Bayanlar Şampiyonlar Ligi ve CEV Kupası Finalleri sona erdi! Takımlarımız gerçekten üstün başarı ile bu turnuvaları final kazanarak ve kaybederek tamamladılar. Hepsini tebrik edip alınlarından öpmek lazım.
Diğer taraftan tüm bunlar olurken; gözlerimizden bazı detaylar kaçmadı.
Fenerbahçe'den başlayalım: Tüm kupa resimlerinde, canlı yayın röportajlarında, TV programlarında, taraftara 3'lü çektirirken hep Türk oyuncular ön planda idi. Sahada oynayan ve ter akıtan ilk altının oyuncularını pek buralarda göremedik! Gönül isterdi ki; sahada savaşarak kazanılan bu başarıının Türkiye'ye gelmesinde aslan payına sahip olan yabancı oyuncular da bu başarının hazzına, taraftar ve medya paylaşımına yerlilerimizle beraber varabilsinler!
Diğer taraftan; teknik olarak; ilk gün takımımızın pasörü NAZ; smaçörlerimizi attığı paslarla dilim dilim doğrarken az daha rakibi maça ortak ediyordu.
Öte yandan;aldığı 10 pasın ancak 2 sini rakip sahada öldürebilen; artık tekaütlük dönemine girmiş SOKOLOVA, doğuştan psikolojik travma durumunu sürekli yaşayan TOM LOGAN'a rağmen Allah'tan KİM imdada yetişti de Fenerbahçe zorlaşan maçı toparlayabildi. İkinci set kaybedilse; maçın kaybedilmesi işten bile değildi!
İkinci günde;NAZ'ın toparlanması ile şahlanan Fenerbahçe; tam bir takım oyunu ile; hala; 40 yaşına merdiven dayamış RAVVA'ya ve FOMİNA'ya ümit bağlamış rakibi için çok ağır geldi. Her iki günde de dikkat çeken bir diğer önemli husus; Fenerbahçe'li oyuncuların liberolarına güvensizliklerini açıkça oyuna yansıtmaları idi. Avantaj topları bile liberoya bırakmamaya çalıştılar. Servis karşılamada ise;TOM ve KİM'in alan daraltmasına; SOKOLOVA'nın 4 ve 2'de bulunduğu pozisyonlarda yardımcı olarak liberoya minimum düzeyde ve sadece üzerine servis gelmesi için yoğun uğraş verdiler.
Sonuç olarak; Fenerbahçe; hak ettiği bir şampiyonluğu 1 yıllık bir gecikme ile elde etmiş oldu! Ekim ayındaki Dünya Kulüpler Finali'nde şimdiden başarılar dileriz!
Galatasaray'a gelince: CEV Kupası'nda biraz da kura şansıyla geldiği noktada; sezon başında oluşturulan "YANLIŞLIKLAR KOMEDYASI" şeklindeki kadronun zafiyetinin faturasını;tarihi şampiyonluk şansını teperek ödedi ! Bir daha böyle bir şans ne zaman gelir bilinmez!
Maç sonuistatistiği ekrana yansıdığında; kazanılan set bile bu istatistiğe göre fazlaidi! Servis karşılama: Yamamay : %54 Galatasaray: %33 excellent .
Tek smaçörlü sistemde; Calderon; İstanbul'daki maçta; 5 topun 4'ünü öldürürken bu yüzde İtalya'daki maçta 3/1'di. Ayrıca Calderon; blok ve defansta da sahada kayıp bir oyuncu. Final maçında yaptığı tek blokta da fileyi kopartıyordu nerdeyse fakat hakem her nasılsa görmedi.
Bu arada;maçı tek taraflı ve İtalyanlar lehine yönetmesinden korkulan baş hakem de her iki tarafa adil davrandı ve bize göre 7-8 hatayı eşit olarak dağıttı takımlara.
Vasat denilebilecek Çek, Norveçli, Amerikalı ve İtalyan oyuncular karması görünümündeki Yamamay; bir çok pozisyonda Galatasaray savunmasını yüksek hücum gücü ve taktik zenginliği ile adeta ezdi ve haklı bir galibiyet aldı. Tribün organizasyonu ise muhteşemdi.
Bize göre maçın mağlubu; takım oluşumunda; 40 yaşına yaklaşmış NATALIA (Servis karşılama problemi biliniyor), Servis karşılaması çok zayıf SELİME, 2.nci Ligden; Sarıyer takımının yetersizliği gerekçesiyle serbest bıraktığı, yine servis karşılama problemli (Kısa fiziğine rağmen 1.78 m. ancak var!) Hırvat oyuncu MİLETİC ve sadece fiziksel özelliği ile voleybol oynayan ve servis karşılaması vasatın altında kalan CALDERON (Küba takımları 4-2 oynamasına rağmen; servis karşılama problemini 2004 Olimpiyatları'ndan beri çözememiş bir oyuncudur) ve Psikolojik ve fizik olarak zaafiyeti bilinen libero FUNDA üzerine takım oluşumunu gerçekleştiren GALATASARAY'ın teknik ve idari yönetimi olmuştur!
Pasör LOBIANCO ise; bu çok zayıf servis karşılamaya rağmen; GALATASARAY'ı mümkün olabilecek en yüksek seviyede hücumda tutmaya çalıştı.
Ve bu hafta;fotoğraf çektirenleri, röportaj verenleri, taraftar şovlarını organize edenleri 2+1 yabancı kuralı dolayısı ile sahada oynarken göreceğiz.
