Aralık ayının son günlerine denk gelen yazım da, izleme şansını yakaladığım Gençler Ligi'nin kız maçlarıyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım. Bu kez yine çarşamba ve cumartesi seyrettiğim erkeklerden söz edeceğim.
Önce eski yazının giriş bölümünü buraya alayım:
“İyi düşüncelerle, hedeflerle oluşturulan ancak son 2-3 yıldır amacından uzaklaşan, gençler ligi maçlarını izledik. İki salon arasında mekik dokuyarak en azından bir fikir sahibi olmaya çalıştım. Ne yazık ki olumlu izlenimler edinemedim. Gençlerin seviyesi her geçen yıl biraz daha düşüyor.
Tabi ki çok fizikli oyuncular var. Oyun formatları da belirli düzeyde. Hemen hemen her takım iyi servis atıyor. Çoğuda dip çizgiyi hedefliyor. Sahada duruşları, yani yerleşimleri doğru, defans yapmayı seviyorlar, arka alandan sadece pasör çaprazıyla değil, 4 numaraları da atağa sokuyorlar, ortadan oynamayı biliyorlar. Yani voleybolu öğrenmişler. Ne var ki servise karşı manşetlerde ve hücumlarda çok hata yapmaları en büyük sıkıntıları. Asıl önemli eksiklikleri ise, TEKNİK İLE BECERİ.
Bunda antrenörlerin bir suçu olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hepsinin başında yıllarını bu işe adamış arkadaşlarımız var. Ancak bu sorunda ortada. Eskiden genç maçlarını izlediğimde, çatır çatır voleybol heyecanı yaşardık. Şimdi sporcularda, ailelerin yapısından kaynaklanan bir kırılganlık, çekingenlik göze çarpıyor. “1995 ve daha küçük doğumluların oluşturduğu bu gençlerden sen fazla şeyler bekliyorsun” diyenlerinizin olduğunu duyar gibiyim. Belki de haklısınız. İleride bir bölümünün iyi ve önemli oyuncular olacaklarını biliyorum. Ne var ki şu andaki görünümleri; A takım kadrosunda bile yer bulan bu gençlerin yollarının daha çok uzun olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Başkent de oynanan erkek maçlarını seyretmediğim için bir yorum yapmam şu anda olası değil. Yine de seviyelerinin kızlardan daha ileride olduklarına inanıyorum.
Her şeye karşın, bazı sporcuların fizikleriyle, bazılarının oyundaki duruşlarıyla, bir bölümünün voleybolun temel hareketlerini yaparken gösterdikleri çabayla beğeni topladıklarını belirtmem gerekiyor. 2 gün izleyerek sporcular arasında bir seçim yapmak pek gerçekçi durmasa da, ben yine de gözüme çarpanlara değinmek istiyorum.”
Yukarıda kızlar için kullandığım bu cümleler erkekler içinde aynen geçerli. Sadece o gün
“Başkent de oynanan erkek maçlarını seyretmediğim için bir yorum yapmam şu anda olası değil. Yine de seviyelerinin kızlardan daha ileride olduklarına inanıyorum. “ demiştim. İşte burada yanılmışım. Yani kızlara haksızlık yapmışım. Gördüğüm kadarıyla erkeklerin seviyesi kızların atında kaldı. Üstelikte kızlarda yaş olarak en son 1995'liler oynarken, hemde bunların sayıları çok azken, erkeklerde üst sınır 1994 idi. Ve takımların kadrolarında ağırlıklı olarak 94-95 doğumlular vardı. Bu yıllarda bir yaşın bile çok şey ifade ettiğini düşününce farkın kızların lehine olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
Takımlara geçmeden önce, yukarıda değindiğim “2 gün izleyerek sporcular arasında bir seçim yapmak pek gerçekçi durmasa da” cümlesini tekrar edeyim. Çünkü gerçekten bazı şeyler gözden kaçıyor. Bu durumda da insan ister istemez yanlış değerlendirme yapabiliyor. Öte yandan üst sıralar için oynayan ekiplerin antrenörleri kolay yeneceklerini düşündükleri bazı rakipler karşısında aslarından çok yedeklerini saha sürdüler. Bu da bir başka yanılma nedeni olabilir. Bu cümleler ışığında gözüme çarpanları sıralayayım:
Arkas: Dengeli bir takım. Muzaffer'in pasları iyi, arkadaşlarını rakip ile ilgili sürekli uyarıyor. Bloğa çıkarken dizlerini çok kırıyor, kollarını da iyice aşağıda tutuyor. Bu şekilde daha çok sıçradığını düşünüyor. Bu seviyelerde fazla fark etmiyor ama yukarıda sıkıntı olur. 4'den oynayan İsmail fizik eksikliğini çok zıplayarak kapatıyor. İyi de iş yapıyor. Ben onu Fenerbahçe de oynayan Turgay'a çok benzettim. Ekibin komutanı Yiğit, servise karşı manşetlerde zaman zaman aksasa da, hücumda etkili. Pasör çaprazı Hamit Yüksel ataklarda iyi ancak fizik olarak kısa. Orta oyuncu Batuhan da iyi.
