Disiplin kayboldu
Voleybol Federasyonu, göreve başlayalı bir yılı henüz geçti. İlk icraatları, özellikle benim tek başıma üzerinde durduğum "basın tirübünü" idi. Allahları var, gelir gelmez ilk işleri basın tribünü oldu. Basın tribünü ile ilgileneceği söylenen Ali Türkir ortalarda yok. küskün Mehmet Çakmak da kayıplarda. Artık bir işe yapıştım mı bırakmadığımı bildikleri için çirkefliğimden mi ürktüler, yoksa "hakikaten basın tribünü şart" mı dediler bilemiyorum. Şimdi arkadaşlarımız orada oturuyor. Ben fotograf da çektiğim için saha kenarında, eski başkanın koyduğu ilk mektep sırasında oluyorum çoğu zaman. Antalya'daki sürekli muhalefet yapmaya çalışan bir emektarın ısrarı üzerine Başkan basın toplantısı da yaptı. Toplantıda çıkan tartışma hoş karşılanmadı. Sonra bu muhalif "Beyaz sayfa açıyorum" diyerek, tüm yazıp söylediklerini yuttu ve herkesi şaşırttı. Arkadaşları " Bugün görev verilse, daha da susar" demeye başladı. Yazık. Onca yıl emek ver. sonra da rezil-rusva ol. Ben toplantıya gitmedim. Çünkü, bana yapılan terbiyesizliği ne çiğnedim, ne de yuttum. Fatihli tarafım ağır bastı. Bu nedenle federasyonun hiçbir eyleminde yer almayacağımı deklere de ettim. Ve son olarak Ankara'da 3-5 ocak tarihlerindeki organizasyon için de " gitmeyeceğim" dedim. Çünkü, önceki organizasyon için akreditasyonumu yapan federasyon, kapris yaparak tüm voleybolla ilgilenenleri çağırdığı halde beni davet etmedi. Olabilir saygı duymak gerek.Aslında çalıştığımız kurumların yollaması gerek. Voleybola önem verilmediği için pek elamanını organizasyonlara yollamıyorlar. bu nedenle, ne kadar "Ben seyahat meraklısı değilim" diyorlarsa da, federasyonun davetlerini dört gözle bekliyorlar. Hatta bazı kulüplerimize yapışanlarımız da mevcut. Ben de gidip gitmemekte özgürüm. Ve en önemlisi de ben Cengiz Tokgöz'üm. Facebook'ta hiç tanımadığım S.P. ile T.Ö.'nün yazdığı gibi Türkiye'ye voleybolu sevdiren adam. Öteki emek veren arkadaşlarıma saygı duyuyorum. Hepsi çabalıyor. Gazete ve televizyon yönetimlerindeki antivoleybol kafaları ile savaşıyorlar adeta. Ama beni böyle tarif ettiler.
Çalışmalar yetersiz
Evet, çalışmalar yetersiz. Tribündeki seyirci daha da azaldı. Korhan Gün kardeşimiz www.voleybolx.com'da güzel bir şey yapmış. Sahadaki maç harika, tribünler bomboş. Federasyonun bu konuda bir girişimi de yok. Aksine, berbat program ile seyirciyi de kaçırıyorlar. Örneğin, Galatasaray'ın maçı var. Futbol ile aynı saate veya yakınına koyuyorlar. size soruram Galatasaraylı futbol maçına mı gider, evinde hem futbolu, hem voleybolu mu seyreder, salona mı gelir. Tek yanıt, salona gelmez. Her zaman da "Televizyonlar öyle istiyor" sızlanmasındalar. Yok öyle şey. Ben de kanal 6 'da televizyonculuk yaptım. Şansal Büyüka ve ekibi ile. O zamanın en fırtına ekibi idim. Can Tanrıyar, Murat Özarı, Gültekin Onay o tezgahtan geçtiler. Bana kimse maval okumasın. Eğer sen güçlü isen, istediğin saate koyarsın. Veya uygun bir saatte anlaşırsın. Bu konu için de sızlanmalarına rağmen arkadaşlarımız satır oynatmıyorlar, ekranda yorum yapmıyorlar. Yine basın tribünü gibi ben kavga ediyorum. Geçmişte eski başkan Hüsnü Can, biliyorsunuz profesördür. Höt hütü çok severdi. Hoca ya. Bana Yeşilyurt Kulübü'nde hafifte fırçalama ile "O kadar eleştiriyorsun. Fikstürü sana verelim, sen yap" dedi. Öyle bazı arkadaşlarım gibi üzerine de atlamam. yanıtım "Ben gazeteciyim. benim görevim değil" demiştim. Ben hiçbir federasyonun antrenör, hakem, yönetici, gözlemci, sporcu ve gazeteciyi karşısına alıp da bu fikstür konusunda görüş alışverişinde bulunduğunu görmedim. çünkü, koltuğa oturana kadar çok alçakgönüllü ve sevecen gözükenler, aniden değişiyor ve "Her şeyi ben bilirim" havasına giriyorlar. Fıkrayı bilirsiniz. Kral olmuş, babasını karşısına getirtmiş ve ona "Baba bak bana adam olamazsın demiştim, kral oldum" demiş. Babasının yanıtı bugünlerde de geçerli :" Oğlum ben sana kral olamazsın demedim. Adam olamazsın dedim."
