Zor bir maçtı bizim için. Rakip son dünya ve Avrupa şampiyonu, olimpiyat ikincisiydi. Bu turnuvanın da en büyük favorisi olan Sırplar yine tarihlerinin en iyi jenerasyonuyla Ankara'ya gelmişti. Finalin doğal favorisi de onlardı.
Boskovic-Mihajlovic- Ongjenovic'ten oluşan, yakından tanıdığımız çok güçlü hücum silahlarının etkisini azaltmak için minimum hatayla oynayıp ekstra şeyler yapmamız şarttı.
'Kağıt üzerindeki güç dengesi parkeye yansır mı' diye düşünürken bizim dünya yıldızlarımız Eda ve Naz başroldeydi ilk sette. Aldık ama devleri uyandırdık!
Eda ve Naz'a destek verecek smaçör veya pasör çaprazı olmadan Sırpları yenmenin olanaksız olduğu kesindi. Savunmada savaştık. Her topa atlayan, pes etmek bilmeyen oyuncularımız Sırpların işini hep zorlaştırdı. İstikrarsızdık ama kritik sayıları kazanan olduk. Her oyuncumuzdan verim aldık.
Dünyanın en iyi voleybol taktisyenlerinden Guidetti yine şapkadan tavşan çıkardı. Yedeklerimizle maça tutunduk. Ama tarihi zaferin eşiğinden döndük.
Bu rakibe böyle yenilmek çok üzücü ama spor böyle bir şey. Kazanan şampiyonlardır. Gümüş madalya, teselliden başka bir şey değildir. Ama bazen özel anlamlar içerir. İşte Sultanlar'ın yaptığı da bu. Kadına şiddetin tavan yaptğı, çocukların gözleri önünde annelerinin öldürüldüğü bu ülkede, kadınlara neden değer verilmesi gerektiğini birilerine anlattılar.
Voleybola burun kıvıranlara da ders verdiler. Herkese seve seve voleybol izlettirdiler!
Futbolda Andorra galibiyetinin büyük bir zafer edasıyla kutlandığı, basketbolda çöküşün hızla devam ettiği bir dönemde alınan madalya, bu ülkedeki pek çok kişinin yüzüne atılmış bir 'sultan tokadı'dır!
Seyircinin turnuva boyuncaki coşkusu; hiç taraftar ve maç gözlemlemediğini tahmin ettiğim, tezahüratın ne olduğunu bilmeyen, anonslarındaki "Kırmızzzzzı" vurgusuyla çileden çıkaran arkadaşın anlamsız bağırışlarını unutturdu. Ankaralılara özel alkış...