Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonası çok tartışılacak sonuçları ile sona erdi. Bundan sonra Avrupa daki dengeler yeniden kurulacak mı? Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki; son 20 yılın en zayıf Avrupa Finalini izledik! Hatta bazı ülke milli takımları vardı ki; sanki kendi kendilerine; acaba biz niye burdayız diye sorar gibiydiler. Ukrayna, Fransa, İspanya, İsrail, Romanya, Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti averajın altında kaldılar.
Bu durum şunu gösterdi ki; Avrupa'da bayan voleybolu ciddi bir çöküş içerisindedir. CEV gibi sadece kendisini düşünen, bencil insanların yönetimini oluşturduğu bir organizasyonun voleybolu daha ilerilere taşıması zaten düşünülemezdi.
Erkekler finalinde olsun, bayanlar finalinde olsun; görüştüğümüz hemen hemen tüm Coach'lar CEV in skandal yönetim tarzından üzerine basa basa şikayetçi olduklarını dile getirdiler. Şu anda gelinen noktada artık mızrağın çuvala sığmadığını görüyoruz.
Bu şampiyonada; kadrosunu tamamen değiştirmiş bir Polonya, sakatlıklar ve coach problemi dolayısıyla sürünen bir Rusya ve jenerasyonu iflas etmiş bir İtalya izledik. Turnuva sonunda ise; Coach değişikliklerine hazır olalım derken; ilk haber; full takım ile(sakatlıksız) oynayan Hollanda'nın istikrarlı başarısız yahudi coach'u Avital Selinger'den geldi. Bir voleybol ülkesi olan Hollanda; artık babası sayesinde bu günlere gelmiş olan bu yetersiz coach'a dayanamadı ve yollarını ayırdı. Artık herhalde baba-oğul İsrail'de çalışırlar(Azerbaycan üzerine atlamazsa!).
Şimdi gelelim şampiyonanın bizi en fazla ilgilendiren tarafına; milli takımımıza:
İlk maçımızda; sadece 2 smaçör(Mammadova ve Rahimova) ve 1 servis karşılayıcı(Korotenko) ile çok klasik bir oyun sergileyen Azerbaycan karşısında korkulu anlar yaşayarak maçı 3:1 kazanabildik. Uzun oynanan maçta; tek kollu, tek bacaklı bir görünüm sergileyen rakip takım maçı kazanacağına biraz inansa; bizi devirmesi işten bile değildi. Ve bunu TV başında maçı izleyen herkes gördü.
Hırvatistan maçı öncesinde tüm voleybol camiasında olan tedirginlik (0:3) lük skorla balyozu kafamıza indirdi. Hırvatistan'da özellikle Poljak; üst üste yaptığı 6 ya da 7 blokla; ve pasörümüzün katkılarıyla voleybol tarihine geçti herhalde!
Azerbaycan'ın da İtalya'dan set alması ile elenme riskimiz tüm gerçekliğiyle ortaya çıktı. Azerbaycan'ın son gün Hırvatistan'ı yenmesi ise Milli takımımızı topun ağzına getirdi. İddialı gelinen turnuvaya ilk turda veda etmeye çok yaklaşmıştık!
İtalya- Türkiye maçı başladığında; hakim olan umutsuzluk; ilk setin kaybedilmesi ile iyice ortaya dökülürken; 2.nci setin ortasında; İtalya 17-15 ilerideyken; İtalyan Coach Barbolini beklenmedik bir harekette bulundu. Ortolani ve Ferretti değişikliği ile ters 5-1 e döndü ve bu değişiklik Milli takımımız için bir dönüm noktası oldu. Tekrar oyuna dönen Costagrande ve Lo Bianco oyundan soğurken; milli takımız yakaladığı şansı iyi kullandı ve maça ortak oldu.
İşte turnuvanın kaderinin döndüğü an o andır! Aksi takdirde belki de; İtalyan takımı 2 farklı üstünlüğünü set sonuna kadar sürdürecek ve 2-0 öne geçecek; belki de tam tersine takımımız oyundan düşecekti.
Bugün Barbolini'ye sorsanız herhalde yaptığı değişiklikten büyük pişmanlık duyuyordur; 3.üncülük maçını Türkiye'ye kaybederek madalyadan olduktan sonra!
Tahmin ederseniz ki; Milli takımımız o seti ve maçı kaybetmiş olsa idi; bugün Türkiye de çok farklı şeyler de konuşuluyor olacaktı!
Parça parça olmuş ve birbirine düşmüş bir görüntü çizen milli takım; bir anda; elenme ihtimalinin getirdiği stres ve panik havasından çıktıktan sonra toplum psikolojisi ile ortak amaç ve menfaatler için kenetlenerek gerçek bir takım havasına girmeye başladı.
