10 Ekim de Fenerbahçe Grundig- Salihli Belediyesi karşılaşmasıyla perdelerini açan Türkiye Bayanlar 1. Voleybol Ligi'nin ilk devresi pazar günü sona erdi. Yaklaşık 3 aylık yoğun maç trafiği sonunda 11 rakibini de dize getiren Vakıfbank 32 puan ile ilk sırada yer alırken, onu 31 puan ile Fenerbahçe Grundig izledi. 23 puan toplayan Galatasaray üçüncü, Eczacıbaşı VitrA ise 4. sırayı elde etti. İki Bursa ekibi Belediye ve Nilüfer 5-6, Sarıyer 7, Çanakkale 8, Halkbank 9, Trabzon İdman Ocağı 10, Salihli Belediyesi 11, İlbank 12. olarak ilk yarıyı kapattılar. Lig öncesi tahminimin ilk devresi üç aşağı, beş yukarı bu sıralamaya yakın bitti.
10 Ekim de Cumhuriyet Gazetesi'nde çıkan ligle ilgili “Mini yorum” um şöyleydi:
“ZOR LİG"
Türkiye Bayanlar 1. Voleybol Ligi perdelerini bugün açıyor. Gelenek haline geldiği için bende fazla detaya girmeden, kadrolara bakarak, yani kağıt üzerinden ligimiz için bir öngörüde bulunayım.
İlk 3, geçen sezon olduğu gibi Fenerbahçe Grundig, Vakıfbank, Eczacıbaşı VitrA arasında kalır. Sonrası için Galatasaray ilk aday. Ama gerek Boğaziçi, gerekse Cengiz Göllü turnuvalarında izlediğim ekipleri düşününce sarı- kırmızılıların pek rahat olmayacağı da bir gerçek. Çünkü takımların güçlerinin birbirlerine çok yakın olduğu görülüyor. Bu nedenle özellikle zirveyi hedefleyen ekiplerin dışında kalan maçlar her sonuca açık gibi duruyor. Ancak illede bir değerlendirme yapmak gerekirse; 2 Bursa ekibi; Nilüfer ve Belediye 5-6 sıra için küçük de olsa bir adım öndeler. Sarıyer Belediye, Trabzon İdman Ocağı, Çanakkale Belediye üçlüsü her an onlarla yer değiştirebilecek güçteler.İlbank, ligin iki yenisi Halkbank ile Salihli Belediye ise lige tutunmak için çaba harcayacak gibi duruyorlar. Tüm bu değerlendirmeler ışığında; çok zevkli ve çekişmeli maçların bizleri beklediği gerçeği ortaya çıkıyor. Ligin bitiminde de sanıyorum bu güne yakın bir sıralama ortaya çıkacaktır.
ECZACIBAŞI VİTRA DA YANILDIM
Görüldüğü gibi tahminde beni en çok yanıltan Eczacıbaşı VitrA oldu. Hiç kimsenin beklemediği gibi lider Vakıfbank'ın tam 12 puan gerisinde kaldı.
Bu durumun “lig sistemi” nedeniyle fazla bir önemi yok. Güçlü kadrosuyla turuncu- beyazlılar sonunda nasılsa ilk 3 içinde yer alacaklar. Final grubuna puan taşınmayacağı düşünüldüğünde de şampiyonluk yarışına bir şey kaybetmemiş olarak yeniden başlayacaklar.
Yani yitirilen bir şey yok. Ancak Voleybol Tarihi'ne damga vurmuş bir ekibin böyle bir devre geçirmesi de açıkçası şaşırtıcı.
Öte yandan işler Şampiyonlar Ligi'nde de iyi gitmiyor. Grubu üçüncü sırada tamamlamak olasılığı var.
Böyle olursa ne olur?
CEV'e gider şampiyon olur. “İlle de Şampiyon Ligi” deniyorsa 4'lü Final İstanbul'a alınır.
Eczacıbaşı'nın bu durumunun tabi ki çeşitli nedenleri var. Geride kalan ilk devre maçları sırasında zaman zaman bu konuya kendimce yorumlar getirdim. Ama tabi ki işin kilit noktası antrenör
Caprara da. Sezon başından bu yana ilk altı arayışı içinde. İlk devre bitti hala bulamadı. Her oyuncuyu her yerde denemeye çalışıyor. (Sarıyer müsabakasında bu kez Larson'un yerine Hande'yi 4'den oynattı)
Deneme- yanılma metoduyla sonunda doğruyu da eminim ki bulacak. Bulacak da umarım fazla uzamaz.
