Bir tarafta Avrupa kupaları, diğer tarafta lig tüm hızıyla sürüyor. Sürüyor da özellikle liglerimizde ortaya çıkan sonuçlar voleybol severler kadar bizleri de fazlasıyla şaşırtıyor.
Hafta arası Şampiyonlar Ligi'nde Eczacıbaşı VitrA ile Vakıfbank deplasmanda da olsalar rakiplerini set vermeden geçtiler. Ayni şeyi İstanbul da Fenerbahçe Grundig'den de bekliyorduk. Ancak sarı- lacivertliler az daha büyük bir sürprize imza atıyorlardı. Azerbaycan ekibi karşısında 0-2 geriye düştükten sonra kendilerine gelip maçı 3-2 ile kurtardılar.
Gerçi 3 ekibimiz de grup maçlarında kaybetseler de fazla bir önemi yok. Nasılsa 6'lı Play- Off'a kadar rahat giderler. Asıl önemli olan orada hangi iki ekibimizin birbiriyle eşleşeceği. Çünkü kazanan 4'lü Finale çıkarken, yenilen Avrupa defterini, hatta madalyayı kaybedecek. Onun için grupta ki müsabakalara fazla takılmamak gerekiyor. Tüm bunlara karşın yine de Fenerbahçe rakibi karşında bu kadar zorlanmamalıydı.
Peki neden böyle oldu? Sorusunun yanıtını öncelikle artık rakiplerin karşılaşma boyunca Kim ile uğraşmalarına bağlayabiliriz. Daha önceden de Kim servislerde hedef tahtasına oturtuluyordu ama bu sınırlı kalıyordu. Şimdi tüm rakipler set almanın, hatta maçı kazanmanın yolunun ondan geçtiğini biliyorlar. Bunun en güzel iki örneğini önce Vakıfbank (91 servisin 55'i), şimdi de Telekom (73 servisin 43'ü ona) müsabakalarında yaşadık.
Geçen yıllarda bu konuya değinmiş, “Kim, servise karşı manşetler de sıkıntı yaşadığı zaman hücumdan düşüyor. Özellikle onun arkasına doğru servis atılırsa, manşet alıp hücuma gelmekte sorun yaşıyor” diye vurgulamış, bir kaç maçı da örnek göstermiştim. Şimdi her rakip bunu uygulamaya başladı. Eskiden pasör Elif bu tür anlarda pası hem fileden açık atıyor, hemde topa yükseklik veriyordu. Kim de tekniğini konuşturup sayıyı buluyordu. Şimdi hızlı ve yüksekliği fazla olmayan paslarla takımı oynatmaya çalışan Skorupa, Kim arkalardan manşet aldığında Elif gibi düşünmüyor. Koreli ile buluşturduğu paslar onun istediği gibi olmadığı için top ölmüyor. Ya bloktan sekip oyunda kalıyor, ya da defanstan çıkıyor.
Rakiplerin bu taktiksel atağına Fenerbahçe mutlaka çare bulmak, yani B ve C planları yaratmak zorunda. Yoksa zaten Bosetti ve Dicle ile Skorupa'nın yaşadığı pas sıkıntısına takımın en skorer oyuncusu Kim de eklenirse işler iyice zorlaşır.
Telekom maçının 3-2 bitmesinin belki önemli noktası buydu ama buna ilave edilecek başka şeylerde vardı tabi ki. Önce antrenör Abbondanza'nın yaptıklarına bakalım. Dicle- Skorupa uyumsuzluğunu bile bile maça Eda yerine Dicle ile başladı (nedenini ona sormalı). Nitekim pasör uyum sorunu yaşadığı Dicle'ye pas atmadı (2 pas sayı yok). Manşet gelmediği için Dietzen'i de iyi paslarla buluşturamadı (4 pas 1 sayı, yüzdesi 25). Bu arada Kim rakibin servisiyle uğraştığı için hücuma gelemedi. Böylece Skorupa onu da gerektiği kadar kullanamadı (4 pas, iki sayı, yüzdesi 50). Geriye Bosetti ile Mihajlovic kaldı. İtalyan ile de fazla anlaşamadığı düşünülünce doğal olarak pas yoğunluğu yakınında ki Mihajlovic'e yönlendi (10 pas 3 sayı, yüzdesi 30). Böyle olunca da set 21-25 gitti.
