Zaman zaman yazılarımıza voleybolumuzun temposundan söz eden cümlelerle başlarız. Bu kez ben de “ne haftaydı” diyerek girmek istiyorum. Gerçekten de hızlı gündemiyle nefes nefese anlar yaşadık.
Hafta Galatasaray Daikin'in CEV Kupası Yarı Final maçıyla açıldı. Bir gün sonra Bursa Büyükşehir Belediyesi Challenge Kupası'nda yarı final ilk maçını oynadı. Bu konuları tartışmaya başlamıştık ki bu kez bayanların “baraj” maçları start aldı. Tabi ki gözler Beşiktaş'ın lige tutunup tutunamayacağındaydı.
Cumartesi günü sarı- kırmızılılar finalin kapısından dönerken, Bursa da erkeklerin “Süper Kupa” müsabakalarının yarı finalleri oynandı. U 18 Bayan Milli Takımımız Avrupa Şampiyonası'nın ilk maçında Polonya'yı 3-2 geçip iyi bir başlangıç yaptı.
Bunları konuşmaya bile fırsat bulamadan bu kez pazar gününün yoğun trafiği start aldı. Bursa Büyükşehir Belediyesi, Polonya ekibi'nden rövanşı aldı. Ardından da “altın set” ile adını finale yazdırdı.
Bizler gazetelerimize haberi geçerken, “Süper Kupa” Finali için Halkbank ve Arkas sahaya çıktılar. U 18'in Çek Cumhuriyeti'ni yendiğini öğrendik. Bu arada erkeklerin başlayan “baraj” maçlarından sonuç gelmeye başladı.
3-0'a aldanmayın çok çekişmeli ve sert geçen bir mücadeleden sonra Halkbank, Arkas'ı yenip “Süper Kupa” yı havaya kaldırdı.
Gün bununla da bitmedi. İlbank, Çanakkale Belediyesi'ni yenip iki puanı cebine koyarken Türk Sporu'nun lokomotiflerinden Beşiktaş'ın bayanları lige veda ediverdi.
Sadece birer cümle ile söz etmemize karsın ekranın yarısını kaplayan bir giriş ortaya çıktı. Haftanın gündemine nereden başlasam gerçekten bilemiyorum. Oysa her haberin üstelikte uzun bir hikayesi var.
En iyisi U 18 takımımızın ve erkeklerin baraj maçlarının devam ettiğini düşünerek onları biraz geriye alalım. Ve konuşmaya sondan, yani Beşiktaş dan başlayalım.
BEŞİKTAŞ VEDA ETTİ
Sezon başında ilk 8 içinde yer alır diye düşündüğümüz siyah- beyazlılar bir çoğumuzu yanıltarak ikinci lige düştüler. Tabi ki bunun nedenleri uzun uzun tartışılacak. Ama en çok da işin ekonomik yönü, kulübün bu branşa gerekli ilgiyi göstermediği ön plana çıkacak.
Ben “şansızlık” kelimesini az kullananlardan biriyim. Çünkü insanın şansızlık olarak nitelediği bir çok şeyin altından başka alternatifler bularak kalkılabileceğine inanırım.
Tabi ki sporda şansın da yeri vardır. Bazen önemli karşılaşmalar öncesi yaşanan sakatlıkları, hastalıkları, müsabaka sırasında sonucu etkileyen küçük nüansların rakibin lehine gelişmesi gibi olayları, bu mazeretlerin içine sokabiliriz.
Beşiktaş içinde sezonun başlarında alınan oyuncuların bazılarının sakatlanması, onların yerine yenilerinin transfer edilmesi, böylece oyuncuların uyumunun uzaması, sorunun başlangıcı olarak gösterilebilir.
Ancak ekonomik olarak güçlüysen, kadronu geniş tutmuşsan, kalitesi yüksek oyunculara sahipsen bunları kolayca aşarsın. Belki yaşanan sıkıntılardan hedeflediğin noktanın 1-2 basamak altına inersin ama ligden düşme gibi bir konuma gelmezsin.
