Yıllar, aylar, günler hızla akıp gidiyor. Ekim ayında başlayan Acıbadem Voleybol Ligleri bitti ve Halkbank ile Vakıfbank mutlu sona ulaştılar. Bayanlarda ve erkeklerde Play- Off Final maçlarının detaylarını, ligde takım sayısının artmasıyla ilgili görüşümü yazının ikinci bölümünde sizlerle paylaşacağım.
Bu karşılaşmaların detaylarını geçmeden önce, geçtiğimiz hafta sonu şimdi aramızda olmayan “Değer Ağabey” i Voleybol Antrenörleri Derneği'nin organize ettiği (Aritun Hançer ile Jeyan Erben'in özel çabalarıyla), her yıl daha da azalan katılımla mezarı başında bir kez daha andık. Yapılan törende doğal olarak hep O'nunla yaşadığımız ilginç, hepimizi gülümseten olayları anımsadık ve hayatımızda ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu, “voleybol” gibi kaliteli bir camianın içine girmemizin yolunu açtığını hatırlayıp bir kez daha teşekkür ettik.
İzninizle, Değer Ağabey'i kaybettiğimiz günlerde Cumhuriyet Gazetesi'nin spor ekinde, daha sonra da Manşet Dergisi'nde çıkan yazımın büyük bir bölümünü buraya alarak O'nu sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
“DEĞER AĞBİ
Geçtiğimiz hafta salı günü acı bir haber hızla yayılmaya başladı. Bizlerin “Değer Ağbisi”, voleybolu ucundan tutanların, daha doğrusu içinde olmayıp da bilenlerin “Değer Eraybar”ı artık aramızda yoktu. Perşembe günü tüm sevenleriyle Teşvikiye Cami de buluşup, Galatasaray da oynadığı dönemlerde hayranlıkla izlediğimiz, voleybol bilgisiyle, neşesiyle, bitmez tükenmez fıkralarıyla, tartışmasız bu branşın en önemli, en renkli ismi ve herkesle bir anısı olan “Değer” li ağabeyimizi son yolculuğuna uğurladık.
“Değer Ağbi” yi birkaç cümleye sığdırmak, kısa bir yazı ile anlatmak gerçekten çok zor. Hele benim için daha da zor. Çünkü yaşamımın her anında O’na yakın olan bir kişiydim. 1960' lı yılların başında Maltepe de yazlık sahalarda voleybol oynamaya çalıştığımız, bizden büyüklerin kendi aralarında yaptıkları 3’er, 4’er kişilik maçlarda bir eksik olduğunda “Gel şu köşede dur, top gelince de vur” dedikleri, bazen de yorulduklarında “Bu servisi sen at” diye bize paye verdikleri bir dönemde “Değer Ağbi” yi tanıdım. Voleybolu iyi bilen Aral, Birsin, Yağmur, Alp ağabeylerimiz ve Atakan, Hüsnü gibi yaşı bize yakın büyüklerle birlikte açık alanda oynanacak bir maç için Pendik’e gittik. Henüz ağabeylerimizin arasında yer alacak kadar iyi olmadığımız için karşılaşma öncesi, Kazım (eski voleybolcu- hakem, şu anda Merkez Hakem Komitesi İstanbul Üyesi Kazım Güleken) ile birbirimize pas atıp smaç vurarak vakit geçiriyorduk ki, yanımıza bizim yaşımızda biri geldi. “Ağabeyim sizi çağırıyor” dedi. Bir suçlu gibi bizimle konuşanın peşine takılıp az ileride arabanın yanında duran 3-4 kişinin yanına gittik. İçlerinden zayıf olanı, sert bir ses tonuyla, “Bir kulüpte oynuyor musunuz?” diye sordu. Biz şaşırmış bir halde ve zor duyulur bir sesle “Hayır” dedik. “O zaman en kısa zamanda arkamızdaki bu eve 6 resim ve nüfus cüzdanlarınızı getirin ve kardeşim Saffet’e verin.” Dedi. İşte o gün biz Türk Voleybolu’nun tartışmasız en büyük ismi “Değer Eraybar” ve “Baba Oral” (Oral Yılmaz) ile tanıştık. 10 gün sonra Galatasaray Kulübünde voleybol antrenmanlarına başladığım zaman başımızda antrenör olarak “Değer Ağbi” vardı. O gün tanıştığımız Saffet de artık takım arkadaşımız ve kaptanımızdı. Voleybolla ilgili ilk ciddi bilgilerimi bu “Değer”li ağabeyimizden aldım. O gün Pendik de başlayan ilişkimiz hiç bitmedi. Her zaman birlikte olduk. Oyunculuk dönemini geride bırakıp antrenörlük yapmaya başladığımda onun bizlere verdiği bilgilerle, antrenman şekilleriyle yola çıktım. Yardımını hiçbir zaman esirgemedi. Sıkıştığımda hep elini uzattı. Bu arada gazeteciliğe başladığım yıllarda da voleybolda ki en büyük kaynağımdı. Ulusal Takımı çalıştırdığı dönemlerde röportajlarımın en renkli kişisi daima “O” olurdu.
