Azerbaycan'ın Bakü kentinde ilk kez düzenlenen Avrupa Oyunları'nda Filenin Sultanları kürsünün en üst basamağına çıkarak altın madalyayı boynuna taktı.
Genel baktığımızda her maçta daha iyi organize olan ve mücadeleyi sonunu kadar bırakmayan bir ulusal takım izledik. Hele grupta kaybettiğimiz Polonya'ya finalde sahayı adeta dar ederek hedefe ulaşmak çok daha anlamlı oldu (hatırlarsanız Montreus Turnuvası'nda da buna benzer bir tablo ile karşılaşmıştık. Grupta Japonya'ya yenilmiş ama finalde rakibimizi alt ederek zirveye yükselmiştik. Güzel bir tesadüf değil mi?).
Montreux Turnuvası'ndan sonra ilk kez organize edilen Avrupa Oyunları'nda da birinciliğe uzanmak gerçekten alkışlanmalı. Emeği geçenleri ve tüm ekibimizi kutluyorum.
Gerçi bizim gibi her iki turnuvadaki rakiplerimizde genelde eksik kadrolarla mücadele ettiler. Ama bu bizim başarımızı küçümsememize asla neden olmamalı. Tarih ülkelerin nasıl kadrolarla katıldıklarını değil, sonuçları yazar. Bizde bunu elde ederek zirveye çıktık ve Türk Voleybolu'nun gücünü gösterdik. Bu bardağın dolu tarafı.
Kazandıktan veya yakalanan başarıdan sonra genelde her şeye gözümüzü kapama alışkanlığımız olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu nedenle önümüzde ki turnuvaları düşünerek birde bardağa boş tarafından bakmamız gerekiyor. Çünkü hatalardan çıkarılacak derslerle asıl hedefimiz olan Avrupa Şampiyonası'nda ayağımızı yere daha sağlam basarız.
Geçen hafta ki grup maçlarıyla ilgili bazı sıkıntılarımızdan söz etmiştim. Kısaca hatırlatayım:
-Hücumlarda zaman zaman hata yapsak da köşelerde bir sorun yoktu. Ancak orta oyuncuları az kullanıyoruz. Ayrıca genelde 2'ye tek ayağa gönderiyoruz.
- Servise karşı manşetler de çok aksamadık. Top oyunda kaldı. Ne var ki iyi manşet yüzdemiz hemen hemen her maçta düşüktü. Bu da bizi zorlayan önemli bir sıkıntı olarak hanemize yazıldı.
- Oldum olası hem bayanlarda, hem de erkeklerde blok yerleşiminde ve zamanlama da sıkıntılarımız vardır. Çok iyi servis attığımız bölümlerde bile, özellikle köşe oyuncularımızın blok eksikliği nedeniyle sonuca artı değerler katamıyoruz. Azerbaycan da da bunu gördük. Orta oyuncularımız Kübra- Dicle görevlerini yapıyorlar. Eda da gelecek. Ancak köşeleri nasıl çözeceğiz? Sorusuna cevap bulmakta zorlanıyorum...
Bunları ilerleyen maçlarda da gördük. Aslında bu çok doğal. Eskinin alışkanlıklarını bir anda silip atamazsın. Bunun için zamana ihtiyacımız var. Onu da Grand Prix den sonra yakalayacağız. Eminim ki düzelteceğiz de...
Şimdi bu sıkıntıların çeyrek final, yarı final ve finaldeki görüntülerine bakalım...
Hücumlarda grup karşılaşmalarında olduğu gibi sorun yaşamadık. Hatta beklediğimden daha iyi bir performans ortaya koyduk. Bunda tabi ki pasör Naz'ın katkısı büyüktü. Özellikle Güldeniz'e attığı yatık toplar çok işimize yaradı. Ama Dicle ile Kübra'yı ortadan az hücum ettirme eksikliğimizde devam etti. En azından rakiplerimizin orta oyuncuları kullandığı kadar o bölgeyi biz devreye sokamıyoruz.
Servise karşı manşetler de yine çok aksamadık. İyi manşet yüzdemiz Rusya ve Azerbaycan karşılaşmalarında düşüktü. Sadece Finalde ki Polonya müsabakasında gerçek değerleri buldu (Manşet % 67. İyi manşet % 47).
Bu konuyu biraz detaylayayım:
Grupta; Polonya karşılaşması 2-3. Manşet % 46, iyi manşet % 32.
İtalya: 3-0. Manşet % 62, iyi manşet % 24.
Belçika: 3-0. Manşet 56, iyi manşet % 27.
Romanya: 3-0. Manşet 55, iyi manşet % 32.
Azerbaycan: 3-0. Manşet 47, iyi manşet % 23
Çeyrek final; Rusya: 3-1. Manşet % 49, iyi manşet % 26.
Yarı final; Azerbaycan: 3-2. Manşet % 60, iyi manşet % 32.
Final; Polonya: 3-0. Manşet % 67, iyi manşet % 47.
Bu % 24- % 32 iyi manşet aralığını yukarılara çekmemiz şart.
Yine grupta eksikliğini gördüğümüz, köşe oyuncularımızın blok sayısı azlığı da devam etti.
Şimdi daha da netleşmesi için 8 maçı kapsayan toplam 29 sete göz atalım (parantez içinde ki ilk sayılar oyuncularımızın grup karşılaşmalarında 17 sette ki, ikincisi de diğer 3 müsabakada gerçekleşen blokları):
Neriman (6+6=12), Güldeniz (1+1=2), Gözde (2+4=6) Polen (1+1=2). Pasörümüz Naz'ın, Neriman dışında ki köşe oyuncularını geçtiğini (9 blok sayısı) not olarak düşeyim.
Ortaları da yazayım: Dicle (11+10=20), Kübra (Romanya maçında oynamadı. 11+11=22).
Bu eksik kadrolu rakiplere köşelerde bu kadar blok yapabiliyorsak, Avrupa Şampiyonası aklıma gelince doğal olarak bu konuda yolumuzun bir hayli uzun olduğunu düşünüyorum.
Servislerde zaman zaman yumuşatsak da etkiliydik. Naz'ın servise geldiği anlarda, hem onun taktik servisleri, hem de en iyi hücum turumuz rakiplerimize büyük sorun yarattı. Hele 1'den 1'e attığımız servisler özellikle bana büyük keyif verdi.
Şimdi hafta sonu Ankara da Sultanlar'ın Grand Prix' deki ilk sınavı başlıyor. Bakalım bu müsabakalarda nasıl bir oyun ortaya koyacağız?..