Geçen yıl Challenge Kupası'nda final oynayan ekibin bence başına gelen şey, ekonomik yönden yaşanan sıkıntılardır. Ayrıca tüm sorunlara karşın işlerin yoluna girmeye başladığı bir dönem de, yani lige tutunma umutların tekrar yeşerdiği günlerde antrenör Adnan Kıstak ile yolların ayrılmasının da bu gidişi tetiklediğini söylemeliyim. Tabi ki bu düşüşün nedenlerini sadece bunlara bağlayamayız. Mutlaka altında başka şeylerde vardır.
Netice de olan olmuştur. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren mutlaka çok olacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki Beşiktaş bu üzüntüyü daha öncede yaşamıştı. Erkekler de buna dahil.
Onun için ben gelecek yıl siyah- beyazlıların tekrar 1. Lige geleceğinden eminim. Sadece biraz yatırım ve ilgi yeterli olacaktır.
EKONOMİ TEHDİT EDİYOR
Aslında biz bugün Beşiktaş'ı konuşuyoruz ama diğer iki büyük kulüp dahil, bir çok takımın başında ekonomik sıkıntı var. Özelikle üst sıraları hedefleyen ekipler için sorunlar bitmiyor. Artan maliyetler, oyuncu ücretlerinin yüksekliği geleceği görmekte zorluklar getiriyor. Bugün bayanlar ve erkekler liglerine bakıldığında kulüp takımlarının sayılarının çok az olduğunu görürüz. 2 Fenerbahçe, 2 Galatasaray, 2 Beşiktaş, erkeklerde Torul Gençlik, bayanlarda Trabzon İdman Ocağı. Yeşilyurt'u katmadım. Çünkü onlar da Bakırköy Belediyesi Yeşilyurt olarak çıkıyorlar. Gerisi kuruluş, banka, belediye takımları. Yani 24 takımda 8.
Gelecek sezon hangi ekipler 1. ligde olacak bilemiyorum ama Beşiktaş'ın düştüğünü, Torul Gençliğin de tehlikenin kapısında olduğunu da hatırlatayım.
Böyle bakınca kulüpler, özellikle 3 büyükler, voleybolun, bulunabilirse sponsorlardan ve iddia dışında bir getirisinin olmadığını, bu iki kaleminde ayakta kalmaya yetmediğini, devamlı bütçeden para gittiğini ileri sürerek, bu branşa, hatta basketbol bayanlara da yatırımların her an azaltılabileceğini söylüyorlar. Bunların konuşulması bile içimi karartıyor. Umarım böyle bir olayla karşı karşıya kalmayız.
Aslında sporumuz için bir başka tehlike daha var. zaman zaman gündeme geliyor, ancak üstüne fazla gidilmiyor. İyi ki de gidilmiyor. Yoksa “belediyeler, bankalar, devlet kuruluşları liglere katılmayacaklar” yönünde bir karar alınırsa ne yaparız?..
İşi fazla uzatıp sizleri de kendimi de karatmayayım.
GALATASARAY FIRSATI KAÇIRDI
Gelelim haftanın seyredebildiğim maçlarına ve değerlendirmelerine. Önce Avrupa dan başlayalım. Sarı- Kırmızılılar CEV Kupası yarı final ilk maçında Polonya da Atom Trefl Sopot'a 0-3 yenilmesine karşın, rövanştan çok umutluyduk. Galatasaray'ın rakibini dize getireceğine ve “altın set” i de alarak finale çıkacağına inanıyorduk.
Nitekim fırsat da fazlasıyla geldi. İyi oynamasak da müsabakayı 2-0' a getirdik. 3. sette bir ara 19-16 gibi 3 sayılık çok güzel bir fark yakaladık. Ne var ki 21-20 de önce Bosetti topu öldüremedi. Sonra da Meijners, 4'den yaptığı iki hücumda blokta kaldı. 21-23. 21-24 olmasına karşın bırakmadık: 24-24. Umutlandık. 26-27 de avuta giden topu alan Meijners setin 26-28 bitmesine yol açtı.
