Grand Prix'te başarısız olan ve Avrupa Şampiyonası finallerinde kötü sinyaller vermeye başlayan A Bayan Milli takımımız; yazın; rakiplerimizin ehemmiyet vermediği ve genellikle 3.üncü takımları ile katıldıkları ya da hiç katılmadıkları İsviçre'deki Volley Masters ve Bakü'deki Avrupa oyunlarındaki aldatıcı zaferlerden sonra; evimizde, muhteşem(!) Ankara seyircisi önünde organize ettiğimiz Olimpiyat elemelerinde helva gibi dağıldı ve zaman zaman aciz durumlara düştü !
Eleme grubunda Portakallara çok açık farklı setlerle 3-0 kaybeden millilerimizde; maçtan sonra takımımızın yine de en başarılılarından Eda Erdem'in ; hakem taraflı yönetti; kırılma noktalarında ters kararlarla bizi oyundan düşürdü şeklindeki demeci; 25-10 kaybedilen sette milli takımımızın aldığı 10 sayının 4'ünün rakibin kaçırdığı servislerden gelmiş olması ile TRAJİKOMİK şekilde çelişti !
3 oyuncusu ve Coach'u(Guidetti) ile sezon başından beri Türkiye'de bizim paramızla kamp yapan(!) ve bizi çok iyi tanıyan Hollanda; özellikle Kübra önde iken köşelere çok süratli jet paslarla üstünlük sağlarken; Eda'nın önde olduğu turlarda ise Robin ile ortadan ve Sloetjes' ile arka ortadan çabuk pipe ataklarlarla hücumda; zaten olmayan blok defans düzenimize karşı müthiş bir üstünlük kurdu ! Açıkçası ; milli takımımız iyi defans yapıyormuş gibi gözükse de; kontra atak geçişleri olmayan bir milli takımın Hollanda'nın ataklarına karşı cevap vermesi düşünülemezdi.
Yarı Finalde ise; Hollanda'ya göre nispeten daha ağır oynayan Rusya karşısında; Ankara seyircisinin; zaten maça seyirci korkusu ve son dönemdeki Türk-Rus ilişkilerindeki politik baskı nedeniyle çok stresli başlayan Rusya'nın çok önde götürdüğü sette paniğe girerek( özellikle Libero Malova ve maça çok kötü başlayan Kosheleva) seti kaybetmesine rağmen; daha sonra Coach Marichev'in yerinde müdahaleleri ve benchten giren Sokolova'nın kritik anlarda arka alan katkıları ile durumu dengeledi. Kosheleva'nın 3.üncü ve 4.üncü setlerde normal temposuna girmesi ile de ezici bir servis-blok üstünlüğü kurarak haklı bir galibiyet elde etti.
Hollanda ve Rusya maçlarında; servis karşılama pratiği olmayan ; 40 yıllık pasör çaprazı Neslihan'ın 6 numarada, arka ortada kabak gibi servis karşılamada yardımsız bırakılması; affedilmeyecek bir hata idi; ve rakiplerimiz de bu hatayı affetmediler ve cezayı kestiler bize bu rotasyonda! Kenar yönetimimizin oyun içerisinde bırakın C planını; B planı bile olmaması şaşırtıcıydı !
Ayrıca; rakiplerimiz bizim servis karşılama zaaflarımızı çok iyi kullanırlarken; biz; Hollanda'nın Buijs arka alanda iken; Rusya'nın Kosheleva arka alanda iken ve İtalya'nın Egonu arka alanda iken iki oyunculu servis karşılama sistemlerine üstünlük sağlayamadık !
Bu maçın en önemli sonucu ise; 2003'ten beri evimizde oynadığımız hiçbir Rusya müsabakasını kaybetmemiştik! Bu maç bu istatistiki durumun da sonu oldu ! Yazık oldu !
Diğer yarı final maçında ise; bir gün önce Polonya ile grubun son maçında çok zor ve uzun süren bir 3:2 lik galibiyet elde ederek zar zor yarı finale kalabilen İtalya( Maç gece 22.00 de bitti) ; ertesi gün çıktığı ilk yarı final maçında fizik ve konsantrasyon olarak oyuna giremeyince; tecrübeli İtalyan coach Marco Bonitta; takımın ilk 6'sını kenara çekerek maçı tamamen bıraktı ve son gün yapılacak Türkiye maçı için takımını bir an önce dinlenmeye geçirdi.