Bizim için de en şanslı(!) eşleşme Rusya oldu. Dünya şampiyonu kadrodan; Sokolova, Merkulova ve Kosheleva'yı sahaya süremeyen; Türk voleybolunun yetiştirip Rus voleyboluna kazandırdığı değerli antrenör Vladimir Kuzyutgin yönetimindeki Rusya’da; hemen hemen bloğu geçen her top öldü.
Gelelim yarı final maçına: Türkiye'den gelen özel uçakla; çoğunluğunu TVF çalışanlarının oluşturduğu seyirci desteği ve moralle Sırbistan maçına başlayan Sultanlar; özellikle Brakocevic'in ezici servis ve hücumlarına direnemediler(25:10). Pasörümüz Özge yanlış oyuncu seçimleri ve zayıf pas kalitesi ile göze batarken; yerine giren ağır ve kilolu pasör Asuman'ın; Brakocevic tarafından 1 numaradan pasör kaçarken açık hedef oluşturarak resmen vurulması şaka gibiydi !
2.nci seti de kaybeden takımımız; tam maç bitiyor denirken; Eda'nın mucizevi ateşlemesi ile maça döndü!
4.üncü seti de alarak maça ortak olan takımımızın işini; elindeki mükemmel malzemeyi kullanamayan Coach Terzic kolaylaştırdı. Molnar-Malagurski değişikliğini zamanında yapamayan Terzic; kendi servisinde blok yerleşiminde Molnar-Brakocevic switch'ini düşünemeyerek; Eda ve Neslihan'ın 2 numaradan yaptıkları hücumları bloksuz bıraktı. Molnar'ı koridora çeviren Eda ve Neslihan; Sırp takımının baş gösteren yorgunluk ve seyircinin yarattığı stresle servis şiddetini azaltması ile bol bol ve rahat hücum imkanları yakaladılar!
5.inci sette servisi tekrar riske eden Sırplar bunun ödülünü setin ve maçın sonunda aldılar! Kenar yönetimimiz erken kullanılmak zorunda kalınan ilk moladan sonra, öne geçmemize rağmen 2. molayı çok geç kullanarak, rakibimizin hızını kesemeyerek oyunun inisiyatifini kaptırmış oldu...
Final maçında ise; yine Türkiye'de voleybol antrenörlüğünü yeniden öğrenen Guidetti yönetimietindeki Almanya; oynadığı; göze hoş gelen, bol geri hücum kombinezonlu, mantıklı ve taktik zenginlik dolu voleybola rağmen; finişi göremedi. Brakocevic'in yerine oyuna dahil olan fizikman taze Malagurski'nin hücumları ile maçı alan Sırbistan; Şampiyonlukla duble yaparken (Erkek takımından sonra); Jovana Brakocevic; Grand-Prix'ten sonra yine MVP seçilerek ödül aldı.
Milli takımımız ise; İtalya'yı bir kez daha devirerek 3.üncülüğü kazanarak; 2003'ten bu yana en iyi dereceyi elde etti !
Burada; İtalya için bir parantez açmak istiyoruz: İtalyan takımında; Lo Bianco; geçirdiği hastalıktan sonra toparlamamış gözüküyor. Blokta handikap yaratan bu oyuncu; çok ağırlaşmış. Topun altına gitmekte geç kalıyor. Bir çok kez; göbekten; topu düşürerek, sıçramadan ve ayakları yerde pas attı ve rakip bloğa ve defansa sürekli avantaj verdi. Zaten yaşlı smaçörler; Piccinini, Costagrande ve Gioli yerden 1 bardak ancak sıçrıyorlar! Durum iyice vahimleşirken genç Ortolani kenarda roman yazıyor ve kendine güvenini kaybetmiş görünüyor. Costagrande'nin ise gerçek yeri olan 4 numaradan değil de; pasör çaprazı mevkiinden oynaması; akıllara takım içi kadayıf ablalar teşkilatının güçlü olduğu ve Coach Barbolini'nin de buna boyun eğerek idare-i maslahat yaptığını gösteriyor. Ne dersiniz? Barbolini de Lo Bianco'nun ardından; 2012-13 sezonunda Galatasaray'a gelmesin ? Neden olmasın? Biz severiz yabancıyı!
Şimdi gelelim Milli takımımızın analizine:
İlk sorulacak soru: Acaba Milli takımız bu Şampiyonaya gerçekten ilk 4 ve Şampiyonluk hedefi ile mi geldi? Acaba daha iyi bir kadro seçimi ile gelebilmiş olsa idik; Şampiyon olamaz mıydık? Bize göre kaçan balık büyük oldu! Gelen takımların bu kadar dezorganize ve kadro sıkıntıları ile katılabilecekleri acaba turnuva öncesi teknik ekibimiz tarafından yeterince analiz edilebilmiş miydi?