NEDEN NESLİHAN PASÖR ÇAPRAZI OYNAMIYOR?
Onun gibi kariyerli bir teknik adama akıl vermek gibi bir düşüncem asla olamaz. Ancak neden Neslihan'ı pasör çaprazı oynatmıyor? Sorusuna da yanıt bulmakta zorlanıyorum.
Bu sporcumuzu ikili değişikliğin pasörü olarak denedi, olmadı. Şimdi de manşet sorununu çözmek için 4 numara oynatıyor. Solak bir oyuncunun en zor hücum ettiği bölgenin bu alan olduğunu bilmemesi olanaksız tabi ki... Üstelik de toplara yükseklik kazandırmadan 4'e hızlı yönlendiren bir pasöre sahipken...
Geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde zirveye yerleşirken, Dünya Kulüpler Şampiyonluğunu kazanırken Neslihan'ı pasör çaprazı oynatmış, manşet aldırmıştı.
Sakatlığı devam etmesine rağmen sporcumuz başarılı da olmuştu. Zürih de, ev sahibi Volero karşısında; servise karşı % 64, iyi manşet % 64, hücumda % 46. Finalde Krasnodar mücadelesinde
servise karşı % 70, iyi manşet % 55, atakta % 55 gibi çok iyi değerleri yakalamıştı.
Ligde de manşet aldığı maçlarda görevini yaptı.
ULUSAL TAKIM İÇİN İYİ OLURDU
Bu verilere rağmen neden o günkü düşüncesinden vazgeçti bilemiyorum. Aslında keşke devam etseydi. Neslihan'ın manşete girmesiyle Neriman rahatlayacak, hücumda daha etkili olacaktı.
Böylece Neriman ile Neslihan birbirlerini dışarıda bırakmayacak, ikisi de oynayacak, bu birliktelik Ocak ayının başında Ankara da çok büyük önemi olan Olimpiyat Elemeleri'nde ulusal takımımızın antrenörü Ferhat Akbaş için güzel bir veri olacaktı.
Aslında yeri gelmişken, ben ekibimizin Gözde- Neslihan- Libero ...., üçlüsüyle manşet karşılamasından yanayım. Hem bu şekilde servise karşı manşet sorununu aşarız, hem Neslihan'ın tecrübesinden yararlanırız, hem de yukarı da da belirttiğim gibi servislerle boğuşmayan ve diri kalan Neriman, rakiplerimize kök söktürür, böylece her karşılaşmada da takımımızın en skoreri olur...
Neyse o günler geldiğinde tekrar bu konuya değiniriz...
SIKINTI PASÖR
Bence Eczacıbaşı VitrA'nın asıl sorun pasörden kaynaklanıyor. Zaman zaman bu konuyu şöyle dile getirmiştim:
“Pasör Kreklow'a gelelim... Bu oyuncu Fenerbahçe'nin pasörü gibi hızlı oynatmayı seviyor. Ancak onun kadar tecrübeli değil. Bu yüzden işler iyi gitmediğinde, yani iyi manşet gelmediğinde smaçörlere farklı toplar atarak onların becerilerini, kalitelerini ortaya koymalarına yardımcı olamıyor. Böylece takımda tekleme başlıyor. Hele orta oyuncuları toplarla buluşturamamasına söyleyecek bir şey yok.
Hadi Vakıfbank karşısında Büşra'ya güvenmedi, onu pas geçti diyeyim (4 sette 9 top attı). Ya Poljak gibi bir oyuncuyu unutmasına ne diyeyim? Düşünün takımın en önemli silahını 5 kez topla buluşturdu! Kazandıkları ilk set hiç atmadı. İkinci set 3 top, 3. ve 4. setlerde 1'er pas attı.”
İşte turuncu- beyazlıların ilk ciddi sınavı için bunları yazmışım.