Biz ise Rusya ile 2.nci maçı oynadığımız için ancak saat 22.00 'den sonra dinlenmeye geçebildik !
Son gün ise; İtalya; özellikle ilk ve 3.üncü setlerde Egonu'nun performansı ile bize karşı üstünlük sağlarken; pasör çaprazı Diouf yorgunluktan çöktü ve topa vuramaz hale geldi! 5.inci seti ise; 4-1 geride girmelerine rağmen Del Core'nin bacağına giren kramplara rağmen muhteşem defans ve hücum performansı ve Coach Bonitta'nın dirayetli yönetimi ve duruşu ile 15-13 alan İtalya ( Turnuva öncesi en iyi orta oyuncuları Arrigetti sakatlanmıştı, Pasör Lo Bianco milli takımı bırakma kararı aldı ) en krizli olduğu bir dönemde 17 yaşındaki Egonu ve pasör Orra'yı devreye sokarak Rio'ya bir adım daha yaklaştı.
Maçın kırılma seti olan; 3.üncü setin sonunda ise; Egonu'nun attığı süper smaç servislerden sonra; set arasında; salondaki DJ'in Shakira'nın WAKA WAKA - THIS IS AFRICA şarkısını çalması ise hayretle karşılandı !
İtalya; baş hakemin; ve bayrak hakemlerinin Türk milli takımının lehindeki yönetimlerine rağmen( Baş hakem birçok faulü görmemezlikten geldi) haklı bir galibiyet elde etti !
Bu arada Pasörümüz Naz için bir parantez açmak gerekiyor. Bu turnuvada attığı pasların %20 sinde faul yaptı. Müsabakaların hakemleri Türkiye ev sahibi olduğu için görmemezlikten geldiler. Bunun nedeni servis karşılamanın bozukluğu olabileceği gibi, Naz'ın eski bacak çabukluğunu kaybediyor olması ve topun altına geç gitmesi de olabilir. Ya da psikolojik olarak; teknik ekipten yeterli taktik desteği göremediği için çok fazla taktik organizasyona kafa yorup konsantrasyon kaybetmesi de olabilir.
Genel olarak teknik eksiklik ve yanlışlara baktığımızda; Milli takımızın istikrarlı bir servis karşılama düzeni olmadığını görüyoruz! Ayrıca Servis-Blok-defans-kontra atak düzeninde; disiplinli bir perdeleme organizasyonu yok ve defanstan çıkan toplarda ise kontra atak çeşitliliği yok ! Biteviye, tek düze bir tarz var ve tamamen oyuncu insiyatifinde gidiyor! Coach'un yerleştirdiği bir hücum tarzı yok maalesef! Sonuç olarak ta defanstan çıkan topların %70'ini karşı sahada öldüremiyoruz doğal olarak.
Bu durumda insan sormadan edemiyor! Bütün yaz bu takım hangi antremanı yaptı ? Bu kadar stres derecesi düşük turnuva oynadı( Volley Masters ve Avrupa Oyunları ). Buralarda hücum çeşitlemelerinin denenmiş olması gerekmiyor muydu ?
Bir de itiraz konusu var! İtirazlarımızın çoğu; yersiz, zamansız ve anlamsızdı. %80'inde haksız çıktık ve hakikaten itiraz edilmesi gereken durumlarda da itiraz hakkımız bitmişti maalesef! Bu itiraz konusu hakikaten çok önemli. Başarılı olabilmek için pozisyonların gelişimini iyi süzmek, voleybolu oynamış olmak ve oyun aksiyonlarının sonuçlarını önceden hissetmek gerekiyor!