4. sete iyi giremedik. Hatta bir ara 12-18 geriye düştük. Pes etmedik: 22-22. 24-24 de Aslı'nın kullandığı top gitti geldi, bu arada Meijners yaptığı iki ataktan sayı çıkaramasa da onların 6'dan yaptıkları hücumda çizgiye basmaları bize maç sayısı için servis atma şansı getirdi: 25-24. Olmadı. 25-26 da servisi kaçırıp bir kez yardımda bulundular: 26-26. Üstelik bir de sayı alıp 27-26 öne geçtik. Fırsatı ikinci kez kullanamadık: 27-27. Meijners dışarı vurdu: 27-28. Servisi karşıladık. Ancak topu öldüremedik. Atak sırası onlara geçti. Plase attılar. Top alanımıza düştü. Polonya'lılar “set bitti, tur geldi” diye sevinirken, müsabaka boyunca bizi kollayan İtalyan hakem, rakibin bu plasesine faul çaldı. Yani setin bitmesine izin vermedi: 28-28. Böyle bir sette 2 kez avantajı kullanamazsan, hakem yardımının karşılığını veremezsen yani işi bitiremezsen sonucuna katlanırsın: 29-31.
5-1 başlanan 5. sette “en azından maçı kazanılım” düşüncesi de gerçekleşmedi ve 13-15 ile set, 2-3 ile de maç ve final şansı gitti.
Ucu ucuna turun gitmesine söylenecek çok şey olsa da, fazla uzatmaya da gerek yol. Ancak bu mücadele de antrenör Barbolini'nin gerekli atakları yapmak yerine oyunu seyretmeyi yeğlemesi o görkemli kariyerine hiç yakışmadı.
Şeytanın avukatlığını yapmak istemiyorum. Ne var ki Galatasaray da artık gitmek için sayılı günlerinin kalması, ulusal takımda ki görevine son verilmesi, Atom'un başında ki teknik adamın daha önce Eczacıbaşı'nı çalıştıran vatandaşı Micelli'nin olması, acaba bu durgunluğunun nedenlerinden üçü olabilir mi?
Bir ek yapayım: Micelli oyun boyunca 12 oyuncusunu da kullanarak sıkıntıları aşmaya çalıştı. Barbolini ise, Gamze öne geldiği zaman blok yükseltmek amacıyla ikinci pasör Nursevil'i oyuna soktu. 1 kezde, 4. sette Bihter'i servise karşı manşet alması ve defans yapması için 3 pozisyon oyuna aldı. Halbuki hemen hemen her sette bu oyuncuya görev verirdi...
Tabi ki bütün suçu İtalyan çalıştırıcıya bulamayız. İki 4 Numara oyuncusu Bosetti ile Meijners'in kritik anlarda yaptıkları hatalar, topları öldürememeleri de bu elenişte önemli rol oynadı. Onların bu durgunluğu pasör Gamze'yi de bozdu. Bu ikiliye atılması gereken pasların yönünü değiştirerek çoğunlukla Centoni aradı. Böyle olunca da toplar istenildiği yere gitmedi. Gerçi bu paslara karşın Centoni elinden geleni yaptı. 3'ü bloktan, 34'ü hücumdan 37 sayı üreterek karşılaşmanın en skoreri oldu. İki orta oyuncumuz Aslı ve Melis hücumda, serviste, blok da ona yardım ettiler ama bu da yeterli olmadı.
BURSA B. BELEDİYESİ FİNAL DE
Pazar günü Bursa da bir takımın finale nasıl gideceğinin örneklerini gördük. Almanya'daki ilk maçı 1-3 kaybeden ekibimizin turu atlayabilmesi için rakibini 3-1 ve 3-0 yenmesi, ardından da oynanacak “ altın set” i kazanması gerekiyordu.
Tüm hesaplarını bu yönde yapan Bursa Büyükşehir Belediyesi, seyircisinin de büyük desteğiyle önce mücadeleden 3-0 galip çıkmayı başardı. Sonra da “altın set” i 15-10 alarak adını finale yazdırdı.