Voleybol oynadığı dönemlerde en çok Ulusal formayı giyen “Bay voleybol” lakabı takılan “Değer Ağbi” için “Yer çekinime karşı koyan adam” denirdi. Gerçekten de smaç vurmak için yükseldiğinde seyredenleri şaşırtırdı. Ama bizleri en çok şaşırtan ve ondan sık sık yapmasını isteğimiz bir hareketi vardı ki görmeyenlere anlatması da, inandırması da çok zor. Basketbol potasının altına doğru yürür, birkaç adım kala birden hızlanır, bir ayağı aşağıda, diğer ayağını yukarıya doğru açar (Geniş bir < sembolü gibi) ve birden yukarıdaki ayağına bir hamle daha yaptırır, ayakkabısının ucuyla potanın çemberine vurur, sonra da iki ayağının üstüne düşüp yürür, bir taraftan da bizlere bakıp gülümserdi. Şimdi bunu yapabilen çıkar mı? Bilemiyorum ama o zamanlar bu hareketini ilk görenler önce potanın normalden alçak olduğuna inanır, tıpkı bizim ilk kez bu olaya şahit olduğumuzda yaptığımız gibi, çemberin yüksekliğini ölçmeye çalışırlardı.
İlişkimiz hiç kesilmedi. Yıllar sonra Arçelik de, o danışman, ben antrenör olarak birlikte çalışma şansını da yakaladım. Bilgileriyle bize yön verirken, esprileriyle, anlattığı fıkralarla çok keyifli anlar geçirmemizi sağlardı. Kaşar peyniri ekmekten oluşan öğle yemeğini bizimle paylaşmaktan zevk duyardı.
Basın toplantılarının, kulüp açılışlarının en son konuşmasını “Şişman kadın çıkmadan opera bitmez” diyerek daima “O” yapar, espriyle karışık yol gösterirdi. Kısıtlı olanaklarına karşın mutlaka küçük hediyeler verirdi.
Ameliyat olduğu günlerde ilk takım arkadaşlarımdan Pendikli Haydar ile O’nu ziyarete gittik. Yine her zamanki ayni neşeli, hareketli insan karşımızda duruyordu. Sanki hiç ameliyat olmamış gibiydi. Birkaç gün içinde yattığı tüm kattaki doktorlarla, hemşirelerle, hasta ve yakınlarıyla sanki yıllardır berabermiş gibi konuşamamasına karşın dost olmuştu bile. Sonra sık sık evinde ziyaret ettik. Ayağında şortu, başında şapkası güleç yüzüyle salonda dolaşan, işaretlerle, bazen de yazarak bizlerle sohbet eden, internet sitesine yazdığı yazılarını bana okutup fikrimi soran “Değer Ağbi”, bu yazıyı yazarken bile sanki karşımda bana muzip muzip gülüp, “Önce sporcum oldun, sonra gazeteci olarak hep peşimdeydin. ayni kulüpte birlikte çalıştık, her karşılaştığımızda voleybolu masaya yatırdık, bu arada gazetelere son yazımı Cumhuriyet Spor ekinde bana sen yazdırdın, şimdi ise benim için ayni sütuna bir yazı yazmaya çalışıyorsun, gördüğün gibi ilk tanıştığımızdan bu güne kadar benden hiçbir zaman kurtulamadın” dediğini duyar gibiyim.
Son kez hastaneye gitmeden 2 gün önce evinde ziyaret ettiğimizde, hastalığın bir hayli ilerlemiş olmasına karşın işaretle, zaman zamanda yazarak o kısacık anlara ne çok şeyler sığdırmıştın.
Eh be “Değer Ağbi”, büyüğünden, küçüğüne herkesle bir şey paylaştığın bizleri bırakıp gitmenin zamanı mıydı? Üstelikte bize Beşiktaş Televizyonunda Enver Bağlarbaşı ile her hafta yaptığımız voleybol programı “Libero” ya katılacağına söz vermiştin. İyi olduğun dönemlerde her davetimizi “Şimdi sırası değil” diye erteledin. Ameliyattan sonra da “İyileşeyim, geleceğim” demiştin. Hani programda, eskileri konuşup nostalji yapacak, voleybolun daha iyiye gitmesi için görüşlerini alacak, deneyimlerini paylaşacaktık.
Gerçekten olmadı “Değer Ağbi ”.
VE MAÇLAR
Son 2 hafta gündem, doğal olarak gerek erkekler, gerekse bayanlarda final serileriydi. Sonunda 18 yıl sonra Halkbank, 6. kez kürsünün en üst basamağına çıkmayı başardı. Bayanlar da ise Vakıfbank 8. kez mutlu sona ulaştı.
Bayanların yoğun final maçları trafiğine boğulunca, geçen bir haftalık zaman dilimi bile insana çok uzun geliyor. Halbuki Halkbank şampiyonluğunu ilan edeli daha 6 gün oldu. Neredeyse unuttuk bile. Onun için erkeklere de kısaca değinmek istiyorum.
