kadroların oyuncularının kökenlerine bakacak olursanız çok sayıda FB'li de görürsünüz, "yetişmiş" veya "pişirilimiş" olarak. Sonuç olarak Sayın Beyazıt'a yaptığınız eleştiride haklılık payınız yok, Devrim Bey.
Gelelim bu şampiyonlukta en kritik öneme sahip oyuncu olan harika liberomuz Gizem Örge'ye. Çok iyi bir düzeydeyken kulüp ve milli antrenörü tarafından mobbinge uğrayıp aylarca forma verilmeyen bu oyuncuya Fenerbahçe sahip çıkıp bağrına basmasaydı ve böylelikle "eski Gizem" haline dönmesine neden olmasaydı, iddia ediyorum bu şampiyonluk gelemezdi Ayça ile, Simge ile veya başkası ile. Onların oynadığı dönemdeki milli takım sonuçlarına bakın, anlarsınız. Onlar da "iyi libero" ama Gizem gibi "yıldız oyuncu" değiller. Sonuç olarak, demek ki bu şampiyonlukta en özel katkısı olan kulüp Fenerbahçe'dir.
Aslı Kalaç yıllarca GS'da oynadı, THY'na geldi vasatlığı aşamadı. GS'da iken de bu kulüp "özel kontenjanı" diye milli takıma alnırdı. Ama ileri yaşta FB'ye geldi, performansı yükseldi, hem kulüpte hem milli takımda şampiyonluğa katkı yaptı. Melisa'yı Milli Takıma kazandıran Fenerbahçe'nin 4 yıllık inadı ve bu oyuncu savunmada geri, hücumda çok savrukken onun teknik gelişimine inanılmaz bir sabır ile tahammül edip bu düzeye çıkmasını sağlayan Fenerbahçe'dir. (Bunun benzerini Eczabaşı Boskoviç ile yapmıştı ama bu Sırp Milli Takımının Dünya ve Avrupa şampiyonluğuna hizmet etmişti.) Bu kadar çok sayıda Nijeryalı, Fildişili, Bulgar Latin Amerikalının İtalyan, Amerikan, Alman, Fransız Milli Takımlarında yerli kökenlileri neredeyse azınlığa düşürdüğü, erkeklerde bile koskoca Polonya'nın Kübalı, İtalya'nın Rus devşirme sayı makinesi yıldızlarla takımlarını anca yürütebildiği koşullarda bu oyuncuyu bize kazandıran kulübe karşı böyle katkısını inkar eder tavır çok haksız.
Sayın Demirel kıyaslamanız yanlış. Bu oyuncuların oyunculukları geçtikleri TÜM takımlarla ölçülür. Siz mesleğinde başarılı bir bilim teknoloji veya sanat insanına "hangi ilkoluldan mezunsun ?" ya da "hangi çocuk yuvasına gitmiştin ?" diye sorulduğuna rastladınız mı ? Elbette onların da bir önemi vardır, küçümsemiyorum. Ama bu önem sizin burada abarttığınız ölçüde değildir.. Bu işin lisesi de üniversitesi de FB'dir. Eda çok genç yaşta geldi ve 16 yıldır kulüp ondan o kulüpten vazgeçmedi, başka yerli yabancı oyuncuların başdöndürücü bir hızla yılda ortalama 1 kez ( Evet, ortalama. Çünkü pek çoğu yılda iki kez değiştiriyor. ) renk değiştirdiği bir branşta kulübüyle içselleşti, Eda'daki BJK payı çorbadaki tuz kadar bile değil. Meliha'yı da pişiren olgunlaştıran bu düzeye çıkaran Fenerbahçe'de geçirdiği yıllarda yaşadığı süreçlerdir, Vakıf ve Eczacı'da çoğunlukla değeri bilinemedi yedek kaldı. Bosna'daki yetişmesinden başka Ankara İlbank kulübünün onun gelişmesindeki payı da önemlidir.