Devam edelim:
“Sonuç: İtalyan Pomi karşısında iyi oynayamadık. Çok kolay hata yapıyoruz. Özellikle yukarıda verilerinine değindiğim servise karşı manşet sorununu aşamıyoruz. Hızlı oynamayı seven, bu yüzden köşelere topları yatıran Kreklow'un paslarının smaçörleri zorlamasını bir yana bırakın, iki orta oyuncuyu da sıkıştırıyor (Poljak'ın hücum yüzdesi 18, Fürst'ün % 35). Eğer bu tür karşılaşmalarda; ortalar, ataklarda % 50'nin üstüne çıkamazsa kazanmak güçleşir.”
Bu durum ligde de devam etti.
VAKIFBANK YENİLGİSİZ
Sarı- siyahlılar ligin ilk devresini zirvede bitirdiğine göre işler yolunda. 11 maç oynadılar hepsini kazandılar. Böyle bir takımı eleştirmek doğru olmasa gerek. Ancak çok iyi bir kadroya sahip olmalarına karşın bazı sıkıntıları olduğu da bir gerçek.
Öncelikle 4 numara sorunu yaşıyorlar. Ligin başında burada oynayan Anne, gerek servise karşı manşette, gerekse hücumda zaman zaman sıkıştı. Bu da takıma olumsuz yansıdı. Gerçi maçlar kazanılıyor ancak gelecekte ki zor karşılaşmalar için soru işaretleri de bırakıyor.
Bu konuda şöyle yazmışım: “ Gerek ligde, gerekse Avrupa da şampiyonluk hedefiyle yola çıkan bir takımın 4 numara oyuncusunun (Anne) Novara maçını servise karşı % 29, iyi manşet % 12 ile tamamlaması gelecekte bir sıkıntı yaşanacağının habercisi gibiydi (Fenerbahçe ile Ankara da oynanan Şampiyonlar Kupası karşılaşmasında da iyi manşet yüzdesi 12 idi). Son oynanan ligde ki Fenerbahçe karşılaşmasında biraz kıpırdandı ve oranını yüzde 33'e yükseltti. Ama bu da yeterli değil.”
Bunu gören Guidetti buraya Kimberly'i yerleştirdi. Ne var ki o da Anne'den farklı bir etki yapamadı.
Örneğini yine eski bir yorumdan alıntı alarak vereyim: “Galatasaray karşısında servise karşı manşetlerde eleştirdiğimiz Anne yerine bu kez Kimberly Hill görev yaptı. Yaptı da değişen bir şey olmadı. O da manşetlerde fazlasıyla sorun yaşadı (18 top, hata yok, yüzdesi 33. İyi manşet % 22).
Bu arada Kimberly'yi saklamak için Gözde ile Gizem'in adeta göbeği çatladı. Onu yan çizgiye yaklaştırıp tüm servislere hedef olmaya çalışmak bu ikiliyi çok zorladı (Gözde 20- Gizem 28 kez topla buluştu), buna rağmen sarı- kırmızılı oyuncular yine de servisleriyle Amerikalıyı yakalamayı başardılar (18 top).”
Bu durum hala devam ediyor. Çözümü ne? Gözde ve libero Gizem'e her maç iyi oynamaları için dua etmek...
Sarı- siyahlıların ikinci sıkıntısı çok iyi kadroya sahip olmaları. Bu nedenle Guidetti lig de sürekli rotasyona gitmek zorunda. Bu da doğal olarak takımın oturmasını engelliyor. Eminim bir çoğunuz “böyle sıkıntıya can feda” diyorsunuzdur. Haklısınız ama böyle olunca ekibin dişlileri saat gibi çalışamıyor.
Naz'ın orta oyuncuları fazla kullanması, özellikle Rasic ile iyi anlaşması, bu oyuncunun hep ayni performansı göstermesi, yeni transfer Lonneke'nin etkili oyunu (bu sporcuyu seyretmekten keyif alıyorum. Topa yükselişi, hele bloklarda ellerin aktifliği çok hoş görüntüler oluşturuyor), iki asker Gözde ile libero Gizem'in katkısı Vakıfbank'ı güçlü kılan artılar olarak yansıyor.