Erkeklerde beklentilerimin ötesinde bir final serisi izledik. İstanbul- Ankara- İstanbul trafiğinde ki müsabakalar voleybol kalitesi ve heyecan olarak umduğumuzu getirmedi. Halbuki bu iki takım arasında oynanan Acıbadem Voleybol Ligi'nin ilk devresindeki karşılaşma, İzmir de yapılan Teledünya Süper Kupa mücadelesi unutulmaz maçlar arasında yerini almıştı.
Yorgunluk mu? Bıkkınlık mı? Kafaları karıştıran transfer dedikoduları mı? Etken oldu bilemiyorum ama ben keyif almadım. Televizyondan seyredip yazmayı sevmediğim için Başkent' deki müsabakaların fazla detayına giremiyorum. Ancak İstanbul da izlediğim serinin 4. maçıyla ilgili bir şeylere değinebilirim. Gerçi bu mücadelede kalite olarak diğerlerinden farklı değildi. Ne var ki ikinci setin sonunda ki bir hakem kararının getirdiği gerginlik, Fenerbahçe Grundig'in tepki göstererek seremoniye çıkmaması, yani müsabakanın önüne geçen bu olaya bakmak için biraz anlatma zorunluluğu doğmuş oldu.
4. KARŞILAŞMA
Seride 2-1 öne geçen Halkbank'ın salı günü kazanması halinde şampiyonluğunu ilan edecek olması maçın önemini fazlasıyla artırmıştı. Müsabaka başladığında yanıldığımızı anladık. Daha iyi bir kadroya sahip olan Ankara ekibi maçı çok istediğini belli eden bir görüntü çizerken bu hızla ilk seti de 11-25 aldı.
Bu farklı biten seti telafi etmek için sarı- lacivertliler oyuna asılmaya başladılar. Böyle olunca da başa baş bir mücadele ortaya çıktı. Belki de final serisinin en güzel ve heyecanı yüksek seti buydu. Nefeslerin tutulduğu bu bölümlerde Marshall'in atağıyla sayılar 27-27 oldu. Arslan servisi kaçırdı: 27-28. Servisi Halkbank kullandı. Arslan pası arka alandaki Fonteles'e attı. Onun hücumu, bu arada filenin aşağı inmesi derken, karşılaşmanın baş hakemi Erdal Akıncı, Fonteles'in atak yaparken 3 metre çizgisine bastığı gerekçesiyle düdüğünü çalıp sayıyı Ankara ekibine verdi: 27-29.
Bu karar, maçın başından bu yana gergin olan sarı- lacivertli oyuncuların büyük tepkisine neden oldu. Bu arada başta Başkan Aziz Yıldırım ve Mahmut Uslu olmak, tribündeki diğer yöneticileri, seyircileri de ayağa kaldırdı. Karar değişmedi ve seti alan Halkbank 0-2 öne geçti.
Bu arada maçı televizyondan anlatan ve yorumlayan arkadaşlarımız, görüntülerin tekrarında Fonteles'in çizgiye basmadığını söylediler. Art niyetli olmadığını bildiğimiz, bu tür bir çok müsabakayı başarıyla yönettiğini gördüğümüz hakem Erdal Akıncı'nın bu hatalı düdüğü, Fenerbahçe Grundig'li oyuncuları iyice ateşlemiş olacak ki fırtına gibi bir 3. set oynayarak 25-15 ile skoru 2-1 yaptılar.
Ama yukarıda belirttiğim gibi karşılaşmayı daha çok isteyen Halkbank, az hatalı oyunuyla seti 20-25, maçı da 1-3 alarak 18 yıl sonra tekrar mutlu sona ulaştı. Fenerbahçe ise seremoniye çıkmadı. Bir gün sonra da yönetim kurulu üyesi, voleybol şubesi sorumlusu Hakan Dinçay, sarı- lacivertlilerin erkeklerde küçülme kararı aldıklarını, yatırımın bayanlara yapılacağını açıkladı.
BAYANLAR FİNAL SERİSİ
Aslında bu yazının geçen hafta yayınlanması gerekiyordu. Şampiyonların belli olmasını bekleyince doğal olarak gecikti. Onun için İzmir de Teledünya Süper Kupası sonrası yaptığım gibi yine bir günlük gibi maç maç görüşlerimi sizlere yansıtacağım. Çünkü Vakıfbank ile Fenerbahçe'nin kozlarını paylaştığı her müsabakada farklı görüntüler yaşadık. Böylece serideki karşılaşmaları bir kez daha hatırlamış olacaksınız...
İLK MAÇ
İlk müsabaka umulanın ötesinde durgun, hataların çok öne çıktığı bir mücadele oldu. Bunu biraz da sakatlık belasına bağlayıp teselli bulmaya çalışabiliriz ama yine de dolu dolu bir kapışma olmadı.
