Karadağ ve İstanbul'da oynanan Erkekler Dünya Ligi ( 3. kategori - En alt kategori ) müsabakalarını canlı ve TV'den, ayıca Bakü'de oynanan Avrupa Oyunları müsabakalarını Polsat ve yerel ulusal kanaldan izledik!
Açıkça ve dürüstlükle söylemeliyim ki, tam bir hayal kırıklığı ve vakit kaybı idi!
Milli Takımımız dahiyane bir kararla ikiye bölünerekn( Yarısı Bakü'de ); normal şartlarda finallerine katılabileceğimiz ve Dünya klasmanına puan taşıyabileceğimiz Dünya Ligi'nden, 850.000 Nüfuslu, toplamda liginde kağıt üzerinde 8 takım realitede 2 takımı bulunan, tam takım mücadele ettiğimiz takdirde üstünlük sağlayabileceğimiz Karadağ takımına geçilerek elendi.
Sorumluları ( idari ya da teknik ) inşallah bir basın toplantısı ile bu duble bozgunun nedenleri konusunda kamuoyunu bilgilendirme, ya da erdemli bir şekilde sorumluluğu üzerlerine alıp istifa etme kalitesini gösterme hassasiyetinde bulunurlar!
Gelelim işin teknik yönüne, her iki kulvarda da mücadele eden takımlarımızda, maalesef bir disiplin göremedik! Time-out'larda Dünya Ligi takımının başındaki İtalyan Teknik adam Zanini'nin takımıyla iletişim ve lisan problemi açıkça gözüküyordu! Bu otorite boşluğundan nemalanan bazı, ne şekilde altyapı eğitimi aldığı şüpheli (!). Sporcularımız da naklen yayına rağmen, molanın ortasında kameramanın gözüne gire gire, yardımcı antrenörümüzü fırçalamaktan geri kalmadılar!
Her iki takımımız da halen değişen file kaidesine adapte olamamış gözüktüler. Özellikle pasörlerimiz içeri kaçan manşetlerde file olmamak için tek elle atmaları gereken pasları, çift elle atmaları sonucu göbeklerinin veya omuzlarının fileye değmesini engelleyemezken, bir çok kez de orta çizgi ihlali yaptılar!
Baku'de oynayan takımımızın başındaki Alper kardeşimiz, son sezonu bayanlar liginde yardımcı antrenör olarak tamamlamanın sıkıntısı ile, hak etmesi gereken saygıyı sporcularımızdan maalesef göremedi. Hiç bir ulusal ve uluslararası baş antrenörlük tecrübesi olmayan Hamurcu-Özdemir ikilisinin bu görev için henüz yeterli tecrübeye sahip olmadıkları açıkça ortaya çıktı!
Avrupa Oyunları'ndaki rakiplerimizden, Rusya takımının ve Yaroslavich takımının baş antrenörü ve FIVB Uluslararası Antrenör Eğitmeni Sergei Shlyapnikov'un; Maksim Mihaylov, Vlasov, Poletaev gibi yetenekleri yetiştiren Rusya Genç ve B Milli takımları ile son 15 senedir sürekli çalıştığını söylersem herhalde siz okuyucularımız ve voleybolseverler, bizim organizasyonumuzdaki ciddiyetsizliği, mavi boncukçuluğu ve günlük politika eyyamlarını çok daha iyi kavrayabilirsiniz!
Son yıllarda güzide bir Ankaralı Üniversitemizin rehberliğinde sürekli ( hemen hemen her yıl) antrenör kursları düzenleniyor. Bu kurslardan sürekli yepyeni antrenörler sertifika alıyorlar. Bu kardeşlerimiz hemen kulüp bulabiliyorlar mı? Bulabiliyorlarsa çalışan mevcutlar emekli mi oluyorlar? Bu açılan kursların kalitesi ne düzeydedir ? Bu kurslardan mezun olan antrenörlerin yüzde kaçının aktif çalıştığı istatistiki olarak denetleniyor mu TVF tarafından ? Yani bu kurslar verimli mi ? Her iki kategori arasında süre ve aktivitenin (faal olma) kalitesi denetleniyor mu ? Bu denetim var ise, usta antrenörlerden bu arkadaşlarla ilgili bir staj raporu isteniyor mu ? Mezun olan antrenörlerin çalışma alanı sadece Türkiye Ligleri midir? Bu arkadaşlar yurtdışında çalışabiliyorlar mı? Çalışamıyorlarsa niye çalışamıyorlar?