Galatasaray: İyi takım. Tüm oyuncuları birbirine yakın. Çoğunun ikinci ligde kiralık olarak birlikte mücadele etmeleri gelişmelerine yardımcı olmuş. En çok dikkat çekenler tabi ki diğer ekiplerde olduğu gibi A takım kadrosunda olanlar. Servisi, hücumu, voleybol bilgisiyle Yasin Aydın'ı, akıllı paslarıyla, tercihlerindeki doğrularla, özellikle her yere atabildiği taktik servislerle, pas atmadan önce karşı sahaya bakmak gibi önemli bir ayrıntıya sahip olmasıyla Boğaçhan, Güzel fiziğiyle, iyi hücumuyla, toplara çabuk girişiyle Emincan'ı, libero Onurcan'ı iyi buldum.
Ziraat Bankası: İyi bir ekip olmuşlar. Köşe oyuncuları, ortalardan daha uzun. Pasör çaprazı Vahit Emre, fizik olarak da oyun olarak da iyi, ortadan da oynayabiliyor. Çankaya Belediyesi'nde kiralık olarak görev yapması artısı. Ancak 2'den çapraz girişi, çapraz ağırlıklı hücum yapmasına yol açıyor. Bu nedenle girişini çeşitlemeli. Alphan; “takımın baba oyuncusu” deriz ya, öyle bir görüntüsü var. Arkadaşlarını yönetiyor. Hücumda etkili. Gerçi Galatasaray ile oynadıkları kritik maçta pek ortalarda görünmedi ama yine de bana göre iyi oyuncu (eski voleybolcu- antrenör Ayhan Yavaş'ın oğlu). PTT de libero olarak oynayan Mahircan göze çarpmıyor ama “takımın askeri” tabir ettiğimiz yapıda ve faydalı . Ziraat farklı pas atan iki pasöre sahip. Tuğberk; smaçörleri çabuk atağa sokmak için köşelere topları biraz fazla yatırırken, Selim, yanınındakileri kullanmayı seviyor. Özelikle o oynadığında orta oyuncular daha çok topla buluşuyorlar. Eski voleybolcu Murat Yedidağ'ın oğlu Muratcan da hücumda iyi, ancak servise karşı manşette sıkıntılı. Öte yandan Mahircan ile Ali Burak'ın babaları da hakem.
Fenerbahçe: Diğer takımlara oranla yaşları daha küçük bir oyuncu grubuyla mücadele ettiler. Fizikleri iyi. İnişli- çıkışlı grafikleri ilginç sonuçlara yol açıyor. 4'de görev yapan Mert, ekibin sayı yükünü sırtlıyor. atakları sert. Çapraz ağırlıklı hücum yapıyor. Manşete düzgün. Batı'nın (eski voleybolcu Hakan Kayhan'ın oğlu) tekniği iyi, servise karşı manşeti iyi. Akıllı ama hücumda sadece teknik vuruşlarla sayı alınmaz. Biraz da toplara sert vurmak gerekiyor. Orta oyuncu Oğuzhan ile Bertuğ'un fizikleri de, oyunları iyi (gerçi Bertuğ Halkbank karşılaşmasında beklenenden uzaktı). Buğra görev yüklendiği anlarda iyi işler yaptı. Antrenör Tunç Tuncel'in en çok libero olarak görev yapan oğlu Fırat'a kızdığını da not olarak düşelim.