Gelelim Milli takımın içinde bulunduğu psikolojik duruma: Takımımızın bir kaç oyuncusunun Hollanda hezimetinden sonra soyunma odasına girmeyi sabredemeden koridorlarda birbirleriyle kavga ederek ağır sözler sarf etmelerinin dilden dile dolaşmasının ardından; takımın grup maçlarının son gününde antreman sonrası izinli olduğu duyumu geldi. Yarı finaldeki Rusya maçı öncesinde sporcularımızdan sadece Hande Baladin'in tribünde Rusya takımını izlemesi; diğer sporcularımız niye bu maçı sahada canlı olarak izlemeyi tercih etmediler sorusunu akıllara getirdi. Birlik beraberlik içerisindeki bir milli takımın; evsahibi olduğundan dolayı fikstür avantajı olarak off olduğu grup etabının son gününde ertesi gün yarı final müsabakasını oynayacağı Rusya'yı tribünde tam kadro teknik ekibi ile canlı olarak izlemesi gerekmez miydi ( en azından Rus takımının stress seviyesini daha da yükseltmek için ) ?
Şimdi burada oyuncu grubumuza en önce teşekkür etmeliyiz. Bir şekilde bu kadar zayıf bir teknik ekiple milli takım takvimini tamamladıkları için. Diğer taraftan ise; rakiplerimiz gencecik, kapasiteli, yepyeni oyuncularıyla , yeni voleybol görüşlerini sahaya yansıtırken acaba niye biz bu şekilde bir jenerasyon değişimi yaratamadık diye de sorgulamalıyız düşüncesindeyiz!
Başarısız Barbolini deneyiminin ardından; oyuncuların hegamonyasındaki Ferhat Akbaş dönemi !
Milli takıma yeni katılan istekli bir oyuncular gurubuna kasıtlı ve sistemli olarak ve milli takımın teknik heyeti kullanılarak bazı oyuncular ve grupları tarafından uygulanan MOBBING !
Buna basının bazı kalemlerinin kullanılarak ve sporcu velilerinin de dolaylı olarak alet ya da müdahil olması sonucu bir çok sporcunun milli takımdan nefret eder duruma getirilmesi.
Peki nedir paylaşılamayan? Tabii ki büyük bir RANT var ortada! Milli takım apoletinin şişirdiği korkunç transfer ücretleri var ! Sen çok aldın, ben az aldım kavgası var! Oyuncular arasında çeşitli kıskançlıklar var. Vs. vs.
Saygının yok olduğu, sevginin hiç olmadığı bir milli takım !
Oyuncuların istedikleri zaman antreman yaptıkları, istedikleri zaman tatil yaptıkları ve bunun için antrenörlerini çok sevdikleri(!) bir milli takım !
Neticede ne oldu? Kendi kendinizi aldattınız! Türkiye'yi aldattınız!
Şimdi diyeceksiniz ki; milli takım sporcuları para almıyorlar ve bu kadar eleştiriyi hak etmiyorlar.
Kimse unutmasın ki bu milli takım voleybol camiasının milli takımı değil sadece! Bu milli takım Türk halkından kesilen vergilerle finanse ediliyor! Milli sporcularımıza da kulüplerimiz haklarından çok fazlasını zaten ödeyip onları onurlandırıyorlar. Lütfen hala Türkiye'mizde asgari ücretin 900.- TL den ( yazıyla Dokuzyüz ) 1.300.- TL'ye çıkarılmaya çalışıldığını, parlamento, sendikalar ve basında bu konuda kavgalar çıktığını birileri bu hanım kızlarımıza anlatsın !
Milli takım onlara hak ettikleri maddi değerin çok fazlasını zaten fazlasıyla ödedi ! Manevi değerin maddi karşılığı ise zaten ölçülemez !
Milli takıma bundan sonra, yeni bir jenerasyon ve yeni bir hava gerekiyor. Milli takımdan bu noktadan sonra ayrılması gereken ve yaş itibariyle 4 sene sonraki Olimpiyat oyunları elemelerini göremeyecek veteran oyuncularımıza tavsiyemiz; Türk voleyboluna teknik anlamda ve idari anlamda kopmadan; antrenör olarak, kulüp menajeri olarak hizmete devam etmeleridir.
