İster 1. Lig takımlarına bakın, ister Milli Takımlardaki sporcuların kulüplerine bakın, isterseniz alt yapılarda derece elde eden kulüplere bakın, nereye bakarsanız bakın hep aynı şeyi göreceksiniz:
Türkiye Voleybolunun kalbi İstanbul’da atıyor, voleybolcuların yarısı İstanbul’dan çıkıyor.
Bu sporcular Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden İstanbul’a gelmiş olabilir ama İstanbul’a yetişmiş olarak değil, yetiştirilmek üzere geliyor ve voleybola yatırım yapan İstanbul kulüplerinin yıllarca süren emekleri sonunda liglere yükseliyorlar.
Peki Türk voleybolunun en seçkin sporcu adaylarının yer aldığı alt yapı müsabakalarını kim yönetiyor:
İstanbul Valiliğine bağlı Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü altında görev yapan, Türkiye Voleybol Federasyonu tarafından seçilen ve denetlenen Voleybol İl Temsilcisi.
Tabii aslında İl Temsilcisi yalnız değil: bir de İl Temsilcisi Yardımcısı var. Sanırım 2 de üye var ama isimleri var, kendileri yok, karar sürecinde hiçbir etkileri yok…
Koca İstanbul’u 2 kişi yönetiyor…
İl Temsilcisi önde görünen kişi ama asıl işi yapan yardımcısı: Tüm fikstürler, tüm takvimler, tüm maç programları, tüm duyurular, tüm web sitesi güncellemeleri her şey ama her şey tek bir kişinin sorumluluğunda… Hatta o kadar ki, tüm bu programlar, planlar, veriler ve duyurularla ilgili başka hiç kimsenin hiçbir bilgisi yok, web sitesi vs erişimi yok…
Yıllardır yazıyorum, bu böyle olmuyor… Bu işin altından bu 2 kişi kalkamıyor…
Son haftalarda yaşanan “KLASİK EZİYETLER”den bahsetmenin gereği var mı bilmiyorum.
İstanbul Valiliği’nin resmen okulları tatil ettiği günlerde, yine İstanbul Valiliğine bağlı çalışan Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü –bence valilik kararlarına aykırı biçimde- tüm alt yapı maçlarını oynattı. Bu günlerde, diz boyu kar altındaki Sultanbeyli Spor Salonu’na bir Arnavutköy takımını, buzlar içindeki Küçükçekmece’ye bir Kartal takımını göndermekte sakınca görmeyen bu yönetim anlayışı yıllardır aynı şeyi yapıyor.
Yıllardır herkes söylüyor ve konuşuyor ama karar çıkmıyor: İstanbul o kadar büyük bir şehir ki aslında İstanbul Anadolu – İstanbul Avrupa olarak ayrılsın ve voleybolda iki ayrı şehir gibi yönetilsin, Türkiye şampiyonalarında iki ayrı şehir olarak temsil edilsin ve iki yaka arasındaki maçlar için trafikte, karda, buzda eziyet çeken takımların çilesine bir son verilsin. Öte yandan bu büyük şehri yönetemeyen “yöneticilerin” bari işleri ve sorumluluk alanları azaltılsın…
Yazının başlığı “Bir Yetmez İki Olsun”.
Yani İstanbul’a bir İl Temsilcisi yetmez İstanbul Avrupa ve İstanbul Anadolu olarak iki ayrı şehrin iki İl Temsilcisi olsun…
Ama bunu yazarken bir yandan da korkuyorum: bu anlayışta ve yönetim tarzında bir yönetici kadro ile baş edemezken ya ikinci yönetim da bu kadar kötü olursa…