İkinci sete Eda'nın başlaması, libero Gizem- Merve değişikliği, Kim'in manşetlerde biraz daha düzelmesi, ayrıca çokça top alması (14 pas, 8 sayı) işi biraz toparlasa da bu kez sorun başka yerde çıktı. Dietzen pas alamadı. Mihajlovic kayboldu. Onun yerine giren Meliha da iyi olmayınca 22-25 ile Fenerbahçe 0-2 geriye düştü.
Eskiler “Şansın yoksa, muhallebi yerken kırılır dişin” derler. Birde bunun tam tersi vardır. Şansın varsa yanlışlıkta yapsan yerine oturur. İşte Abbondanza da bunun en güzel örneği. Geçen yıl tek pasör ile 2 maç oynadı. Bir kaza yaşamadı. 4'lü Finalleri iki orta oyuncusuyla oynadı sorun çıkmadı. Bu şanslı İtalyan 3. sete Dietzen ile başlamak istedi. Onu sahaya sürdü. Ama pozisyon kağıdına yanlışlıkla Ergül'ün numarası yazılmıştı. Bu durumda yapılacak olan, hemen oyuncu değişikliği yapmak, ya da Ergül ile devam etmek. O da tercihini Ergül den yana kullandı.
Sonra ne mi oldu? Ergül belki hücumda topla buluşamadı ama 2 blok sayısı, bloktan seken topların hücuma dönüşmesi, etkili servisleriyle takıma katkı yaptı. Ona Polen de eklenince, Kim'in % 9 gibi çok düşük kalan iyi manşet oranına, Bosetti'nin 29'luk hücum yüzdesine, 18-13 öndeyken sayıların 18-18 de eşitlenmesine karşın set 25-22 geldi. Tabi ki bunda servisten 4 direk sayı almasına karşın rakibin yaptığı 10 basit hatanın etkisi de büyüktü.
Sonra Fenerbahçe geri geldi: 25-11, 15-6 ve 3-2.
Yukarıda da dediğim gibi gruplarda alınan bu tür sonuçların prestijden öteye önemi yok. Hatta iyi de oluyor. Çünkü hataların nerede yapıldığı, sorunların nasıl çözüleceği, asıl önemli olan platformlarda neler yapılması gerektiğini gösteriyor.
CEV VE CHALLENGE KUPASI
Chalenge Kupası'nda Trabzon İdman Ocağı Aon Pannaxiakos'u çok kolay yendi: 3-0 (25-13, 25-16, 25-12). Bu sonuç ekibimizin orada da kazanacağını ve tura adını yazdıracağını gösteriyor.
CEV de Galatasaray, deplasmanda ki 3-2 kazandığı maçın rövanşını perşembe günü oynadı. Kolayda kazanmayı bildi. İşin ilginç tarafı İsviçre de bu ekiple nasıl 3-2 oynamış? Sorusu.
Gerçi zayıf rakibi karşısında ilk sette 21-11 öndeyken, sayıların 23-20 ye gelmesi bazı şeyleri gösteriyor ama kazanıldığı için üstünde fazla durmayalım. Diğer iki set 25-12, 25-13 bitti.
VAKIFBANK- GALATASARAY
Avrupa kupalarındaki iki temsilcimiz pazar günü ligde kozlarını paylaştılar ve Vakıfbank, Galatasaray'ı 3-1 (25-18, 27-25, 21-25, 25-20) ile geçmeyi bildi.
Güzel bir maç oldu. Hatta sarı- kırmızılıların güçlü rakibi karşısında iyi işler yaptığını söyleyebiliriz. Eğer pasör Gamze, konsantrasyonunun sık sık kaybetmese, oyuncu tercihlerinde daha dikkatli olabilse (örneğin Kübra ile Lonneke'nin önde duvar gibi blok ördüğü anlarda 4 numaraya fileye yakın top atmak gibi... ), ayrıca paslarının kalitesini biraz daha yükseltebilseydi (ki bu rakibin maçı 20 blok sayısıyla tamamlamasına yol açtı) mücadele 5 sete uzayabilirdi.