Alınan 3.üncülükten dolayı tabelaya bakarak her iki antrenörü de kutlarken; bize göre vizyonsuzluklarından ötürü de; Türkiye'yi muhtemel bir Şampiyonluktan ettikleri için bir miktarda sitem ediyoruz kendilerine!
Gelelim problemlere: Milli takımın en büyük problemi pasör sorunu! Bu açıkça gözüküyor. Bugün taksi şöföründen, büfeciye kadar kime sorsanız aynı şeyi görüyor. Uzman olmaya gerek yok! Özellikle; Hırvatistan ve Sırbistan maçlarında pasörlerimiz smaçörleri liğme liğme doğradılar diyebiliriz!
Hatta; tüm smaçörlerimizi kutlamak istiyoruz. Gösterdikleri peygamber sabrı, iyiniyet ve top öldürmedeki ferdi maharetleri için! Bizce bronz madalya haricinde ayrıca bir madalyayı hakettiler pasörlerin istikrarsızlığına rağmen!
Özellikle 2.ci pasör Asuman'ın yavaşlığı, topu eski pasörlerimizden Beyoğlusporlu Mustafa Pişkin gibi tutarak ve faullü atması, Attığı pasın yavaşlığı ve topun tutulmasından dolayı oluşan gecikmeden dolayı rakip takımın pasın atılacağı yeri önceden sezerek bütün mahalle toplanarak bloğa gitmeleri bize 2.nci Elif Ağca örneğini yaşattı! Acaba buraya hiç mi getirecek pasör bulamadık? Hiç kimseyi bulamadıysak; geçen yılın formda pasörlerinden; Türkiye 5.incisi İllerbank'ın pasörü Tuğçe'yi niye düşünmedik acaba?..ki bize göre Tuğçe; Asuman'a göre çok daha süratli ve yaratıcı bir pasör!
Acaba bazılarının dile getirdiği gibi; bir kollama, sponsor baskısı, ya da takımın Coach'unun ileride milli takımdan ayrılırsam gidecek yerim olsun kaygısı mı var ki Milli takım Vakıf Güneş ve Eczacıbaşı ağırlıklı yedeklerden oluşuyor?
Bu teoremi destekleyen örneklerden diğerleri de; yedek orta oyuncusu bir diğer tombiş kızımız Büşra ve yedek pasör çaprazı Polen !
Buradan soruyoruz! Eğer birinci pasör Özge; ayak bileğinden ilk maçta sakatlanıp turnuvayı kapatsa ne olacaktı ? Asuman ne kadar yeterli olabilirdi ?
Yine aynı şeyi Eda için düşünelim! Böyle bir durumda; Büşra o bölgeyi kapatabilecek beceriye ve kapasiteye sahip mi? İpek Soroğlu, Gökçen Denkel, Duygu Bal, Ergül ve yine burada sayamadığım bir çok orta adamının Büşra'dan daha iyi olduğunu görüyoruz!
Yine Polen için de hemen hemen aynı şeyleri söyleyeceğiz! 21 yaşındaki bu kızımız hala genç olarak telakki ediliyor ve kendi kulübündeki antrenörüne güven sağlayamamış. Fakat Milli takımımızda yedek pasör çaprazı ! Neslihan'a Allah göstermesin bir şey olduğunda ne olacak? Polen hanım kızımız ve 23 yaşındaki Brakocevic ve Malagurski'nin fiziksel potansiyellerini( Kol kuvveti, kol sürati, patlayıcı kuvvet, smaç girişi sürati, smaç servis atma yeteneği) karşılaştırırsanız aradaki açık farkları göreceksiniz! Somatotype(fizyolojik yapı) bozukluğu da olan bu oyuncumuzun gelişimini merakla bekliyoruz! İnşallah biz yanılmış oluruz!
Türk Voleybolu maalesef hep aynı yanılgıları yaşamaya devam ediyor ve bu sürecekmiş gibi görünüyor! Kariyerinde hiç bir şey gösterememiş oyunculara büyük oyuncu muamelesi yapılarak şişirilen balonlar bir gün böyle gerçek platformlarda patlayıveriyor!
Avrupa Şampiyonası Finali, Dünya Şampiyonası finali; oyuncu yetiştirme yeri değildir! Sn. Motta'ya ben kendi memleketinden örnekler veririm!
Brezilya'da Milli takım ilk 12 sine ancak 23-24 yaşında girmeye başlarsınız. Milli takım forması kimseye hediye edilmez. Oyuncu savaşarak alabilir o formayı ancak! Milli takımın yeni oyuncuları Fernanda Garay'ın ve Tandara'nın yaşına bakarsanız anlarsınız ne demek istediğimi!
Gider; bu tarz Milli takıma aday oyuncularınızı; Varna turnuvası, Boris Yeltsin Kupası, Avrupa Ligi vs. de denersiniz!