Maça Seda'nın servislere eklenen ataklardan gelen sayılarla 6-0 girdik. Bu başlangıcın devamı gelmedi: 8-8. 9-12, 11-13 geri de düştük. İpek'in servisleriyle toparlandık: 15-13. Ardından bu atağı devam ederek seti 25-21 aldık.
2. sete 3-1, 5-4 başladık. Devamlılığımızın olmaması, yani kırılgan yapı sayıların 8-13 olmasına yol açtı. 12-14 den sonra Rivera'nın servisleri, bloklar, ilk teknik molaya 16-14 girmemizi sağladı. Ardından İvana'nın servisleri, Meryem'in ataklarıyla 20-15 oldu. 25-18 ile skoru 2-0 yaptık.
3. set sıkıntılı başladı: 6-8, 8-11. Hızlandık: 14-12. 3 sayılık fark yakaladık: 19-16. Hücum hatalarıyla yakalandık: 19-19. Maçı almayı kafasına koymuş teknik kadro ve oyunculara seyircilerin desteği de eklenince set 25-22. Karşılaşma da 3-0 geldi.
Sırada final için tek engel olan “altın set” vardı. Müthiş bir başlangıç yaptık: 8-3. Bu avantajı yitirmeye niyeti olmayan yeşil- beyazlılar 15-10 ile tura noktayı koydular.
MUTLULUK TABLOSU VE...
Finale çıkmanın sevinci görülmeye değerdi. Fotoğraf makinelerinin sesleri, Bursa'nın klasik timsah yürüyüşüne karıştı. Coşkunun tavan yaptığı anlar belki de uzun süre devam edecekti ama sıra da Süper Kupa Finali vardı. Ve Halkbank ile Arkas lı oyuncular sahaya çıkmak için sabırsızlanıyorlardı.
Bu sonuç ve tur tabi ki hepimizi çok mutlu etti. Ancak yeşil- beyazlıların bazı sıkıntılarının olduğu da gözlerden kaçmadı. Çok etkili servis attığımıza yazının içinde değindim. Gerçekten de bu servisler galibiyetin önemli bir parçasıydı. Bu özelliğimizi tüm maça yansıttığımız da söylenemez. Bazen taktik servislerin sertliğini azaltmak işimizi zorlaştırıyor. Şimdi karşımızda daha iyi bir takım olar Uralochka var. Onlara karşı servisi yumuşatmayı aklımızdan bile geçirmemeliyiz.
Biz nasıl servislerle rakibi oyundan düşündüksek, Schweriner'in servisleri de zaman zaman başımıza bela oldu. İyi manşet oranımızı % 32'ye kadar indirdi. Bu doğal olarak pas trafiğini, tercihleri, kaliteyi de etkiledi.
Yeri gelmişken şunu da belirtmekte yarar var. Seda bu karşılaşmada çok iyi oynadı. Hele bir pasörün 6'sı servisten, 5'i plaselerden toplam 11 sayı alması “altın set” ile birlikte yani 3.5 sette bu rakamı yakalaması az rastlanır bir olay. Ne var ki yukarıda ki paragrafta değindiğim gibi, manşetlerin iyi olmamasının etkisi olsa da 4 numaraya, özellikle de Rivera'ya topları çok yatırması bazen sorun yarattı. Smaçörün stili bu olabilir ancak oyunun selameti açısından zaman zaman oyunculara sevmediği toplar atarak en azından hata yapmasının önüne geçilebilir. Öte yandan topla iyi buluşamayan bu sporcu da göz göre göre plase atmayı belki azaltır.
Ayrıca Seda orta oyuncuları çok daha fazla devreye sokmalı. O zaman hem hücumlar çeşitlenecek, hem de rakibin blok yerleşimi bozulacak.
Öte yandan Meryem'i de unutmayayım. Yabancıların papucunu dama atan bir oyun ortaya koydu. 6'sı bloktan 23 sayı üretti. Hücum yüzdesi de 49.
