Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar…
M. K. ATATÜRK
Bu hafta yazıma alışagelmişin dışında bir giriş yapmak geldi içimden…
Çoğunuzun bildiği gibi, uzun yıllar müzik menajerliği yaptım…
Türkiye’nin ilk müzik menajeriyim…
Erol Büyükburç, Barış Manço, Cem Karaca, Berkant başta olmak üzere birçok ünlünün menajerliğini yaptığım gibi, amatörlerin de daima yanlarında yer alıp destek verdim; onlara yön gösterdim… Çoğu kendi bildiklerini yaptı, tökezledi; sonrasında da kaybolup gitti… Aralarında çok nankör gördüm… Kendilerini kandırıp havalara giren; ünlü, sözde sanatçı olduğunu zannedenler şimdilerde sürünmekteler…
Her şey para değil; tanınmak, şöhret olup bir yerlere gelmek değil ?…
Bir insan için en büyük zenginlik; topluma kendini saydırmak, örnek alınmak, övgülerle ve iyi anılmak, unutulmamak değil midir?…
Hepimiz önünde sonunda, beyazlar içinde 2 metre karelik toprağa verilmeden önce en büyük sınavdan geçeceğiz… Hoca efendi soracak ; “Nasıl Bilirdiniz ?…”
Acaba son vazifelerini yapmak için o cami avlusuna gelenlerden kaçı, bu “UZMAN SORU”ya içten, tereddütsüz, “İyi bilirdik !…” diyerek helallik verecek, hiç düşündünüz mü ?…
Yukarda videosunun linkini verdiğim MUHSİN BEY filmi hayatımın kesitlerinden bir bölümü de yansıtır… Ben de bir zamanların Muhsin Beyiydim…
Bu filmi her seyredişimde, kendimi Muhsin Bey rolünü muhteşem üstlenen Şener Şen’in yerinde hissetmişimdir… Karşımda o gün olduğu gibi bugün de Uğur Yücel’in resmen yaşayarak oynadığı Ali Nazik’ler var… Bir bakıma müziğin klasiğiyle, arabeskinin çarpışmasıdır bu gün de yaşadıklarımız ?…
Muhsin beyler politikada, sanatta, sporda hep var…
İhtiyacı olanlara karşılıksız destek verirler, daima doğru yolu gösterirler…
Ali Nazikler de, fırsatçıdır… Ellerine bir olanak geçmeye görsün, babalarını tanımaz, en yakınındakileri anında satarlar… Nankördürler, “ne oldum” delisi olurlar, havalara girerler… Yürüyüşleri değişir, burunları kaf dağına bakar, tanıyamazsınız ?…
Voleybolumuzda da bir Muhsin bey, bir de Ali Nazik var…
Filmin finalinde basit bir güneydoğu köyünden şöhretli bir ses sanatçısı olmak için gelen, ancak sonrasında, çok emek ve destek görmesine rağmen nankörce bildiğini okuyan ve bir pavyonda arabesk söylemeye başlayan Ali Nazik ile ihanet ettiği, kendisine evinin kapısını açan, gönlünü veren, şan ve solfej derslerine kadar üzerinde titreyen menajer Muhsin Bey, pavyonun kulisinde karşı karşıya gelir…
Filmin tüyler ürperten unutulmaz final sahnesindeki dialoglar ibret ve ders vericidir…
Muhsin Bey : “Seni dinlemeye geldim…”
Elinde viski bardağıyla büyük havalar içindeki Ali Nazik : “Nasılım, begendin mi ?…”
Muhsin Bey : “Arabeske başlamışsın ?…”
Ali Nazik : “He istiler… Türki arabesk karışık…”
Muhsin Bey: “İbrahim gibi ?…”
Ali Nazik : “He agzını öpem, İbrahim gibi, he…”
Muhsin Bey : “Nota ne oldu ?… Solfej ?…”
Ali Nazik : “Boş verdik… Böyle idare edik he… Agam, kusura bakma… Kendimi kurtarmam lazımdı ?…”