Gerçi Vakıfbank'ın çıkışınında bunda etkisi vardı. Yarı Finalde Galatasaray Daikin karşısında ki durgunluktan sıyrılmışlardı. Yani eski tempolarına yaklaşmışlardı. Brakovic, her ne kadar eskisi gibi net top öldüremese de, yine katkı yapmaya başlayınca işler yoluna girdi (Sırp oyuncu omuzundan sakatlandıktan sonra vuruş sitilini değiştirdi. Eskiden topu önüne alır, belini, omuzunu da kullanarak yüklenirdi. Şimdi topun altına girip, omuzuna yüklenmeden, sadece kolunu belirli bir noktaya kadar getirip vuruş yapıyor. Bu da topa sert vurmasını engelliyor. O nedenle son maçlarda sarı- siyahlılar hücumda eksik kalıyor, top öldürmekte zorlanıyorlardı. Şimdi tam olmasa da Brakocevic'in dönüşüyle bu sıkıntıyı azalttılar). Naz'ın zaman zaman ortaya çıkan belindeki spazm sorununun azalması da Vakıfbank'ın artısı oldu (gerçi pas atarken istediği gibi topu yönlendiremediği için bazen parmak faulü, bazende smaçörleri hücumda zorlayan toplar attı). Ayrıca hücumda eskiye oranla eksik kalsalar da Gözde- Costagrande- libero Gizem Örge üçlüsünün servise karşı manşetlerde ki ve defansta ki iyi işleri takımın temposunu yükselti.
Öte yandan taktiksel olarak iyi hazırlanmaları, özellikle servisleri yumuşak olsa da hedef seçilen oyuncularla buluşması kontrolün ellerinde olmasını sağladı. Böyle olunca da Kim ile Seda'ya 24'er servis attılar. Bu buluşmalarda Koreli 2 direk hata yaptı. İyi manşet yüzdesi 38. Seda'nın ise 3 direk hatası var. İyi manşet yüzdesi 46.
Bu servis bombardımanı yüzünden iki oyuncuda hücumda eksik kaldılar, yani beklenen performanslarını gösteremediler. Takımın her maçta spor yükünü çeken Kim, 33 atakta sadece 6 sayı üretebildi. Yüzdesi 18. Seda da, 18 hücum yaptı 6 sayı aldı. % 33.
Fenerbahçe'nin özellikle ilk karşılaşmada bu kadar etkisiz kalmasının tek nedeni olarak bir çok kişi gibi ben de Garay'ın sakatlığı nedeniyle oynamamasına bağladık. Bu eksiklik takımın tüm oyun düzenini bozdu. Eczacıbaşı VitrA müsabakalarının yıldız oyuncusu Christina Bauer'in de kaybolmasını yol açtı.
Bu arada antrenöre de değinmekte yarar var. Garay'ın sakatlığı her şeyi alt üst etti. Tamam da; bir teknik adam uzun bir sezonda böyle bir sıkıntı olabileceğini ön görüp neden bir “B Planı” hazırlamaz. İşler kötü giderken Elif Başaran'ın hiç oyuna girmemesi normal mi?
3. sette ikinci molanın ancak 22-15 de alınması ne ifade ediyor? (2.-3. maçlarda yaptığı uygulamayı daha sonra yazacağım).
Yapılan hataları görmek istemeyenler, İtalyan antrenörleri eleştiriyorum diye bana kızıyorlar. Peki bende yeri gelmişken sorayım, yukarıda örneklediğim şeyleri bir Türk Antrenör yapsaydı ne tepki verirdiniz?
Yanlış anlaşılmasın konu sadece Abbondanza değil. Diğerlerinin yaptıklarını da zaman zaman yazıyorum. Ama kimse üstüne almıyor. Yakın tarihli bir küçük örnek daha vereyim.
Galatasaray'ın Vakıfbank'ı 3-0 yendiği maçın ilk seti, sayılar 24-14 sarı- kırmızılılar lehine. Vakıfbank topu öldürdü: 24-15 oldu. Guidetti, Güldeniz'i servise aldı!!! Güldeniz kaçırdı set 25-15 bitti. Bu hamle sizce ne ifade ediyor? Güldeniz smaç servis atan bir oyuncu olsa, hadi “göle maya çalmaya çalıştı diyeceğim”. O da değil. Bu sayıda servise giren Güldeniz sizce ne düşünür? Ya Guidetti ne düşündü dersiniz? Geçelim...
SERİNİN İKİNCİ MAÇI
İkinci maçta topun oyunda kalma sürelerinin artmasıyla salonu güzel bir heyecan sardı ama yapılan çokça hatalar kaliteyi azalttı. Düz bir voleybol ortaya çıktı. Spazm, ilk karşılaşmada olduğu gibi Naz'ın rahat oyun kurmasını engelleyince tercihlerde zaman zaman yanlışlıklar oldu. Bazen smaçörleri zora sokan paslar gitti. Bu da Vakıf'ın ilk maçta ki temposuna ulaşmasını engelledi. Costagrande durdu. Orta oyuncular top alamadılar (5 sette toplam 17 pas. Fürst 10, Bahar 7). Christiane Fürst 2'ye dolaştığı için fazla sıkıntı yaşamadı gibi görünse de Bahar oyundan düştü. Bu da tüm hücumların köşelere yıkılmasına yol açtı. Gözde 52, üç set oynayan Costagrande 23, 1.5 set görev yapan Güldeniz 14 top aldılar. Brakocevic ise 59 kez topla buluştu, gerçi bunların bir bölümünün de geriden yani 6'dan yapılan atak olduğunu not olarak düşeyim. Bu sıkıntıya birde toplam 34 hatayı ilave edersek Vakıfbank'ın durgunluğu iyi anlaşılır.