FENERBAHÇE GRUNDİG
Sezon başında Eczacıbaşı gibi pasör değiştirmenin sarı- lacivertliler için nasıl bir görüntü vereceğini merak ediyordum. Bu konuda da görüşlerimi Vakıfbank ile oynanan Spor Toto Şampiyonlar Kupası maçı sonrası şöyle dile getirmiştim:
“Maç başlarken Abbondanza geçen sezon oynayan 5 oyuncusunu sahaya sürerken, sadece yenilerden pasör Skorupa'ya şans verdi. Yenilerden Mihajlovic'i ise 3+1 değişikliğinde kullanmak için kenarda tuttu. Bu altıyı görünce, hızlı voleybolu benimseyen ve pasları bu doğrultuda yönlendiren yeni bir pasörün bu beşliyle uyumu nasıl olacak? Sorusuna yanıt aramaya başladım.
Çünkü 4'den oynayan Bosetti, fizik olarak kısa olmasına karşın bu dezavantajını çok iyi yükselerek avantaja dönüştüren bir smaçör. Bu özelliği geç blok yapmak yerine onunla birlikte ayni anda sıçrayarak durdurmaya çalışan rakipler için büyük sıkıntılara neden oluyor. Skorupa gibi yatık toplar atan bir pasör ile bu özeliğini kaybeder mi?
Polen gibi uzun ve yüksekten oynamayı seven bir pasör çaprazı, ortadan oynayan Dicle bu çabuk paslarla nasıl bulaşacak?
İşte bu düşünceler ligin bir bölümünde zaman zaman sıkıntılar yaşanmasına neden oldu. Son maçlarda ise bu durum iyice aşılmış görünüyor. Çünkü Skorupa kime nasıl atılması gerektiğini iyice çözdü. Köşelere bazen yatık, bazen yüksek, gerektiğinde de fileden açık toplar atıyor. Bu özellikle manşet alıp hücuma gelmek zorunda olan Kim ile Bosetti'yi iyice rahatlattı. Dicle ile uyumu fazlalaştı. Gerçi zor maçlarda hala “hata olmasın” düşüncesi içinde onu topla az buluşturuyor ama yine de eskiye oranla daha uyumlular.
Eda için zaten sorun yok. Tam onun pasörü. Polen için biraz daha zaman gerekiyor. Ayni şekilde Mihajlovic ile de daha tam anlaşamıyor. Sırp ilginç bir oyuncu. Çok sert hücum ediyor. Topu önünde bulursa rakip için yapacak fazla bir şey kalmıyor. Ancak pas tam istediği gibi olmazsa ya dışarı vuruyor, ya da blokta kalabiliyor.
Peki Fenerbahçe Grundig'in sıkıntısı ne? Öncelikle artık rakipler Kim ile uğraşıyorlar. Servisleri genelde ona yönlendiriyorlar. Özellikle uzun servisler, yani arkasına doğru atılan servisler hem hata yapmasına, hem de manşet aldıktan sonra hücum için uzun bir mesafe kat etmesine, yani toplarla istediği gibi buluşmasına engel oluyor. Bu da doğal olarak sarı- lacivertlilerin topu öldürme yüzdesini azaltıyor.
Bir başka sıkıntı da 4'den oynayan Kim ve Bosetti aksadığında yerlerine giren Şeyma (son maçlarda daha çok görev aldı) ile Meliha'nın servise karşı manşetlerde ve hücumlarda istenen yardımı henüz tam olarak yapamamaları.
Nasıl Gözde- Gizem ikilisine bir şey olmasın diye Vakıfbanklıların dua etmeleri gerekiyorsa, ayni şeyleri Kim- Bosetti içinde sarı- lacivertliler yapmalı... Gerçi pazar günü Galatasaray karşısında Bosetti sakatlanınca Şeyma oyuna girip idare etti (servise karşı 8 manşet, 2 direk hata, yüzdesi 38. İyi manşet %25. Hücumda 6 pas, 1 sayı, yüzdesi 17. Blok yok) ama bu performans zor maçlar için sorun olur.
GALATASARAY
Sezon öncesi dördüncü sıranın adayı olarak gösterdiğimiz Galatasaray, ilk devreyi umulanın ötesinde 9 galibiyet 2 yenilgiyle 3. sırada bitirdi.
Aslında kadro olarak çok iyi görünmese de tecrübelileri destekleyen gençlerin uyumuyla yerine göz diken rakiplerini dize getirmeyi başardı.