Muhsin Bey acı tebessümüyle cevap verir: “Kurtardın mı bari ?…”
Arkasını döner, kadrajdan çıkar…
……
Voleybolumuzda idarecilik yaşantısına, kendisine destek veren, kol kanat açan Federasyon Başkanı Erol Ünal Karabıyık sayesinde, sporculuk hayatından yıllar sonra birden bire tekrar giren; o zamanki yaşantısında mütevazılığı ve efendiliğiyle kendi halinde biri olarak tanınan ancak Voleybol Federasyonuna adımını attıktan sonra başkanına ihanet ederek bazı arkadaşlarını ve illegal isteklere dürüstçe direnen Karabıyık Başkana karşı cephe açan devlet desteğini arkasına alarak, cılız ve yetersiz kimliğiyle Başkanlık koltuğuna oturan çağdaş Ali Nazik (!) Mutlu Başkan ile Erol Ünal Karabıyık’ı rüyamda, Karabıyık Başkan’ın eseri Burhan Felek Spor Salonunun girişinde gördüm…
Mutlu Başkanın yanında izinde yürüyen, yürürken de çeşitli hesaplar yapan (!) yol arkadaşları vardı…
Elinde sütlü kahvesi, büyük havalar içindeki Mutlu Başkan, ona emek ve destek veren Karabıyık Başkan’la karşı karşıya geldi…
Karabıyık Başkan : “Seni görmeye geldim…”
Mutlu Başkan : “Nasılım, beğendin mi ?…”
Karabıyık Başkan : “Mali Genel Kurulda ibra edilmişsin ?…”
Mutlu Başkan : “Evet ya… Aldığım oylarla aklandım, evet !…”
Karabıyık Başkan : “17-25 Aralık gibi ?…”
Mutlu Başkan : “Evet, çok yaşayın, oylarla evet…”
Karabıyık Başkan : “Epirden Hoca sana onlarca soru sordu, cevap veremedin ?… Şeffaflık, paylaşım vaadlerin, camiayı tümüyle kucaklama vaadlerin ne oldu ?…”
Mutlu Başkan : “Boş verdik… Böyle idare ettik Başkanım, kusura bakma… Kendimi kurtarmam lazımdı ?…”
Karabıyık Başkan acı tebessümüyle cevap verdi…
“Kurtardın mı bari ?…”
……..
Ter içinde uyandım…
Sabah ezanı okunuyordu…
İTİBARDA KALMAK (2)
24 Kasım’da yayınlanan “İTİBARDA KALMAK” başlıklı yazımda, “Enkaz, haciz, borç değil, hazır lop tesisler, bir servet ve de en önemli ve değerlisi tavan yapan bir itibar devralan ve bunu sorumsuzca, değme mirasyediler gibi, babalarından kalmışca harcayan Federasyon sorumlularına … bu itibar nasıl elde edildi, biliyor musunuz ?…
Bir meslekdaşımızın yazısında yer alan; ‘Celal Demirbilek’e kuralları çiğneyerek 8,500 TL avanta vermesini kabullenmiş değilim.’ cümlesi üzerine, bu ifadelerin yer aldığı yazıyı eklediği dilekçe ile Gençlik ve Spor Bakanlığına başvurarak kendisi hakkında soruşturma açılmasını ve yazıda yer alan iddiaların incelenmesini isteyen Federasyon başkanını hatırlıyor musunuz ?…” diye sormuştum…
Sonra da bir söz vermiştim: “O dönem görevde olan bir yönetim kurulu üyesinin bu konuda anlattıklarını, haftaya paylaşacağım !…”
İşte o üyenin anlattıkları:
“Yönetim Kurulu içinden 4-5 arkadaşımızın Başkan Erol Ünal Karabıyık’a karşı muhalefet başlattığı günler başlamıştı. Bir Yönetim Kurulu toplantısında, bu arkadaşlardan birisi, bir müfettişin kendilerinin ifadesine başvurduğunu söyleyerek Başkan’a sitem etti. Kendince Başkan’ın onları şikayet ederek haklarında soruşturma açtırdığını ima etmeye çalışıyordu. Başkan acı bir tebessümden sonra olayın aslını anlattı.