Fenerbahçe'ye gelince; Elif'in dizindeki ağrı onu oyun dışında bırakınca, Fenerbahçe'nin doğal olarak oyun kurgusu da değişti. Elif'in yerine Alisha görev yüklendi. Bu Elif'in paslarına alışmış oyuncuları zaman zaman sıkıntıya soktu. Hele ortadan oynamayı sevmeyen Amerikalı pasör (5 sette Eda'ya 12 -bunun hemen hemen hepsi 2'ye tek ayağa atılan paslardı. Gökçen'e 1, yazıyla da vereyim ki “bir” yanındaki rakam unutuldu denmesin. Böyle olunca Vakıfbank gibi sarı- lacivertliler de tüm oyunu köşelere yıktılar. Aneta 68, Kim 67, Seda da 31 kez topla buluştular.
Adresi belli pasların ve hücumların, ayrıca çokça atılan plaselerin defanstan çıkmasıyla topun oyunda fazla kalmasını sağladı. Bu da heyecanı ve seyir zevkini artırdı. İzleyenler mutlu oldu ama voleybolun kalitesini arayanlar bu çekişmeden hoşnut olmadılar. Tabi ki bu bir tercih meselesi. İki yönün de sahnelenmesini şüphesiz ki daha güzel. Ancak ben hataların fazlalığına karşın topun gidip- gelmesinden hoşlanıyorum. Çünkü seyredenler maçın içinde daha çok kalıyorlar. Karşılaşmanın çok güzel olduğunu düşünüp yenilseler de oyuncuları alkışlıyorlar, onları teselli ediyorlar, bunun bir oyun olduğunu düşünüp evlerine mutlu dönüyorlar.
Doğal olarak yaşam ve ortam koşulları nedeniyle günlerini sıkıntıyla geçiren bu insanların kısa da olsa oyunun ritmine kendilerini kaptırıp, eğleniyor olmaları da bir anlamda voleybolumuza olan ilgiyi de artırıyor. Bu da olayın bir başka güzel ve olumlu tarafı.
Maça dönersek; ilk sete iyi başlayan Fenerbahçe 4-0, 8-2, 16-12, 18-13'e kadar rahat geldi. Vakıfbank aradaki sayı farkını 1' e kadar düşürdü. Naz'ın kaçan servisi 19-17. Eda'nın Costagrande ile buluşan servisi direk sayı: 20-17. Eda'nın ikinci servisi, Naz'dan 2'ye kötü pas, Gözde'nin zorlukla iki elle içeri atmaya çalıştığı top antene çarptı: 21-17. Tam set koptu diye düşünüyorduk ki, sarı- siyahlılar Gözde'nin servislerine ekledikleri blok ve ataklarla 21-21 de rakibini yakaladı. Sonra bir çok kişiye keyif veren ama oyuncu ve antrenörleri strese boğan anlar geldi çattı. Bu stres beraberinde beklenmeyen hataları da getirdi. Örneğin 25-25 de Abbondanza servise gelen Aneta'yı çıkardı. Nilay'ı aldı. Fenerbahçe bu kritik anda iki pasörlü, ama geriden atak yapacak pasör çaprazı olmayan bir takıma dönüştü. Vakıf topu öldürdü: 25-26. 26-26 da Brakocevic iki eliyle topu karşı sahaya atacağına filenin göbeğine attı: 27-26. Kim'in servisi filede kaldı: 27-27. Pasör Alisha ikinci topu 5'e plaseledi: 28-27. Brakocevic öldürdü: 28-28. Aneta cevap verdi: 29-28. Brakocevic “ben buradayım” dedi: 29-29. Sonra ne mi oldu? Servislerine güvenilmediği için, her sette bir kez de olsa arkadaşlarından biriyle değiştirilen Bahar, daha önce değişiklik yapıldığı için bu kez servisi kullanmak zorunda kaldı. Attığı etkili servisi Fenerbahçeli oyuncular içeri kaçırdılar. Bu gelen topa Fürst vurdu: 29-30. Bahar'ın ikinci servisi direk sayı ve 29-31. Set Vakıfbank'ın. Bu arada servisine güvenilmeyen, Bahar'ın şimdi tam olarak hatırlamıyorum ama bir şampiyonada en iyi servis atan oyuncu ödülünü aldığını da bir not olarak düşeyim (bu arada son gün “en iyiler” töreninde Bahar yine “en iyi servis atan oyuncu” seçildi).