Sarı- kırmızılılar maçı bildik kadrosuyla oynadı. Centoni her zamanki gibi takımın iyilerindendi. Bir üst paragrafta Gamze'yi eleştirdim. Ama bu karşılaşmada iki orta oyuncuyu eskiye oranla daha çok kullanmaya çalışması güzeldi (Jakson'a 15 pas- 8 hücum sayısı ve % 53'lük performans. Aslı'ya daha çok top atabilirdi. 8 pas 4 sayı, yüzdesi 50).
Galatasaray'ı oyunda tutan servisleri oldu. Çok yüklendiler (10 direk sayı). Bu sert servisler Vakıfbank için çok sorun çıkardı. İyi manşet yüzdesi çok düşük kaldı (en iyi % 39 ile libero Gizem). Bu doğal olarak hücumlarda sıkıntı yarattı, takımın ritmi bozuldu, oyunun kalitesi düştü.
Sarı- siyahlılar alışılmış kadrosunda bir değişikle oynadı. Servise karşı manşetlerde eleştirdiğimiz Anne yerine bu kez Kimberly Hill görev yaptı. Yaptı da değişen bir şey olmadı. O da manşetlerde fazlasıyla sorun yaşadı (18 top, hata yok, yüzdesi 33. İyi manşet % 22).
Bu arada Kimberly'yi saklamak için Gözde ile Gizem'in adeta göbeği çatladı. Onu yan çizgiye yaklaştırıp tüm servislere hedef olmaya çalışmak bu ikiliyi çok zorlandı (Gözde 20- Gizem 28 kez topla buluştu), buna rağmen sarı- kırmızılı oyuncular yine de servisleriyle Amerikalıyı yakalamayı başardılar (18 top).
Lonneke ve Milena Rasic gerçekten iyi oyuncular. Rasic, 2'si servisten, 6'sı bloktan 17 sayıyla yine görevini yaptı. Hollandalı ise hücumlarda bir başka görüntü veriyor. İyi pas gelmedi zaman özellikle çapraz ataklarda dışarı vurmasına karşın, topa yükselişi ve yakaladığı yer seyredenlere büyük keyif veriyor.
Voleybolun asker oyuncusu (her şeyi yapan) Gözde de biraz düşüş var. Ya yorgun, ya da onu biraz geriye götüren sakatlığı var. Gerçi yukarıda sözünü ettiğim gibi, servise karşı manşetlerde geniş bir alanı kontrol etmesi nedeniyle bir hayli yıpranıyor. Bu da hücumlarına yansıyor ama yine de eski Gözde'nin biraz uzağında...
Naz'ın orta oyuncuları fazla kullanması, Lonneke ile uyumu kendi adına da, takımı adına da çok olumlu görüntüler veriyor.
Bu arada Guidetti belki karşı çıkıyordur ama, Naz gibi üst düzey bir pasör, arkadaşlarını göze hoş gelen ataklara (kombinasyonlara) zorlamalı. Örneğin; 4'de ki smaçörünü orta oyuncuyla kendi arasından hücuma sokmalı. Orta oyuncuyu tek ayağa gönderdiğinde 2'deki arkadaşına hemen arkasından atak yaptırmalı gibi... Buna benzer hücumlar voleybolumuza görsel zenginlik, estetik güzellikler getirecektir.
HALKBANK SÜPRİZİ
Yazının başlığını “ilginç sonuçlar” olarak kullandığımıza göre, gelelim haftanın sürprizine imza atan Halkbank'ın, deplasmanda Eczacıbaşı VitrA galibiyetine.
“Ev sahibi fazla zorlanmadan kazanır” düşüncesiyle seyretmeye gitmediğimiz maç, haftanın en ilginç müsabakası olarak hafızalara yazıldı.
İzlemediğimiz için fazla bir bilgi sahibi olamadık ama istatistikler yine de bizlere bazı veriler sunuyor. Gerçi Avrupa da ve ligde “Şampiyonluk” hedefiyle yola çıkan turuncu- beyazlıların
bu yenilgisinin aslında prestijden öteye bir anlamı yok. Çünkü ligi nasılsa ilk 4 içinde bitirip final grubunda yer alacaklar. Puan taşınmayacağına göre de sıkıntı yok. Ayrıca, “kafalar büyük olasılıkla çarşamba günü oynayacakları Fenerbahçe maçındaydı” diyerek mazeret de üretilebilir.