Bu sorular maalesef uzar, gider! Buradaki en büyük sorun, antrenörlük mesleğine, aktif antrenörler haricindeki grupların ( Üniversite, Federasyon vs. ) hakim olma ve formasyon verme çabalarıdır!
Antrenör camiası; kendi içersinde hiyerarşisi olan, usta-çırak ilişkisine dayalı ve başarı kriteri ile doğrudan ilintili bir çalışan grubudur ve voleybolun en önemli yapı taşıdır! Voleybol Antrenör derneklerinin son yıllarda pasifize olmaları da maalesef bu sonucun doğmasında etkili olmuştur!
Burada bir parantez açalım; Voleybol Federasyonu'nun normal olarak statü gereği 2 yılda bir belirlenmesi gereken milli takımlardan sorumlu teknik kurulunun halen görevde olup olmadığı ile ilgili bir sarihlik bulunmamaktadır!
Bu kurul şu anda görevde midir ( Bahar Mert, Işık Menküer, Zeycan Acar, Gonca Dilik, Emin İmen, Elvio Paradiso, Dariusz Stanicki, Nalan Ural ). Bu Milli Takımların teknik adam ve oyuncu seçimlerinde etkileri olmakta mıdır? Eğer herhangi bir fonksiyonları yoksa teknik kurul, federasyon tarafından göstermelik olarak mı belirlenmektedir?
Teknik kurul üyeleri de bu konularda kamuoyunu aydınlatma sorumluluğu taşıdıkları gibi sonuçtan da direk olarak sorumludurlar (istifa etmedikleri ve isimleri orada yazılı kaldıkları sürece) !
Tekrar oynanan oyunun teknik yönüne dönelim! Dünya Ligi'ndeki rakiplerimizden Tunus ve Porto Riko, biz niye buradayız, bitsede gitsek havasında milli takımlar idi. Bu grubu ciddiye alan Karadağ Milli Takımı şansını en iyi şekilde kullanarak grubu birinci bitirip Slovakya'daki finale giderken, Karadağ takımının oynadığı voleybol kalitesi de vasatın altında kaldı. Her hangi bir istikrarın olmadığı maçlarda, tüm takımlar stratejisiz ve oyun planlarının çok uzağında idiler. Hatta Karadağ takımı antreman maçlarında gördüğümüz şekilde, 3 pasörünü de oynatırken, istikrarsız görüntü veren smaçör Bojic (Paris Volley-eski Ziraatbank) ve pasör çaprazı Culafic'i (eski Sahinbey Belediye, yeni Bolivar Arjantin) sık sık benche çekerek genç oyuncular ile oynamak durumunda kaldı.
Buna rağmen ve pasör Ulaş'ın tüm çabasına rağmen maalesef Coach Zanini, artık uzunca bir süredir Milli Takımımızla birlikte olmasına rağmen, bir genel strateji oturtamamış gözüküyor! Takımımız rüzgar nereden eserse tarzı ile tam bir Sokak Voleybolu oynuyor!
Avrupa Oyunlarındaki kadromuz ise rakiplerin zayıflığı ile orantılı biraz daha derli toplu oynuyormuş gibi gözükse de, Fransız Genç Milli takımına 3:0 kaybederken helva gibi dağıldı. Oyun disiplini ile oynayan takımlar bizim oyuncularımıza ağır geliyor! Temel teknikleri ve taktik üstünlükleri ile Fransızlar karşısında ezildik!
Azerbaycan müsabakası ise tam bir mahalle maçı görünümündeydi her iki taraf açısından da. Tam bir Alla-Turca! Garip temel teknikler, disiplinsiz hareketler, vs. vs.