Halkbank: Pasör Çağatay arkadaşlarını iyi kullanıyor. 4'de görev yapan Yasin ve Sencer takımı sırtlıyorlar. Servise karşı manşetleri de, hücumları da iyi. Pasör çaprazı Abdullah'ı, libero Mert'i de beğendim.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi: Eskiye oranla güç kaybetmişler. Yeni jenerasyonun yolu uzun. Pasör çaprazı Alper arkadaşlarından bir adım önde.
Maliye Milli Piyango: Dengeli bir takım. Fizikli oyunculara sahipler. Hasan Hüseyin takımın en etkili ismi. Pasör çaprazı Tolgacan, ortadan oynayan Denizhan iyiler, teknik olarak gelişmeye ihtiyaçları var.
Çankaya Belediyesi: Sakatlığın kurbanı oldu. İyi oyuncuları Cansın'ın yokluğu onları çok etkiledi. Berke Can'ı da. Çünkü pasör olmasına karşın köşeden oynamak zorunda kaldı. Abdülkadir ile libero Umut da göze çarptı.
Diğer belediye takımları; Konak (iyi taktik servisler attılar Uğurcan göze battı), Tokat, İnegöl ve Gümüşhane Torul Gençlik fizik ve teknik olarak rakiplerinden biraz geride kaldılar.
Gençlerle ilgili son söz: İlginçtir; oyuncular voleybolun teknik özelliklerini çözememelerine karşın, perdeleme yapmayı öğrenmişler ve uygulamaya da çalışıyorlar!!! Bunda antrenörlerin maç kazanmak için rakibi bozma istekleri kadar, hakemlerinde bu davranışa seyirci kalmalarından kaynaklanıyor. Çünkü A takımlara uyarı yapmaz ve cezalandırmazsan alttakilerde onları örnek alırlar...
Alınan puanların yüzde onunun A takımlara ekleneceği 2 etaplı karşılaşmalar sonunda ilk 3 sıra şöyle oluştu:
Kızlarda; 1. Galatasaray, 2. Vakıfbank, 3. Yeşilyurt.
Erkeklerde; 1. Arkas, 2. Galatasaray, 3. Ziraat Bankası.
KUPA VE LİG
Bir tarafta Avrupa Kupaları, bir tarafta Acıbadem Voleybol Ligleri'nin yoğunluğu derken araya bayanların Teledünya Süper Kupa karşılaşmalarının çeyrek final ilk maçları girdi. Favorilerin rövanş için avantaj elde ettiği müsabakalar sonrası gözler haftanın en kritik mücadelesine çevrildi.
Fenerbahçe'ye yenilerek 73 maçlık yenilmezlik rekorunu kaybeden Vakıfbank, Eczacıbaşı VitrA ile kozunu paylaştı.
Kafalar hafta arasında oynanacak Şampiyonlar Ligi 6'lı Play- Off karşılaşmalarında olsa gerek, iki takımda heyecanı yüksek ama beklenen güzel voleybolun uzağında bir mücadele verdiler. Zaten, müsabakanın 2-0 dan 2-2'ye gelmesi de bunu biraz anlaşılır kılıyor.
Gözde'nin sakatlığı nedeniyle forma giymediği karşılaşmayı sonunda 3-2 kazanan sarı- siyahlılar, hem Fenerbahçe yenilgisinin moralsizliğini aşmış oldular. Hem de gençlerden gelen 3 puan ile birlikte liderliği tekrar ele geçirdiler.
Maçın geneline bakarsak; Sarı- Lacivertliler karşısında servise karşı manşetlerde aksayan, ortaları kullanamayan Vakıfbank, bu kez ayni hataya düşmedi. Daha iyi manşet aldı, pasör Naz, orta oyuncuları toplarla daha kolay buluşturdu (Fürst'e 18, Bahar'a 9 pas), bu tür maçlar için az rastlanır bir blok duvarı kurdu (24 sayı. Fürst 9, Bahar 6, Costagrande 4, Brakocevic- Güldeniz 2, Naz 1) ve sonuçta bunların semeresini kazanarak gördü.