"Yerimiz dar" diyenlere, "Bize bu takımlarda yer yok yabancılar yüzünden" diyenlere; hodri meydan! Türkiye Ligi "Play-off"arı başlıyor.
Bu müsabakalar; bizlere; Bayan Milli takımımızın mayıs ayı başında; Ankara'da oynayacağı; Olimpiyat Eleme Müsabakaları öncesi; oyuncularımızın son durumları,ve Milli takımımızın muhtemel şansı konularında önemli fikirler de verecek.Temennimiz; oynanacak olan "Play-off" maçlarının kora kor geçerek; Milli takım oyuncularımız için ciddi bir ön hazırlık yerine geçmesi.
Sakatlıksız bir "Play-off" dileğiyle; tüm takımlarımıza başarılar diliyoruz ve bayanları"burada kapatıyoruz!
Erkekler Şampiyonlar Ligi Finalleri ise Polonya'nın Lodz kentinde geçtiğimiz hafta oynandı. Nazi ordularına üretim yapan fabrikaların ve Alkatraz tipi hapishanelerin otele dönüştürüldüğü bu kasvetli ve küçük Polonya şehrinde;müthiş bir voleybol atmosferi ve seyirci vardı. 12.000 kişi tüm maçları çakılı izlerken; 170 civarındaki ülkeye maçlar naklen yayınla ulaştı. Maçların sunumu,her gösteride ayrı kıyafetlerin giyildiği saha şovları, Eagle eye (Kartal gözü) sistemi ile çizgi ve file itirazlarının sonuçlandırılması, ve ödül töreni ile organizasyon olarak Bayanlar Finalleri'nden çok çok farklı idi.
Oynanan voleybolun kalitesi ve heyecanı da fersah fersah fark attı bayan voleyboluna!
Bizler de ilk defa bir Türk takımının bu finallerde olmasından gururlandık. Başta LUCİEN ve BERNARD ARKAS beyler olmak üzere, emeği geçen tüm yöneticilerini ve teknik ekibi kutlamak lazım.
Öte yandan;teknik olarak; Türkiye'de oynanan voleybolun burada izlediğimiz seviyeden çok çok geride olduğunu kesinlikle itiraf etmeliyiz ve bizlere özellikle yabancı antrenörlerin söylediği yalanlara asla itibar etmemeliyiz. Burada şunu gördük ki; bizim ülkemizde "PASİF VOLEYBOL" oynanmaktadır.
Son 5-6 senelik dönemde; özellikle yabancı antrenörlerin (İtalyan kökenliler çoğunlukta) Türk voleyboluna pompaladığı; "JUMP FLOAT" servis rezaleti burada izlediğimiz maçlarda kesinlikle sahada gözükmedi. Orta adamları ve pasörler dahil; tüm"oyuncular servis kaçırma riskini göze alarak; smaç servise sonuna kadar yüklendiler ki; bunlardan birinde KAZAN takımının orta adamı APALIKOV; fileninde yardımıyla; KAZAN takımına giden maçı döndürdü.
İzlediğimiz bir diğer realite ise; Rusların eski yüksek ve klasik ekollerinden vaz geçerek;süratli oyun modeline geçmiş olmaları idi ki bunun meyvesini de özellikle final maçının 5.inci setinde gördüler. Orta adamları VOLKOV ve APALIKOV; yaptıkları sürpriz kurşun pas hücumları, israrcı blok takipleri ve şimşek gibi servisleri ile maçı Rus takımına getirdiler (5.inci seti 4 numara köşe oyuncusu PRIDDY puansız tamamladı). Turnuvanın MVP'si MAXIM MIHAILOV ise; her iki gündeki mükemmel performansıyla şampiyonluğu Ruslara getiren oyuncuların başında geliyordu.
Bu sonuçla;Ruslar; 2011 Dünya Kupası Şampiyonluklarının tesadüfi olmadığını göstermiş oldu ve Şampiyonlar Ligi Şampiyonu ve Dünya Kulüpler Şampiyonu; büyük favori TRENTINO'yu devirerek 2012 Londra Olimpiyatları öncesinde tüm rakiplerine ciddi bir gözdağı vermiş oldular!
Yine bir başka gelişme ise; takımların neredeyse tüm "Bench"le oynamaları ve oyuna giren ve çıkan oyuncular arasında pek büyük nüanslar olmaması idi.
Kendi voleybolumuzla kıyasladığımızda; bizim de bu tarz oyun modeline dönebilmemiz için öncelikle üst seviye voleybol oynayabilecek fizik ve teknikte voleybolcu adedini arttırmamız gerekiyor. Eğer bu oyuncu adedine sahip değilsek; yabancı adedinin arttırılmasından başka çare kalmıyor üst seviye voleybolu oynayabilmek için.. Aksi takdirde; kalitesizle kalitesizi karşı karşıya oynatmaya devam ettiğimiz sürece; elimizdeki 5-10 oyuncumuzun da seviyesini yükselteceğimize;onların seviyesini de kalitesizlerin seviyesine indirmiş olacağız!
Bizdensöylemesi!
Kaliteli, bol seyircili, izdihamdan kapıların kırıldığı, kıran kırana mücadeleli bir "Play-off" ve "Kupa Finali" süreci dileğiyle tüm takımlarımıza başarılar diliyoruz!