Ankara’mızın güzide banka kulüplerinden birinin güzide baş antrenörü geçtiğimiz günlerde görevinden ayrıldı!
Daha sonra; karşılıklı açıklamalardan çıkardığımız sonuç: Her iki tarafın anlaşarak bu boşanmanın gerçekleştiğini ve antrenör kardeşimizin tüm yasal haklarını da aldığını anlıyoruz!
Hatta kulüp yönetimi; ayrılma talebinin antrenörlerinden geldiğini ve yönetim içerisinde kabul gördüğünü dillendiriyor! Antrenör kardeşimizde de bir şikayet, bir reaksiyon yok?
Yani buraya kadar bir sıkıntı yok! Sıkıntı bundan sonra başlıyor!
İnternette konuyu hemen yazıya döken filenin kuvvetli bir kaleminin avukatlığa soyunmasının ardından, yazısının altına dökülen müspet ve menfi yorumlar vs. vs.
Yazılan yazının ve altındaki yorumların bizi ilgilendiren 2 önemli boyutu var:
Birincisi: 1996 yılının yazında yapılan bir Federasyon toplantısında, zamanın başkanının, orada oturan 100 civarında elit Türk antrenörünün ve Voleybol Antrenörleri Derneği yönetim kurulunun gözlerinin içine baka baka, “Türkiye'de voleybol antrenörü yok!” söylemini müteakiben Osman Uraner'in ayağa kalkarak; “Siz en başta, sizi yetiştiren, bu spordan para kazanmanıza vesile olan ve bugünlere gelip, bize hitap etme konumuna eriştiren hocanız Enver Göçener'e bu sözlerinizle ihanet ediyorsunuz!” sözleri bugün bile kulaklarımızda!
Biraz hafızalarımızı zorlayalım. Acaba kimlerin spor organizasyonu firmaları bir çok yabancı antrenörü Türkiye'ye pazarladı? İtalyan ve Sırp Menajerleri, uçak biletlerini dahi ödeyerek, günlük menfaatleri için; kırmızı balmumulu davetiyelerle İstanbul'a davet edenler, internet sitelerinde bunların çanak röportajlarını yayınlatanlar acaba kimler?
Kimler ne tür bir pazarlama içerisindeydiler? Bu durum; acaba bir tasfiye sürecinin başlangıcı mıydı?
Buradaki orijinal fikir ne idi? Her kulübün başına birer kulüp menajeri getirmek, ve bu kulüp menajerleri kanalıyla göreve getirilecek yabancı ve yerli, federasyon kontrolü altındaki antrenörler grubu ile transfer marketine hükmetmek mi idi acaba? Aslında ilk başlarda ağabeylerinin ve ablalarının sözünden çıkmayan yerli prenslerle durum idare edildi. Ama daha sonra; palazlanan yerli prensler; onları dinlememeye ve bildiklerini okumaya başladılar. Bunun üzerine; yabancı antrenörler daha fazla gündeme gelir oldu !
Bu plan, çeşitli dinamiklerin direnişi ile tutmadığı gibi, bugün öyle bir noktaya gelindi ki, markete pazarlanan yabancı antrenörler, kendi memleketlerindeki menajerlerini markete sokarak, işbirlikçi kulüp menajerleri ile aldılı verdili ince sporcu transferi işlerine imza atmaya başladılar!
O günden bu güne Federasyonlar da ; Türk antrenörlüğüne sahip çıkacaklarına, bu pazarlama kabiliyeti yüksek kişilerin kullandığı muhtelif ağabey ve ablalarımızın da tavsiyeleriyle, yabancı antrenör kullanır ve kulüplerimize harika örnekler teşkil eder oldular!
Diğer taraftan Milli bir pasörümüzün başını çektiği bir grup sporcu ise; işi Yerli antrenör istemezük ! söylemine kadar getirdiler!
Hırvat, Sırp, Latin diaspora oyuncu, antrenör ve menajer grupları ise; Supper Club’da, Reina’da, Sortie’de, Flat X’de bizlerin vergilerinden edindikleri birikimlerle; bir sonraki sezonda hangi kulüplerin manipule edileceği konusunda fikir teatisinde bulunarak, hayatın tadını çıkartmaktadırlar!
Artık iş çığırından çıkmış vaziyette, kontrol dışına taşmaya başlamış, yakınmalar başlamıştır! “Antrenör dernekleri nerede? Niye Antrenörlerimize sahip çıkmıyorlar?” sesleri duyulmaktadır.
Burada biraz duralım! Bizim bu antrenör kardeşlerimize bazı sorularımız olacak!
Bu görevinden ayrılan arkadaşımız acaba hangi antrenör derneğine üyedir? Şayet üyeyse, derneğine karşı vecibelerini yerine getiriyor mudur? Aidatlarını ödemiş midir? Genel kurullara, yönetimde ise yönetim kurulu toplantılarına, aylık rutin toplantılara, derneğinin düzenlediği eğitim seminerlerine katılıyor mu? Derneğinin yönetim kuruluna, hatta başkanlığına aday olmayı düşünüyor mu? Derneğini idari ve finansal olarak kuvvetlendirebilmek için acaba hangi çalışmalarda bulundu? Çevresindeki diğer antrenör arkadaşlarını derneğine yönlendirebildi mi ? vs. vs.
İşin açıkçası, değerli antrenörlerimiz ancak işsiz kaldıklarında mı derneklerini hatırlamaktadırlar? Arkasından bir vaveyla kopartılmaktadır?..
“Dernekler bize sahip çıksın!” diyen ey sevgili en üst düzey antrenör kardeşlerimiz? Siz derneğinize, derneklerinize ne kadar sahip çıktınız, söyler misiniz?
Gerçekçi bir gözle konuya kuş bakışı göz atıldığında durumun epey trajik olduğu açıkça görülmektedir.
Türk voleybolu, yabancı antrenör ve menajerlerin kontrolü altına girmiştir. İşin özü budur! Konunun bu duruma gelmesinde payı olan herkes
şimdi istedikleri kadar kına yakabilirler!
“Pasta, pasta…” dediniz, artık size de o pastadan bir dilim dahi kalmadı. Pastayı, İtalyanlar, Sırplar, Makedonlar, Kanadalılar, Brezilyalılar ve işbirlikçileri yemektedir!
Şimdi üzerine birer bardak su içebiliriz hep birlikte!
Afiyet, şeker olsun!