Sonuçta Challenge Kupasının Bursa'ya çok yakışacağını söyleyerek bu tabloya noktayı koyayım.
SÜPER KUPA HALKBANK'IN
Bursa da Avrupa Kupası heyecanı dışında bir başka voleybol şöleni daha vardı. Oda 4 ekibin kozlarını paylaştığı Süper Kupa mücadelesiydi.
İlk gün İstanbul da kalıp Galatasaray Daikin- Atom Trefl karşılaşmasını seyrettiğim için yarı final maçlarını göremedim.
Edindiğim izlenimlere göre, gerek Halkbank- Galatasaray, gerekse Arkas- Ziraat Bankası müsabakalarının çekişmeli, voleybol adına güzel hareketlerin sahaya yansıdığı maçlar olmuş.
Halkbank da 21 sayıyla Kubiak (genelde hücumda eksik olduğunu düşündüğüm bu oyuncunun % 52'lik atak yüzdesini izlemeyi gerçekten çok isterdim. Böylece belki de onunla ilgili görüşüm değişirdi). Sokolov 20, Burutay 13, Sarı- kırmızılılarda Filip 16, Kamil Baranek 16, Samuel 13, Arkas da Schmitt 21, Marshall 15, Ziraat Bankası'nda Rousier 15, Rodriquez 10 sayıyla ön plana çıkmışlar.
İsimlere dikkatinizi çekerim. Hepsi köşe oyuncular ve Burutay (Osmany sakatlanmasaydı o da olmayacaktı) dışında hepsi yabancı.
Bilindiği gibi voleybol, genelde köşe ağırlıklı oynanıyor. Tüm takımlarda bunu net olarak izliyoruz. Burada olduğu gibi...
Tamam bu sisteme itirazım yok. İtirazım, ülkemizde erkeklerde de, bayanlarda da köşe oyuncuların yabancılara teslim edilmesi. Bunun sıkıntılarını ulusal ekiplerimizde fazlasıyla yaşıyoruz. Umarım bu sorunu aşabilmek için el ele veririz. Yabancı antrenörlere bu kadar çok kucak açıldığı bir ortamda bunu nasıl sağlayacağımız da ayrı bir konu.
Aslında çözümün ne olacağını “Türk antrenörlerin üst düzey takımları çalıştırmaya bilgileri de, yetenekleri de yetmiyor. Onlar alt yapılarda oyuncu yetiştirsinler, daha başarılı oluyorlar” mantığıyla hareket edenlere sormak gerekiyor. Netice söz sahibi onlar.
İSTATİSTİKLER
Yarı final müsabakalarında ekiplerin istatistiklerine de göz atalım:
Arkas servise karşı % 69, iyi manşet % 67 gibi çok iyi bir oran yakalamış. Libero Hasan'ın her iki değerde de yüzde 75'e ulaşmış. Bu manşetler İzmir ekibini hücumda da % 56'ya çıkartmış.
Ziraat Bankası servise karşı manşetlerde rakibinden çok gerilerde kalmış: % 32. İyi manşet % 29. Bu düşük oranlara karşın hücumda % 51 gerçekten ilginç. Bunda pasör Hüseyin'in etkisinin olduğu da kesin.
Halkbank'ın servise karşı değerleri % 69, iyi manşeti % 44 (burada Nuri, % 73- % 57 gibi yüksek bir oran yakalamış). Hücum yüzdesi ise 50.
Galatasaray da manşet yüzdesi 49, iyi manşet % 26. Hücum % 41. Selçuk bu manşet oranlarına rağmen topları smaçörlere iyi yönlendirmiş.
BİR NOT:
Cumartesi günü Burhan Felek Spor Salonu'nda ki Galatasaray- Atom Trefl maçına gitmeden önce televizyondan Halkbank- Galatasaray maçını ikinci setin bitimine kadar izledim.