Yalnız sporcu menajerliği yapmalarını tavsiye etmiyoruz! Ondan çok var. Sporculuklarında alıştıkları gelirleri elde edemeyebilirler! Olimpiyat elemeleri sırasında İtalyan, Hollanda'lı ve Polonya'lı 8-10 adet menajer VIP Zone'da idiler. Sahaya kadar indiler. Soyunma odası ve otel koridorlarında da bizim sporcularımızla köşe kapmaca oynadılar! Herhalde oynayacağımız müsabakalar ile ilgili taktik veriyorlardı sporcularımıza!
Bir başka sözümüz ise kulüplerimize! Milyon dolarları yabancı sporculara ve teknik adamlara dağıtarak elde edilen Avrupa Kupası başarılarının milli takıma etkisinin ne derece zayıf olduğu ortaya çıkmış gibi gözüküyor. Artık; 1 Milyon dolar 1 oyuncuya vereceğimize lütfen iyi araştırarak Afrika'dan, Asya'dan, Balkanlardan, Türkiyemizden aynı paraya 10 tane Egonu bulalım ve bu sporcuları zamanında voleybolumuza kazandıralım.
Şu anki yabancı oyuncu transfer sistemimiz tamamen Sırbistan, Amerika, Hollanda, İtalya federasyonlarına hizmetten öte bir işe yaramıyor.
Sözün bittiği yerdeyiz! Türk Voleybolunu sömürttünüz! İtalyan ve Hollandalıları semirttiniz!
Bundan sonraki 4 yıllık Olimpik dönem için ise yabancı sayısının kesin olarak azaltılması ve bu dönem içerisinde genç oyuncularımızın üst seviyeye kazandırılmaları elzemdir düşüncesindeyiz!
Gelelim teknik ekibimizdeki Genç kardeşlerimiz; Ferhat Akbaş, Onur Çarıkçı ve Can Dehrioğlu'na !
Türkiye A Milli takımında Teknik görevler yaparak onurlandınız! Türkiye Voleybol Federasyonu hiçbir Kulüp takımında ve Milli takımda Baş Antrenörlük deneyiminiz olmamasına rağmen, size nasıl güvendiyse güvendi ve görev verdi! Montreaux Volley Masters ve Avrupa Oyunları gibi önemli(!) organizasyonlarda şampiyonluklar da elde ettiniz!
Fakat nihayetinde; asıl hedefte başarısız oldunuz ve Türk Voleybolu 4 önemli senesini kaybetti !
Kaybetmekle kalmadı; 10 yıl öncesine döndü Türk Bayan Voleybolu.
Maalesef Türk Voleybol Antrenörlüğünü Dünya Voleybol Arenasında çok kötü temsil ettiniz ve aciz bir görüntü sergilediniz!
Bu sonucun; finansal etkilerini; Türkiye Voleybol Federasyonu Olimpik spor olduğundan dolayı devletten aldığı maddi katkının düşmesi, kulüplerimiz ise toplam medya değerinin aldığı yara ve kamuoyu ilgisi azalması ile; sponsor kaybı olarak yaşayacaklardır! Dolayısıyla sporcularımız da azalan gelir tablosu ile karşı karşıya kalacaklardır!
Bu genç kardeşlerimize tavsiyemiz; hemen istifalarını sunarak; kendilerine öncelikle birer altyapı kulübünde iş bularak bol bol Yıldız-Genç takım müsabakaları yöneterek antreman ve müsabaka pratiği elde ederek bu işin temelini özümsemeleridir. Paralelinde ise FIVB Uluslararası kurs ve seminerlerine katılarak, turnuvalar izleyerek bu işin teorik yönünü öğrenebilirler. Daha sonra ise bir 2.nci veya 3.üncü lig takımı çalıştırdıktan sonra ; 1.inci ligde görev yapmaları yerinde olur.
Belki 10-15 Yıl sonra eğer Coach'lukta bazı sonuçlar gösterip te kendilerini yeniden markete ispat edebilirlerse; Türkiye'deki diğer antrenör adayları ile aralarındaki kıdem, liyakat ve başarı kriterlerine göre o gün görevde olan federasyonlardan tekrar görev alabilirler kanısındayız.