Milli takımımızın en büyük sıkıntılarından biri de; güçlü smaç servis atabilen oyunculardan kurulmamış olması ve Türkiye liginde netice kaygılı yabancı antrenörlerin çokluğu dolayısıyla topun kıçına vurularak servis atılma alışkanlığının yaygınlığıdır!
Bu farkı özellikle Almanya ve Sırbistan takımlarını izlediğimizde açıkça görüyoruz!
Bu turnuvada milli takımımızın en büyük kazancı ise Neriman oldu! Neriman son iki senede müthiş bir çıkış yakaladı. Türk Voleybolunun Neriman'ın oyun stilindeki oyuncu adedini arttırması gerekiyor. Özellikle 6 Numaradan yaptığı Pipe ataklarında müthiş performansı ile topu iğne deliğinde geçirirken ölümcül ve defanstan çıkmayacak sertlikte vurabiliyor! Başarısının artarak devamını diliyoruz!
Gelelim Liberolara! Gülden'in smaç servise karşı olan( boy yetersizliğinden sahada yer kaplayamamasından dolayı) zaafiyeti bugün bütün dünyadaki takımlar tarafından biliniyor! Gülden'in etkili olduğu hareketler ise; Gamova tipi; Çapraz ve arkaya smaç yapan smaçörlere karşı etkili defans özelliği ve arka arkaya bıkmadan hücum dublajı yapabilmesi. Gizem ise; Smaç servise karşı çok iyi. Buna boyu ve fiziği de müsait. Ayrıca yine sahada yer kapladığı için rakip takımın ortadan süratli hücumlarından gelen smaçları çıkartabiliyor!
Biz niye Gülden'in etkili smaç servis atan Sırbistan'a karşı ilk tercih olarak kullanıldığını anlayamadık! Milli takımın teknik kurmayları bu konuya bir açıklık getirirlerse seviniriz 10-25 kaybedilen setin izahı olarak !.
Bir de takımımızın ve Türkiye'nin her şeyi Neslihan'a ufak bir paragraf açalım. Hiç bir oyuncu Milli Takımdan üstün ve vazgeçilmez değildir! Kenara çıkarken söylenmek, Coach'a konuşmak(Coach hatalı bile olsa) değişiklik tabelasını bench'e atmak sana yakışmadı ve aldığın ödüle gölge düşürdü. Ayrıca; aldığın ödülde tüm arkadaşlarının katkısı var. Sen yıllardır “best skorer” seçiliyorsun ama Türkiye hala dengeli bir takım oyunu oynayamıyor. Senin ağzından; keşke ben “best skorer” seçilmesem de; takımız daha yukarılarda yer alsa tarzında bir açıklamayı hep bekledik ama hala bu açıklamayı duyamıyoruz Neslihan !
Voleybolda Şampiyonluk yaşayan takımlara baktığımızda best skorerlerin bu takımlardan çıkmadıklarını genellikle görüyoruz!
Sen FIVB'nin FIVB Heroes grubuna dahil edildin Dünya Voleybol elçisi olarak ve Dünya Voleyboluna verecek çok şeylerin var ileride de!
Buna yakışacak vakar ve alçakgönüllülüğü her zaman göstereceğine inancımız sonsuz büyük oyuncu!
Son olarak; Türkiye Voleybol Federasyonunu; Milli takıma sunmuş olduğu imkanlar açısından kutlamak istiyoruz. TVF ayrıca ilk defa bir turnuvada medya da geniş şekilde yer almayı başararak övgüyü hak ediyor! Artarak devamını diliyoruz!
Milli takımımızın bundan sonraki hedefi; Mayıs ayındaki Olimpiyat Kıta (Avrupa) elemeleri. Buraya; Rusya'nın yaralarını sararak, Hollanda'nın yeni bir antrenör ve organizasyonla, Almanya ve Sırbistan'ın mevcut takımlarıyla, Polonya'nın belki eski kadrodan bazı oyuncuları geri çağırarak geleceklerini tahmin edebiliyoruz.
Milli takımızın teknik heyetinin; bu turnuvaya şu gerçeği göz önünde bulundurarak kadro seçiminde bulunmalarını nacizane tavsiye ediyoruz. Kenarda ısınma oyuncuları değil, katkı oyuncuları görmek istiyoruz. Bu Milli takım; Eczacıbaşı, Vakıfbank ve Fenerbahçe'nin milli takımı değildir! Türkiye'nin milli takımıdır!
Bu Millet bir daha bu kadar ağır hataları affetmez! Bu sefer voleybolun şansı yüzünüze güldü. Ama her zaman bu kadar şanslı olamayabilirsiniz!
Yine de şansımız her zaman böyle bol olsun diyoruz veda ederken bir sonraki yazımıza kadar!