Eczacıbaşı VitrA, Fenerbahçe'nin yaptığı gibi, köşe oyuncuları ve libero Gizem'i hataya zorlayıp, hücumdan düşünmek için servislerini onlarla buluşturdu ama yumuşak servisler özellikle Costagrande'yi etkilemedi, ayrıca Gizem 1'e geldiğinde, ona yönlendiler, ancak servisleri çaprazdan, yani 1'den 1'e kullanmak yerine, hep 6'dan attılar. Karşısından gelen topları Gizem fazla hareket etmeden oyuna soktu, bu hatayı azaltırken, Naz arkasında kalmayan topları daha kolay yönlendirdi. Asuman'ın servislerinin etkili olması birazda bundandı. Çünkü Asuman defans yaptığı yere çabuk girebilmek için servislerini 1'den attı. Bu çapraza giden servisler Gizem'i zaman zaman zorladı. 3. sette 20-18 den sayıların 20-22'ye gelişinde de bu vardı. Teknik kadro bunu göremedi.
Öte yandan turuncu- beyazlılar libero Gülden dışında (21 kez topla buluştu, direk hata yapmadı, yüzdesi 52. İyi manşet yüzdesi de ayni %52), servise karşı manşetlerde çok zorlandılar (93 serviste 4 direk hata, yüzdesi 37, iyi manşet % 29). Bu sıkıntının devamında da atakların bloklarda erimesi maçı almalarını engelleyen en büyük etken olarak göze çarptı.
İşi fazla uzatmadan 2 notla bitireyim: Eczacıbaşı VitrA maça Senna 1, Maja Poljak 2, Asuman 3, Esra 4'de başladı. Senna'nın manşetinin sıkıntıları biliniyor. Birde rakibin en iyi hücum ve blok turunda (Naz serviste, Costagrande 2, Bahar 3, Brakocevic 4) pasörü önde başlatarak ikili hücum turunda kalmak, Esra'nın karşısına Bahar- Brakocevic ikilisinin gelmesini sağlamakla teknik kadronun neyi hesapladığını pek anlayamadık. Böyle olunca Asuman servise gelene kadar sayılar
8-3 oldu. Bir daha da bu fark kapanmadı. Sonra mı? Diğer setlerin hepsinde Asuman 6'da başladı.
Fenerbahçe maçında, Vakıfbank antrenörü Guidetti'nin tanıtım kartını boynuna takmadığı için uyarılmasına gösterdiği tepkiyi ve 1. setten sonra da hiç takmadığını yazmıştım. Bu maçta da değişen bir şey olmadı. Rakip antrenörler ve Guidetti'nin yardımcıları buna uyarken, onun neden takmadığını doğrusu çok merak ediyorum. Sahanın çok uzağında, basın tribününde oturan bizler bile tanıtım kartı takmaya mecbur tutulduğumuza göre, bu ayrıcalığı biri açıklayabilir mi? Bunun sorumlusu kim? Hakem mi, gözlemci mi? Başka biri mi?
Vakıfbank dan söz açılmışken, spor adına attıkları çok önemli bir adımı da yazmam gerekiyor. O da Üsküdar'ın Bağlarbaşı semtinde yapılacak olan çok amaçlı spor tesisi. İçinde yok yok.
28 yıldır Türk voleybolunun en büyük destekçilerinden olan Vakıfbank'ın 25 yıllık kullanım hakkına sahip olacağı “Spor Sarayı” adını verdikleri tesis, 40 milyon TL’nin üzerinde maliyetle gerçekleşecek. Dünya voleybol standartlarında inşa edilecek spor salonu 2500 kişilik kapasiteye sahip olacak. Ayrıca tesisin içinde 2 tane voleybol salonu, çok amaçlı spor salonları, 6 kulvarlı yarı olimpik yüzme havuzu, jimnastik salonu, kamp merkezi, serbest spor alanlarında çeşitli sporları ve aktiviteleri içeren salonlarda yer alacak. 2016 yılında hizmete girecek tesisin en güzel yönü; herkese açık olması.
Erkekler liginde İstanbul Büyükşehir Belediyesi, iyi oyununu Arkas karşısında da sürdürerek hemde İzmir de rakibini set vermeden yendi. Hatırlanacağı gibi Belediye Ankara da Halkbank'ı da dize getirmeyi başarmıştı. Nedim Özbey'in ekibi, zirve yarışının bu iki takımından sonra bakalım hafta sonu bir diğer şampiyonluk adayı Fenerbahçe Grundig karşısında ne yapacak? O günü merakla bekliyorum.