Gelelim işin basın ayağına: Basınımız içerisinde maalesef münferit bazı kişiler özellikle büyük kulüplerimizin ve milli takımımızın etrafında sürekli pozitif ve sıfır eleştiri odaklı bir koza oluşturmaya çalışıyorlar. Bu basın mensuplarımızı Salihli'de, Çanakkale'de, Tokat'ta, Trabzon'da göremiyoruz sahalarda!
Oralarda neler olup bittiğinden habersiz bir basın grubu bu! Kendilerine sürekli üst seviye kulüpler ve milli takımlarla birlikte seyahat planları yapıyorlar ve Türk voleyboluna yön verecek gerçek habercilikten son derece uzaklar! Teknik ve objektif bilgiler yerine; sübjektif yaklaşımlar içinde habercilik yapıyorlar. Internetten ; yabancı voleybol web sitelerinden Copy-past tipi habercilik(!).
Yuvarla gelsin, Doldur boşalt Türkiye başlıkları attınız! Türkiye kamuoyuna; Türk halkına, okuyucu ve dinleyici kitleye toz pembe tablo gösterdiniz! Türk halkına karşı doğru ve objektif haber sunma sorumluluğunuzu yerine getirmediniz! Sizlerin de bu alınan sonuçta çok payınız var!
İyi niyetine inandığımız ve teknik bilgisine güvendiğimiz bir görsel basın mensubu arkadaşımız İtalya maçı öncesi bizi arayarak; Japonya'dan Rio'ya nasıl gideriz diye bir soru yöneltmişti ! TVF'nin web sitesinde bu şekilde bir açıklaması olmaması bir yana; kendisine cevaben; önce bir İtalya maçını oynayalım da ondan sonra bunları değerlendirelim şeklinde cevap verdikten sonra Rio eleme sürecini bildiğimiz kadarıyla aktarmaya da çalıştık.
Keşke haksız çıksa idik(!)
SEN NEYMİŞSİN BE ABİ !
Gelelim işin TVF ayağına: Massimo Barbolini'den sonra Ferhat Akbaş'ın ve grubunun A Bayan milli takıma baş antrenör atanmasının; TVF'nin 2.nci başkanlarından birinin zorlamasıyla gerçekleştiği, daha önce kendi menajerliğini yaptığı kulüpte altyapılar dahil sorumlu antrenör olarak görev vermediği, vermeye cesaret edemediği kişiye; sırf benim kontrolümde, benim lafımı dinleyen antrenör olsun mantığıyla ağırlık koyduğu konuşuluyor. Aynı 2.nci başkanın; kulüplere antrenör atamaları için arayarak baskı yaptığı, lige çıkacak takımlar konusunda kontrolündeki unsurları kullanarak etkili olduğu söyleniyor. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz !
Sn. Başkan Özkan Mutlugil'in ise bu durumları bilmiyor olması ; ya da biliyor da sessiz kalıyor olması konular üzerindeki tarihi sorumluluktan kendisini hiç kurtarmaz!
Sn. BAKAN AKİF ÇAĞATAY KILIÇ'a AÇIK ÇAĞRI :
Türk Bayan Voleybol Milli Takımının Rio 2016 Olimpiyat oyunlarına katılamaması dolayısı ile ortaya çıkan durumda ; TVF Başkanlık ve yeni yönetim kurulu seçiminin Kasım 2016'da(Olimpiyat sonrası) yapılmasının sezon ortasına gelmesi dolayısıyla hiç bir anlamı kalmamıştır.
Bu durum Türk Voleyboluna çok önemli 1 yıl daha kaybettirecektir !
Söz konusu seçimlerin; Voleybol sezonunun bitimi ile birlikte Mayıs veya Haziran 2016'da yapılmasında kamu yararı mevcuttur!
Yaz başı oluşturulacak yeni yönetim ile; Türk Voleybolu 2020 Tokyo Olimpiyat oyunları için yeni master planını hazırlamalı ve gecikmeden devreye sokmalıdır!
Son olarak; bizler ; biraz buruk da olsa ; parmak arası(!) terliklerimizle Rio'da olacağız ve dünya voleybolundaki gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz Allah kısmet ederse!
Tüm değerli okurlarımıza ve voleybolseverlere 2016 Rio Olimpiyatları için şimdiden televizyonlarından iyi seyirler dileriz!