İlgimi çeken bir şeyi paylaşmak istiyorum. İkinci sette Ankara ekibi 20-16 önde. Sarı- kırmızılılar sayı aldı. Durum 20-17 oldu. Mavi- beyazlıların antrenörü Bernardi Lorenzo mola aldı. Yani takımı bir sayı kaybetmesine karşın, üstelik hala 20-17' lik avantaja rağmen molaya girdi. Ne düşündü bilemiyorum. Ama ben bunu gereksiz bir hareket olarak değerlendirdim. Aklımdan da “ işler karışır da bu molaya ihtiyaç duyar mı acaba” diye de geçirdim. 21-18 den sonra Galatasaray yürümeye başladı. Sayıları eşitledi. Halkbank ikinci molaya girdi. Sonra ne oldu? Oyun karşılıklı sayılara dönüştü. Bu kritik bölümlerde antrenöre de oyuncu değiştirmenin ötesinde, oyunu durduracak, sporcuları nefeslendirecek fırsat kalmadı. Sonuçta erken alınan mola çok arandı. Bu arada sette 27-29 gitti ve skora denge geldi: 1-1.
3. setin sonlarında karşılıklı sayıların getirdiği heyecandan 27-25 ile sıyrılan Halkbank dı. Bu durum, ayni zamanda ikinci sette yapılan hareketin getireceği tartışmayı da bir anlamda örmüş oldu. Aksi olsaydı da, sarı- kırmızılılar 2-1 öne geçip Ankara takımımın stresini tavana yükseltseydi, bugün her halde farklı şeyleri konuşuyor olurduk.
Voleybol da bazen küçük şeylerin, telafisi olmayan sonuçlar doğurabileceğine vurgu yapmak için bu konuyu gündeme getirdim ve sizlerle paylaştım.
FİNAL MAÇI
Sert servislerin, sert hücumların, direk sayı olmasa da blokların öne çıktığı bir müsabaka izledik. Ben, erkek voleybolunun sertliğinin, topun oyunda az kalması nedeniyle kaliteyi düşürdüğünü söylesem de, güç voleybolu bir başka oluyor. Bu karşılaşmada da böyleydi. Keyifli anlar çoktu.
İki takımda servislere yüklendiler . Bunun sonucunda oyuncular manşetlerde sıkıntılar yaşadı. Halkbank da, Arkas da 11'er servis kaçırdılar. Ankara ekibi 7 direk sayı bulurken, Arkas sadece bir sayı alabildi.
Bu sert servisler karşısında Halkbank'ın manşet yüzdesi 45, iyi manşet % 25, İzmir takımının değerleri de 46-25 oldu.
Hücumlarda Ankara ekibi 5 puan öndeydi (52-47).
2 takımında % 25 iyi manşetine rağmen, atak yüzdelerinin yüksekliği pasörlerin iyi bir performans ortaya koyduklarını gösterdi.
Blok sayılarında üstünlük 8-6 Arkas lehineydi.
Oyunun genelinde Halkbank'ın taktiksel atakları, tedbirleri, Arkas'ın etkili smaçörlerini kilitleme becerileri oyunun kontrolünü genelde ellerinde yutmalarını sağlamış oldu.
Sonuçta Halkbank, Arkas'ı 3-0 yenerek üst üste üçüncü, genelde ise 6. kez kupanın sahibi oldu.
4'LÜ FİNAL
Hafta sonu voleybolumuz yine tarihi günlerinden birini yaşayacak. Şampiyonlar Ligi'nde kürsüye çıkmanın heyecanı bizleri bekliyor.
Geçen yıl Bakü de, takımlarımızdan 2011 de olduğu gibi bir birincilik, bir de üçüncülük bekliyorduk. Ekiplerimizin performansları yeterli olmayınca hedef şaşmıştı.
Şimdi ayni düşünceyle Polonya'ya gidilecek. İlk gün Eczacıbaşı VitrA- Vakıfbank kozlarını paylaşacaklar. Kazanan finale yükselecek, kaybeden üçüncülük kürsüsünde yer bulabilmenin hesabına girecek.
Kim kazanır? Sorusuna cevap aramaya çalışmayacağım. Tek dileğim iki ekibimizinde kürsü de olması.