Bu setle ilgili bir not daha: bu seviyedeki takımlar 21-17 gibi bir avantajı kolay kolay vermez.
İkinci sette de bu kadar olmasa da yine hatalar çokça yapıldı. ilk teknik molaya Fenerbahçe (8-5), ikinciye Vakıfbank (14-16) önde girdi. Sonra 16-16 oldu. 18-18'den sonra Kim'in servisleri dengeyi bozdu: 21-18. seti de sarı- lacivertliler aldılar: 25-22. Görüldüğü gibi ilk sette olduğu gibi bunda da yine sıçramalar yaşandı.
3. seti iyi oynayan Fenerbahçe rahat aldı: 25-17.
4. set 13-13'e kadar karşılıklı sayılarla gelindi. Vakıfbank hızlandı: 13-16. Bu farkı koruyup 22-25 ile skora denge getirdi: 2-2.
5. set: 1-4, 4-6, 6-6, 6-8, 6-10, 7-12. Sarı- lacivertliler son ataklarını yaptılar: 12-13. 12-14, 13-14 ve 13-15. 2-3' lük sonuçla Vakıfbank seride 0-2 öne geçti.
Nilay ilk sette olduğu gibi dördüncü ve beşinci setlerde de Aneta arkaya geldiğinde bu oyuncuyla değişti ve iki pasörle oynandı.
İlk maçta Elif Başaran'ı unuttuğu için eleştirimi alan Abbondanza bu kez bu oyuncuya da birinci ve 5. sette oyuna aldı.
3. MAÇ VE SERİ UZUYOR:
Perşembe günü iki takım serinin 3. karşılaşması için tekrar kozlarını paylaştılar. Fenerbahçe bir önceki müsabakadaki kadrosuyla sahada yer aldı. Yani pasör olarak Alisha'yı kullandı. Bir tarafta kendini gösteren yorgunluk, diğer tarafta oyuncuların omuzuna iyice binen stres nedeniyle mücadele temposuz ve karşılıklı hatalarla başladı.
Etkili servis atan, “havuz” tabir ettiğimiz 3 metre çizgisi civarına attıkları plaselerle kolay sayılar üreten Fenerbahçe, pasör Naz'ın arkadaşlarına iyi paslar atamamasını da değerlendirerek kontrolü eline geçirdi: 6-2, 8-4, 10-4, 12-7, 16-12, 19-15 (bu arada Abbondanza diğer müsabakalarda olduğu gibi Aneta'nın yerine pasör Nilay'ı oyuna alıp, Alisha'yı hücuma sokmaya çalıştı) ve zorlanmadan set 25-22 sarı- lacivertlilerin oldu.
İkinci sete bu kez Vakıfbank iyi başları: 1-5. Fenerbahçe çabuk toparlandı: 5-5, 9-7. Guidetti gününde olmayan Naz'ı çıkarıp Çağla'yı aldı. Genç pasör, adresleri belli olsa da smaçörleri zorlamayan, biraz da yüksek paslar atmaya başlayınca sarı- siyahlılar daha rahat atak yapmaya başladılar: 11-14. İkinci teknik mola da 12-16 geçildi. 17-20 de Aneta çıktı, Nilay girdi. Sarı- lacivertliler yine iki pasöre döndüler ama tutmadı: 17-22. Sonra da set 17-25 gitti.
Alınan sette ki Çağla'nın katkısını unutan Guidetti 3. sete tekrar Naz ile başladı. Bu kadar etkisiz oyununu bu güne kadar nadiren seyretmediğim Naz, yine hatalı paslar, hatalı tercihler yapınca zaten iyi oynayan Fenerbahçe'nin işi kolaylaştı. Baştan sona üstün götürdüğü (6-3, 8-5, 12-8, 16-10, 19-12, 21-14, bu sayıda Naz çıktı Çağla girdi) seti 25-19 aldılar.
4. sette ilk teknik molaya 8-7 girildi. Vakıfbank sıçradı: 10-12, Fenerbahçe yakaladı: 12-12. Bir sıçrama daha 11-13. Sarı- Lacivertlilerin yanıtı sert oldu: 16-13. Karşılıklı yapılan hatalarla Fenerbahçe kaçtı, sarı- siyahlılar kovaladılar: 16-15, 19-15, 21-18, 21-20 derken sarı- lacivertli takım son noktayı koydu: 25-21. Ve 3-1.
Bu karşılaşmaya ilave edilecek iki şey var.
İlki: 2 antrenöründe tüm maç boyunca agresifliği. Hele Guidetti iyici abarttı. İtalyan işler iyi gitmeyince herkese sataşmaya başlıyor. Hakemleri etki altına almak için çaba harcarken, ortaya hoş olmayan görüntüler çıktı. Bu karşılaşmayı bir sarı, bir de kırmızı kartla bitirdiğine şükretsin. Yumuşak yapılı Serdar Nişancıoğlu yerine başka bir hakem olsaydı, çoktan atılmıştı. Maçtan sonra Vakıfbank'lı yöneticilerin umarım bu konuda bir uyarıları olmuştur.