Basın ve halkla ilişkiler
Sevsin Teleke federasyonun basın ve halkla ilişkilerinden sorumlu. Allahı var, çalışıyor. Hatta görevi olmadığı halde tribünlere çıkıp gazetelere yollamak üzere fotograf da çekiyor. Teleke'nin en büyük destekçisi fotografçı Ahmet Hopyar. İlk geldiğinden daha iyi şimdi. Bize yardımcı olan bir diğer kişi de kurumsal iletişim sorumlusu Sezgin Eren. İkisi iyi bir uyum içinde çalışıyorlar. Şikayet ettiğimiz internet sitesi yenilendi. Bazı eksikleri sonradan giderildi. Şimdi site gibi oldu. Ne ararsan var. Hakem konularında eksik var. Hakemlerin kendi siteleri yapıldı. Çok güzel. Ümit Sokullu'nun çabası ile yapılmış. Ancak, hakemlerden başkası siteye giremiyor. Bence yanlış. bazı bölümlere şifre ile girilebilmeli. Şeffaf olmalılar.
Kulüplerin diyaloğu
Kimse darılmasın. Eczacıbaşı ile Vakıfbank, basına en çok değer veren iki kulüp. Avrupa maçları öncesinde ağırlamadan tutan, set araları ve maç sonlarında bizlere ulaştırılan istatistiklere kadar her şey güzel. Hele Ayazağa'daki izzet-ikram hiçbir yerde yok. Cem Tanrıkılıcı, Cemil Ergin ve Vahide Palandöken bizleri nereye koyacaklarını bilimiyorlar. Başkan Faruk Eczacıbaşı, CEO Erdal Karamercan ve Nalan Ural hal-hatır sormadan geçmezler. Vakıfbank'ta ise Emre Ergin ağırbaşlı ve görmezlikten gelip sırtını dönmeyenlerden. Mehmet Berent Bayrakçı ve Ramazan Yıldırım da her an yanıbaşımızda. Bazı kulüplerimizin yöneticileri "Ne şeytanın yüzü, ne de arabın şekerii" kabilinden. Galatasaray'da Orkun Darnel, Fenerbahçe'de Abdullah Paşaoğlu, birgün selamsız geçmezler. Ankara'da Ahmet Kavas bizimle çok iyi diyalog kuran ender insanlardan. Anlayacağınız, camiamızın küçük bir kısmı, medeni ilişkiler içinde.
Hiç yapılmasın daha iyi
Şampiyonlar Ligi'nin reglamında var. Evsahibi kulüpler konuk yöneticiler gibi basına maçtan önce bir ağırlama yapmak zorunda. Çay, kahve, pasta, kurabiye gibi. Avrupa'da içki de var. neyse bizde böyle. Bazı kulüpler, berbat pastanelerden alınan kurabiyeleri ortaya koyuyor. birkaç plastik tabak. Orada da ısıtıcı var. Yap çayını, ye kurabiyeni. Ayıp. Hiç yapmayın daha iyi. zaten basına ayrılmış yere girip çıkmayan yok. Büfenin başına gittiğinde tabakları boş görmekten utanır solduk. bazen yabancı gazeteciler de geliyor. Rezil oluyoruz. Yine ben akıl vereyim. Burhan Felek Salonu'nda "Doping Odası" var. Ancak maç sonlarında gerekli. maçtan önce oraya koyacağını koyarsın. Orada basın mensupları rahat rahat çayını da içer, sohbetini de yapar.