Antrenör Ataman mütevazi bir oyuncu grubuyla çok iyi işler yapıyor (Barbolini'nin kulakları çınlasın).
İlk yarıda ki bu güzel sonuca karşın sarı- kırmızılıların sıkıntıları da çok. Öncelikle pasör Gamze. Bir bakıyorsun çok güzel işler yapıyor, bir maçın ardından hatta ayni karşılaşmada bir set sonra adeta duruyor. Hatalı tercihler başlıyor, pas kalitesi düşüyor. Fileye yakın toplar, filenin üstüne çok az yükselen paslar takımın fren yapmasına yol açıyor.
Çok tecrübeli ve topu kullanmayı iyi bilen oyuncularla genelde kriz aşılıp galibiyetler geliyor ama bu durum, daha kolay kazanılması gereken maçların zora dönüşmesine yol açıyor.
Ekibin itici gücü tabi ki Centoni. Onu Güldeniz ve Leys destekliyor. Orta oyuncular daha çok pas alabilseler işler daha da kolaylaşacak.
Bence Galatasaray'ın bir başka handikapı da blokları. Fizik olarak uzun olmayan oyunculardan oluşan kadro bunu ancak çok etkili servisler attıklarında telafi edebiliyor. Onun için bu silah hep devrede olmalı.
Sarı- kırmızılılar da oyuna girdiklerinde faydalı işler yapan genç oyuncuların çokluğu da gelecek için artı olarak hanelerine yazılabilir.
2 BURSA EKİBİ: BELEDİYE VE NİLÜFER
Lig öncesi öngörümde bu ikiliyi 5. ve 6. sıranın adayları olarak göstermiştim. Şimdilik beni yanıltmadılar.
Aslında her ikisinden de oyun olarak daha iyi bir performans bekliyordum. Gerçi değişen oyuncu kadrolarının oturması (antrenörleri de ekleyelim) biraz zaman alır. Onlarda bunu yaşadılar. Ama yine de aldıkları 5 ile 6 yenilgi biraz fazla oldu.
İstanbul dışında ki takımları sık seyretme şansım olmuyor. Buraya geldiklerinde izleyebiliyoruz. Gerçi artık ekipler genelde kendi salonlarında oynuyorlar. Bu arada maçların saatleri birbirlerine yakın olunca İstanbul da bile genelde müsabakalarına gidemiyoruz. Bu yüzden bir çok ekibimizi ya bir kez, ya da iki defa izleyebildim.
Bu kadar az seyredince de yani 1-2 karşılaşmalık performansa bakarak, üstelikte oynadıkları rakiplerin güçleri düşünüldüğünde yani hedef müsabaka olmadığı için bir yorum yapmak iyice zorlaşıyor.
Yine de Belediye için: Yaşı ilerlese de Nikolic'in, pasör çaprazı Da Silva'nın hücumlarda etkili olduğunu söyleyebiliriz. Takımın askeri Birgül'ün iki orta oyuncu İpek ve Gözde'nin pasör Drickx ile daha iyi bir uyum yakalaması gerekiyor.
Tabi ki bunun ilk adımı, servise karşı manşetlerde yakaladıkları düşük yüzdeyi yükseltme zorunluluğu...
Nilüfer'i bir kez izleyebildim. Onlarında yeni kadrosunun henüz tam uyum sağlayamadığını düşünüyorum. Etkili oyuncuların varlığı ikinci devre de daha iyi olacaklarını gösteriyor. Yabancılar
etkili, Meryem skora fazlasıyla katkı yapıyor. Gökçen'in, özellikle de tecrübeli Esra'nın varlığı ikinci devre de daha çok galibiyet getirir.