İkincisi, protokol tribününde yaşananlar. Orada oturanların, özellikle hakemlerin her kararından sonra ayağa kalkıp, el kol hareketleri yaparak bağırmalarını çok yadırgıyorum. Emin olsunlar ki bu tutumları kendi oyuncuları da dahil ortamı germekten başka bir işe yaramıyor. Lütfen biraz dikkat...
SERİNİN SON KARŞILAŞMASI
Cumartesi günü, iki takım dolu tribünler önünde tamam mı? Devam mı? Mücadelesi için bir kez daha karşı karşıya geldiler. Fenerbahçe son iki maçta ki kadrosuyla oynarken, Vakıfbank bir önceki müsabaka da iyi bir performans ortaya koyamayan Costagrande'nin yerine (maçı 6 sayıyla tamamlamıştı. 14 servis attı, 1 hata yaptı. Servise karşı 26 manşet aldı, 3 direk hata yaptı, yüzdesi 42. İyi manşet yüzdesi ise şaşırtıcı % 4. Hücumda 25 top aldı, 5 sayı üretebildi, yüzdesi 20. Bir de bloktan sayısı var), Nikolic'i sahaya sürdü. Hemen hemen tüm sezonu dışarıda oturarak geçiren bu oyuncunun bu kadar kritik bir maçta ne yapacağını tabi ki hepimiz çok merak ettik (15 sayıyla oynadı. 16 servis attı hata yapmadı, 1 direk sayı kazandırdı. Görev aldığı dönemlerde en sıkıntılı yönü olan servise karşı manşetlerde yine iyi değildi. Çizgilere yakın bekletilmesine karşın, Fenerbahçeli oyuncuların servisleri 21 kez onunla buluştu. 2 direk hata yaptı, yüzdesi 38. İyi manşet yüzdesi 29. Hücumda ise bekleneni verdi. 26 atak yaptı, takımına 13 sayı kazandırdı, yüzdesi 50. Bir de blok sayısı var). Görüldüğü gibi sonuçta çok iyi olmasa da Costagrande'den daha başarılıydı. Yani görevini yaptı ve müsabakanın kazanılmasında payı oldu.
Bu kritik mücadeleye Fenerbahçe hızlı girdi. Servisleri Nikolic'in üstüne yıktılar. Aksayan manşetler, pasör Naz'ın da 4 de başlamasıyla, yani rakibin en iyi atak ve blok turuna 2' li hücumla start vermenin getirdiği sıkıntı bir anda sayıların 1-7 olmasına yol açtı. Ne oluyor? Demeye fırsat kalmadan bu kez Nikolic'in servisleri Seda ve Kim ile buluşmaya başlayınca roller değişti. Gözde'nin hücumlarıyla 7-7 de eşitlik geldi. Sarı- lacivertliler 7-10 yaptılar. Sonra 9-12 oldu. Vakıfbank tekrar yetişti: 12-12. Arkasından da hızlandı: 16-13. 18-16'dan sonra setin başından bu yana servislerin çok ön plana çıktığı anlardan biri daha gerçekleşti ve bu kez Aneta, libero Gizem'i üst üste hataya zorlayıp takımını 18-19 öne geçirdi. 20-22' nin ardından Melis'in servisleri, sarı- lacivertlilerin manşetlerini bozdu. Hücumlarda top ölmedi. Bu fırsatı da Vakıfbank 4 sayıyla değerlendirdi: 24-22. 25-23 ile de 1-0 öne geçti.
2. sete taktik servislerin rolüyle sarı- siyahlılar iyi başladılar: 4-1, 8-4, 11-6, 16-12, 18-14. Oyunun büyük bölümüne etki ettiğini söylediğimiz servis bu kez Gökçen'den geldi. İlk sette ortalarda görünmeyen Kim'in (7 atak, 2 sayı, yüzdesi 29) sahneye çıkmasıyla işler değişti. Fenerbahçe rakibini yakaladığı gibi bir pozisyon sonra da 19-20 de öne geçti. Bu sayıda Kim arkadaşına pas atarken faul yaptı. Hakemin bu kararına da tepki gösterince, o ana kadar oyuna renk katan seyirci, protokol tribününden gelen itirazları da görerek, kıyameti kopardı. Tansiyon yükseldi. Hakemler, oyuncular, antrenörler iyice gerildi. Zaten hataların çokluğu yüzünden düşük tempo da giden oyuna birde gerginlik eklenmiş oldu. 21-22'den sonra Vakıfbank, üst üste kazandığı sayılarla seti 25-22 aldı.
Set bitti ama seyircinin hakeme tepkisi durmadı. Bu atmosferi iyi değerlendiren sarı- siyahlılar ilk teknik molasına 8-4 girilen mücadelede 12-10' a kadar önde geldiler. Fenerbahçe toparlandı: 15-16. karşılıklı kaçan servislerle 17-18' e gelindi. Vakıfbank atak yaptı: 20-18, 21-19. Sarı-lacivertliler cevap verdi: 21-21. Vakıf tekrar sıçradı: 23-21. Fenerbahçe yanıtladı: 23-23. Bu çekişmeden sıyrılması başaran Sarı- lacivertliler 24-26 ile umutlandılar: 2-1.