Yarım takımla ve panayır havasında gelen Bulgarlar karşısında ise fizik üstünlüğe ve Bulgar voleybol geleneğine boyun eğdik. Rakibin servis karşılama problemi olan her iki smaçörünü de kullanamadık (Bratoev ve Aleksiev). 2. setten sonra kapasitesiz köşe smaçörlerimiz Bulgar bloğuna mahkum kalınca pasör Selçuk ortayı mümkün olduğu kadar zorlamasına rağmen sonunda 2 kez Toçoğlu'yu kurşun pasta asarak o da havlu attı ve teslim manifestosunu imzaladı!
Bir tarafından bakıldığı zaman, Türkiye Ligleri Dünya'nın en yüksek para dağıtılan ligleri konumunda! Liglerimizde yabancı oyuncular son 5-6 yıllık dönemde 100 ile 750 Bin EUR aralığında paralar aldılar. Yerli oyuncularımız da, 70 bin ile 1 milyon 300 bin aralığında paralara oynadılar! Bu harcanan paralara göre bizim Dünya Şampiyonalarında, Dünya Liginde ve Olimpiyatlarda finaller oynamamız gerekmez miydi?
Bir de bu son 5-6 yıllık dönemde sürekli adedi artan bir yabancı antrenör furyası var! Son olarak 2. lig takımlarımız da yabancı antrenör hevesi içerisine girdiler. (2. Lig Bayan).
Bu yabancı antrenörlerin bu gelinen noktada hiç mi sorumluluğu yok ? Kaç tane oyuncu yetiştirdiler? Türkiye Ligleri'nde seyir açısından ne seviyede bir oyun oynanıyor?
Bugün altyapısı en üst noktalarda neticeler alan son Türkiye şampiyonu Arkas ve Türkiye 2.'si Halkbank takımlarını baz olarak alalım. Ellerindeki imkanlarla tüm Türkiye'den taramalar yaparak oyuncuları İzmir ve Ankara'ya getiriyorlar ve Türk Voleybolu için büyük bir hizmeti gerçekleştiriyorlar.
Acaba getirdikleri oyunculardan altyapılarından kaç tane 4 numara oyuncusunun yetişmesine katkıda bulundu ve A takıma monte etti bu görev yapan yabancı antrenörler?
Benim gördüğüm bu konuda daha ziyade orta adamlarının bir şekilde oynama şansı bularak çıkabildikleri. 1. Lig seviyesine çıkabilen bir kaç 4 numara oyuncusunun da, ya boyları kısa ve blok zaafları var, ya da servis karşılama ve defansif fonksiyonları çok zayıf !
Bu antrenörlere kulüpleri tarafından Şampiyon olmak haricinde herhangi bir sorumluluk yükleniyor mu kulüpleri tarafından? Ya da onlar böyle bir sorumluluk duyuyorlar mı? Federasyonumuz bu kulüplerin yabancı antrenörlerinden her hangi bir raporlama istiyor mu?
Çok değil; 10 yıl öncesine baktığımızda; Erkek Voleybol Milli takımlarımızın Nedim Özbey ve Işık Menküer dönemlerinde çok daha başarılı neticeler aldıklarını açıklıkla görürüz. ( Universiade 2005, 2007 Şampiyonlukları ve Avrupa Ligi 4.üncülüğü ).
Tablo neresinden bakarsanız orasından elinizde kalıyor! Bir an evvel erkek voleyboluna yatırım yapan kulüplerimizin üst ve teknik yönetimleri ( Üst yapı ve Altyapım), Federasyon ve antrenör dernekleri bir araya gelerek acil çareler üreterek bir eylem planı geliştirmelidirler. Aksi taktirde çok geç olacaktır ve zaten sıkıntılı olan erkek voleybolumuzun reytingi iyice dibe vurarak, mevcut kulüp yatırımlarını da dibe çekecektir!
Türk Erkek Voleybolunun; milli takımlar düzeyinde de, en kısa sürede yapılan yatırımlarla orantılı seviyelere gelebilmesi dileklerimizle...
(*): Sokak Voleybolu: Çocukluğumuzda; mahallemizde, bir duvardan diğerine ip gererek, ya da derme çatma sistemlerle kurduğumuz filelerle; doğaçlama, herhangi bir sisteme bağlı kalmadan oynanan, sokaktan otomobil geçtiği vakit su molası verilen voleybol tarzı.