İstatistikler rezalet
Sürekli söylüyorum "Biz her oyuncuyu tanımak zorunda değiliz" diye. Maç sonlarında biz basın mensuplarına gelen istatistikler, bir felaket. Bir kere maçın hakemlerinin ismi kattiyen yok. Ya yalnız isimleri olur. Ya yalnız soyadları olur. İsim-soyadı olur, bu kez en sonda bulunan bloklar çıkmamıştır. Zaman zaman takımlar kadrolarına genç oyuncuları da alıyor. Biz onları tanımıyoruz. listeye baktığında soyadları olunca, önce birbirimize "Kim bu" diye soruyoruz. Sonra araştır da araştır. İsmini vermeyeceğim. bir hatırısayılır kulübümüzün istatikçisi "Bana kimse benim isteğim dışında bir şey yaptıramaz" diye bize postasını da koydu. Oysa, federasyon istatistiklere isim-soyadı yazılacak diye uyarmıştı.
Gümüşbaş'ı kaçırdılar
Abdullah Gümüşbaş, camiamızın çok çalışan, bir o kadar da heyheyli biridir. Tam 1 yıl dayanabildi Burhan Felek Salonu'na. Yapılması gerekenler yapılmadığı için kaçıp gitti. Geçenlerde fotograf çekmek için üst kata çıktım. Yalanım varsa bir daha oraya çıkmayayım. Bir karış toz. koltuklar ve balkonlar pis mi pis. Bir Fenerbahçe maçında yaşlı bir bey ile eşi bana "Cengiz Bey lütfen yazın. Oturduğumuz yerler çok pis" demişti. İnanmadım çıkıp baktım, gerçekten pis. Salondaki personel durup dinlenmeden çalışıyor. Bilmiyorum mesaileri veriliyor mu. Sormam da. Ama sayıca az oldukları aşikar. Burhan Felek'in yanında bir de 50. Yıl Salonu (Orası Değer Eraybar olacaktı) var. Demek ki eldeki personel sayısı az. Koskoca camiada salona bir sorumlu bulunamıyor. Bulununca da eski tas eski hamam.
Ve Final
Koca bir yılı, kulüplerimiz açısından başarılı, alt kategoriler dışında milli takımlar bakımından başarısız geçirdik. Salonlar yapıldı diye her şeyi İstanbul ve Ankara'ya koyuyorlar. Öteki şehirler üvey evlat. Oysa Karadeniz'de Samsun, Trabzon, Akdeniz'de Adana, Antalya, Ege'de İzmir, Denizli, Aydın, Marmara'da Kocaeli, Çanakkale, Tekirdağ, Orta Anadolu'da Konya, Kayseri, Kastamonu, Eskişehir gibi illerimize milli maçlar yayılmalı. Ama iyi bir programla. Diyarbakır'ı siyasi nedenle katmadım. Yeni haritalar çıkıyor. Bir açıklama da yok. Henüz bizde mi, yoksa değil mi belli değil.
İyi yıllara
Yücel Aslan kardeşimiz yakalandığı hastalıktan arkadaşlarının desteği ile kurtulmaya çalışıyor. Gülnur Görgün camiayı bir araya getirdi. Umut çoğaldı. Allah sağlık versin. Sağlık her şeyin başında tabii. Özellikle Kasım ayında birçok değerli ismi kaybettik. Yaşımız ilerliyor. Daha çok kendimize bakmak zorundayız. Arkaya bakıyorum, kimse gelmiyor. Bir Murat Yücekök geldi. İnternetçiler kendi havalarında. yazılı basın büyük bir boşlukta. Yeni bir yılın eşiğindeyiz. Voleybol sevdamız. Vaz geçirmeye çalışanların olmasına karşın vazgeçemiyoruz. 2014 yılının huzurlu, mutlu ve sağlıklı geçmesini temenni ediyorum. Ve en önemlisi de ülkemin bu günlerdeki karmaşadan bir an önce çıkmasını diliyorum. Ve ben hala ÖZÜR bekliyorum. İyi seneler. 2013'ü bırak, 2014'e bak.
Not: bana buradan değil, cbtokgoz@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. CT