Karışılıklı sayılarla girilen 4. sette İlk teknik mola 6-8 geçildi. Bahar'ın etkili servisleriyle Vakıfbank 10-8 öne geçti. Bundan sonra oyunun kontrolünü hep elinde tutarak (13-10, 16-13, 19-15, 21-17, 22-19), seti 25-20, maçı da 3-1 kazanıp mutlu sona ulaştı.
Karşılaşmanın her zaman olduğu gibi yine en skoreri Kim (26 sayı) olurken, takım arkadaşları Aneta 18, Eda 13, Vakıfbank da Brakocevic 20, Gözde 18, Nikolic 15 sayı ürettiler.
Böylece 2013-2014 sezonunu iki banka takımı Halk ile Vakıf şampiyon olarak tamamlamış oldular.
TAKIM SAYISI
Biliyorsunuz, geride kalan ay içinde oynanan maçlar sonunda erkeklerde; Gaziantep Şahinbey Belediyesi, Beşiktaş, bayanlar da; Trabzon İdman Ocağı, Bursa Nilüfer Belediyesi, Acıbadem 1. Voleybol Ligi'nin yeni takımları oldular. Ayrıca baraj müsabakaları sonucunda Konak Belediyesi, İnegöl Belediyesi, Sarıyer Belediyesi, Çanakkale Belediyesi lige tutunmayı başardılar. Tokat Belediye Plevnespor, Çankaya Belediyesi Anka, bayan ekipler Halkbank ve Ereğli Belediyesi ise bir alt lige gittiler (Bu konuştuğumuz takımların büyük çoğunluğunun belediyeler olması ilginç değil mi?).
Konu açılmışken, her sezon sonu yaptığım gibi, “1. Liglerin takım sayılarının artırılması” düşüncemi bir kez dile getirmek istiyorum. Gerçi ligin iddialı ekiplerini yönetenler, Avrupa Kupaları'nı da öne sürerek takım sayısının fazlalaşmasını istemiyorlar. TVF de, FİVB ve CEV'in organizasyonları nedeniyle liglerin mayıs ayına kadar bitirmesi gerektiğini, şu anda bile program sıkışıklığı yaşanması nedeniyle bunun olanaksız olduğunu söylüyor..
Bu ileri sürülenleri düşündüğümüzde haklı olduklarını kabul ediyorsunuz. Ancak yıllardır voleybolun İstanbul- Ankara liglerine dönüşmesinin de önüne nasıl geçileceği sorusuna yanıt bulmakta zorlanıyorum. Gerçi bu konu açıldığında hep “İkinci liglerin kalitesini yükselterek bu sorunu çözeceğiz” deniyor ama bu bir türlü gerçekleşmiyor.
Peki çözüm ne? Sorusuna farklı yanıtlar verilse de, bence lig sistemi tekrar gözden geçirilmeli ve ligin boyunu uzatmadan bir formül bulunmalı. Şu anda düşenlerle, çıkanlarla ele aldığımızda gelecek sezon İstanbul- Ankara dışında bayanlarda; Bursa Büyükşehir Belediyesi, Çanakkale Belediyesi, yeni çıkan iki takım Trabzon İdman Ocağı ve Bursa Nilüfer Belediyesi yer alacak. Yani 12 de 4. Tabi Bursa ile Çanakkale'yi Anadolu ili sayarsak.
Erkekler de Ankara- İstanbul- İzmir gibi 3 büyük şehrin dışında geriye; Gümüşhane Torul, İnegöl Belediye, Gaziantep Şahinbey Belediye ligde mücadele edecekler. 12'ye üç. Bu 3' lü den Marmara Bölgesi ekibi İnegöl'ü de saymazsak iki Anadolu takımımız lige renk katacak. Sonra da biz bu duruma eğer Acıbadem gibi yeni bir isim sponsoru bulamazsak, “1. Türkiye Ligleri” diyeceğiz. Üstelikte federasyonunun ilk hedefinin “voleybolu tüm ülkeye yaymak” olduğunu ileri sürerek...
Halbuki düşenlerin geri dönmesiyle, 2. ligde Play- Off' lar da 3. ve 4. olanlarında yukarı çekilmesiyle birlikte takım sayıyı 16'ya çıkarsa “Türkiye Ligi” demeninde bir anlamı olacak.
Bu arada bayanlara gelecek Ereğli Belediyesi, Manisa Seramiksan, erkeklere eklenecek Tokat Belediyesi Plevnespor, Sivas 3 Eylül Belediyesi, Erzurum Palandöken Belediyesi ile lig daha da genişlemiş olacak. Özellikle Erzurum'dan bir ekibin olmasının ben dahil tüm camiayı mutlu edeceğine eminim. Bunun için “yeni bir sisteme ihtiyacımız var” diyorum.
15 gün sonraki yazım da 16 takımlı sistemleri sizlere açacağım.