Ancak istatistikler çokta boş vermemek gerektiğini söylüyor. Oyuncuların hücumda % de 40'ların altında kalması, manşetlerde yaşanan sorunlar göze biraz fazla batıyor.
İstatistiklerde ilgimi çeken bir şeyde şu: Hücumlarda bu kadar aksayan bir takım Neslihan'a neden sadece 3. sette biraz görev verebilir. Üstelikte bu bölümde; servise karşı 7 kez topla buluşan, hata yapmayan, % 71'i yakalayan, iyi manşet % 57. Hücumda aldığı 4 topun 3'ünü sayıya çeviren bir oyuncu 4. sette nasıl devre dışı bırakılır? Sorusunun yanıtını çok merak ediyorum.
Büyük sürprize imza atan Halkbank da; Caridad Gyselle 19, Tom Logan 15 sayıyla galibiyette önemli rol oynamışlar.
Öte yandan, Sarıyer Belediyesi'nin Çanakkale engelini hemde set vermeden geçmesi (Hood Scott Regan 14, Seray 13, Çanakkale de Starcevic 15 sayı), Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin, Trabzon dan 3 puan çıkarması (3-1), Salihli Belediyesi'nin galibiyetle tanışması haftanın kazananlar adına güzel sonuçlarıydı.
ERKEKLER
Sezon başındaki öngörülerde “Erkek maçları her türlü sonuçlara açık” demiştik. Gerçekten de her hafta ilgi çekici bir sonuç karşımıza çıkıyor. Bunun göstergesi de şu anda ligde yenilgisiz takım kalmaması. İlk 4 sıradaki Fenerbahçe, Ziraat Bankası, Halkbank, İstanbul Büyükşehir Belediyesi var. Dördü de birer yenilgili. Arkalarında ikişer mağlubiyetli Şahinbey Belediyesi, Maliye Milli Piyango, İnegöl Belediyesi, Tokat Belediyesi Plevne geliyor.
Sonucu önceden kestirilemeyen maçlar, voleybolumuz adına gerçekten çok güzel. Umarım böyle devam eder.
Peki haftanın ilgi çeken sonuçları neler? Dersek. Önceliği; Galatasaray'ın ilk galibiyetini alırken rakibi Ziraat Bankası'nı liderlikten indirmesini, Tokat'ın Fenerbahçe karşısında üstelik İstanbul da
2-0 öne geçmesini, Maliye'nin Ankara da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni net bir skorla aşmasını verebiliriz.
Şahinbey Belediyesi'nin- İnegöl Belediyesi'ne set vermemesi, Arkas'ın galibiyetle tanışması, Beşiktaş'ın Halkbank'ı zorlamasını da unutmamak gerekir.
Bu arada seyredebildiğim Galatasaray- Ziraat maçına biraz göz atalım.
Sarı- kırmızılılar gerçekten iyi bir oyun ortaya koydular. Servislerle, rakibi zorlayan çabuk hücumlarla sonuca kolay gittiler. Tabi ki bunda Tervaportti'nin pas trafiğinin rolü fazlaydı. Orta oyuncuları devrede tuttu, Agamez'in rahat hücuma girmesini sağladı. Bu yüzden Agamez eski günlere döndüğünü gösteren bir performans sergiledi (1'i servisten, 2'si bloktan, 22'si hücumdan toplam 25 sayıyla oynadı. % 59 gibi bir atak yüzdesi yakaladı).
Ziraat Bankası Galatasaray'ın bu istekli ve hızlı oyununa ayak uydurmakta zorlandı. Servise karşı manşetlerde sorun yaşadılar (iyi manşet yüzdesi 18. Özellikle libero Serkan çok aksadı. 20 kez topla buluştu 8 direk hata yaptı. Yüzdesi 25, iyi manşet % 15. Sonradan bu görevi Volkan yüklendi. O da iyi değildi. 4 direk hata ve iyi manşet % 14). Oliver'in performansı, aldığı 13 sayı fazlasını getirmedi. Böylece Ziraat Bankası hem liderliği, hemde yenilmezliğini yitirdi.