İlk yarıyı 7. sırada bitiren Sarıyer de iyi işler yapıyor. Bu takımı seyrederken orta oyuncu Alexis den gözümü ayıramıyorum. Özellikle blok yaparken içeri uzandığı anlardan çok keyif alıyorum. Çok yüksek bir orta oyuncu, üstelikte çabuk. Ancak bu giriş onun dezavantajı oluyor. Çünkü atılan top ya arkasında kalıyor, ya da o topun altına giriyor. Bu durum smaç sertliğini azaltıyor. Topu önünde bulduğunda ise sorun yok. “Bu kadar yükseğe çıkan oyuncuya çabuk pas atılmaz” deniyor ama yukarıdan bombe hücum yapmak yerine elinin altına atılacak toplarla, üstelikte rakip tekli blokta kalacağı için daha etkili olabileceğini düşünüyorum. Son dönemlerde erkeklerde 2 metrenin üzerinde ki oyunculara nasıl çabuk toplar atıldığını, onlarında nasıl kolay saylar ürettiği gözden kaçmamalı. Örneğin en son izlediğim Beşiktaş- Maliye maçında karşılıklı oynayan Erhan (15 sayı- % 77'lik hücum) ile İbrahim'in ellerinin altına atılan toplarla (17 sayı- atak yüzdesi: 79) düşüncem için en yakın ve en güzel örnekler olarak gösterilebilir.
Sakın yanlış anlaşılmasın kimseye akıl vermek gibi bir niyetim yok. Sadece bu benim görüşüm. Belki de denenmiş ama olmamıştır. Bilemem. Ben olsam böyle olması için ısrarcı olurdum. Diye başka bir bakış açısı getirmeye çalıştım.
Bu arada Hood Scoot Regan ile Seray'ın da Sarıyer'i yükselttiği unutulmamalı...
Çanakkale de belirli standardı yakaladı. Ama devamlılıkları az. Skor yükünü diğer takımlarda olduğu gibi yabancılar sırtlanıyor. Onlara Ceren destek veriyor.
Halkbank'ın yabancı transferleri işin şeklini değiştirdi. Caridad Gyselle ve Tom Logan gibi iki iyi oyuncuyla düşme hattının üstüne çıkmayı başardı. Böylede devam edecekler düşüncesi içindeyim.
Trabzon İdman Ocağı biraz beklentimin altına indi. Bunda Malagurski gibi skoreri diğer arkadaşlarının destekleyememesinin rolü de büyük. Servise karşı manşet sorununu azaltabilirlerse Gizem'in pas trafiği daha iyi oyun getirir.
Düşme hattında Salihli Belediye ve İlbank yer alıyor. Ligin yeni ekibi Salihli evinde dirençli olsa da bu yeterli değil.
Henüz galibiyeti olmayan İlbank iki oyuncuyla yani ligin skorerlerinden santos ve Ezgi ile ayakta kalmaya çalışıyor. Doğal olarak bu yetmiyor...
İşte benim gözümle ilk yarının değerlendirmesi böyle...
YİNE BİR DERBİ, YİNE OLAYLAR
Pazar günü Galatasaray ile Fenerbahçe bir kez daha karşı karşıya geldiler. Her zaman olduğu gibi yine seyircilerin küfürlü tezahüratlarına, sahaya atılan yabancı maddelerde eklenince müsabaka 60 dakikalık kesintiye uğradı.
Oysa ki güzel, voleybol dolu iki set izlemiştik. Devamı da gelecekti. Ne var ki olaylar yine maçın önüne geçti. Bu karışıklığı anlatmak istemiyorum. Sadece bir daha olmamasını diliyorum...
CENGİZ TOKGÖZ'ÜN GÜZEL TEKLİFİ
Gazeteci arkadaşım Cengiz Tokgöz sitemize yazdığı yazıyla ve yazının içine koyduğu resimle Nihan'a yaptığı güzel davranışın karşılığı olarak “Fair Play” ödülü verilmesini istedi.
Gerçekten bende, hakemler soyunma odasına giderken seyircinin onlara yabancı maddeler atmamaları için Nihan'ın gösterdiği çabayı, elleriyle baş hakem Bülent Bozkurt'un başına korumaya çalışmasını çok güzel ve değerli buldum.
Tokgöz'ün bu isteğini de tüm kalbimle destekliyorum.
Aşağıdaki fotoğrafa lütfen bir daha dikkatlice bakın. Hakemin yanlış kararına kendisinin, antrenörünün, arkadaşlarının tepki göstermesine rağmen yine de Nihan'ın onu koruma çabası bence çok anlamlı. Onun için bu gerçek sporcudan sizlerde alkışı esirgemeyin ve “Fair Play” için ona destek verin.