Bir internet sitesinde yayınlanan ‘Karakolda terhis mi var?’ başlıklı yazıda özetle, başkanla yönetim kurulundaki bazı kişilerin aralarının açıldığı, çekişmenin kamuoyuna yabancı oyuncu sınırlaması şeklinde aksettirildiği, bazı uygulamaları ‘Ne yapalım başkan öyle istiyor.’ diye geçiştirenlerin uyanıp sonunda bayrak açtığı, görüntüde iki asbaşkanın azledildiği, işin gerçeğinin onun ‘tek adam’ davranışından sıkılan voleybolcu iki asbaşkanın ceplerinde taşıdığı istifalarını verdiği, bu iki asbaşkanın istifalarına rağmen neden yönetim kurulundan ayrılmadıklarının anlaşılamadığı, ortak görüşün ‘çıkarları’ var şeklinde olduğu, başkanın voleybolu bilmediği halde devletteki eş dostun desteğiyle olumlu şeylere imza attığı, televizyon yayınlarının arttığı, organizasyonların çoğaldığı, haberlerin ise rekor kırdığı, Bayan Milli Takımının başına getirilen MOTTA ile pazartesi sözleşme yapıldığı halde konunun salı günü yönetim kurulu toplantısına getirildiği, onuru olan yöneticinin o an istifa etmesi gerektiği, voleybolda hala apolet sevdalısı yöneticiler olduğu, Celal DEMİRBİLEK’e kuralları çiğneyerek 8.500.TL avanta verdiği, bu paranın diğer kişilerden kesildiği, basın yarışması kadar basit bir organizasyonu yapamayan Federasyondan adalet beklemenin hata olacağı, voleybolda korku düzeninin hakim olduğu vb. iddialar ileri sürülmekte idi.
Başkan, Gençlik ve Spor Bakanlığına gönderdiği dilekçeye, bu yazıyı da ekleyerek kendisi hakkında gereken işlemin yapılması için konunun müfettiş marifetiyle incelenmesini talep etmiş…
Özel bir sohbetimizde, buna neden ihtiyaç duyduğunu sordum. Yazıda yer verilen iddiaların, özellikle de ‘Celal DEMİRBİLEK’e kuralları çiğneyerek 8.500.TL avanta verdiği’ iddiasının eleştiri olmaktan çıktığını söyledi ve devam etti:
‘Bu güne kadar hakkımda çok şey yazıldı çizildi; kimisi taktir hatta övgü, kimisi de eleştiri hatta alay içeriyordu. Bu kez farklı, burada suç işlediğim iddia ediliyor. Beğenme ya da alay etme değil, en azından görevi kötüye kullandığım iddia ediliyor. Bu çok ciddi bir suçlama, bu iddiaların ortaya çıkarılması önem taşıyor; hiç birimizin kalıcı olmadığı, milletin emaneti olan bu makamlarda iken veya ayrıldıktan sonra gölge bırakmamak gerektiğine inanıyorum. İşte bu nedenle yazılardaki iddiaların incelenmesi ve suçum ya da kusurum varsa hakkımda gereken işlemin yapılması için dilekçe verdim.’
Kendisiyle yıldızı bir türlü barışmayan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın eline koz verdiğini, Bakan’ın bunu değerlendirip görevden ayrılması için fırsata dönüştürebileceğini söylediğimde; ‘Ben ne pahasına olursa olsun konumumu muhafaza edeyim anlayışı içinde olamam. Federasyon Başkanlığından ayrılmayı, bu suçlamaları sineye çekmeye tercih ederim.’ dedi…
Cevabını ve davranışını çok ilginç ve bir o kadar da saygıdeğer buldum.”
İşte böyle değerli voleybolseverler; bazı insanlar, hem kendilerinin hem de yönettikleri kurumun itibarını yüceltir, tavan yaptırırlar; bazıları da tavan yapmış bir itibarı, mirasyediler gibi harcayıp kısa sürede çarçur edebilirler…
Birisi, voleybolun medyada daha çok yer alması için, basın mensuplarının yayınlanan haber, fotoğraf ve yazılarıyla katılabilecekleri yarışma açar… Bu yarışmanın jürisi Türkiye Spor Yazarları Derneği yöneticileridir… Yani kime ödül verileceğine dair kararda kendisinin, TVF’nin hiçbir etkisi yoktur… Ama ortaya atılan iddia karşısında suskun kalmaz, kalamaz… Hem de bu gün konuşulanların, ortaya dökülenlerin binde biri olamayacak miktarda bir iddia için kendisi hakkında soruşturma açılmasını ister…
Diğeri ise, milyonlarca lira ile ifade edilen onca usulsüzlük iddiası karşısında, sadece susar. Susar ve susar…
Siz ne dersiniz değerli okuyucularım; itibar mı, iktidar mı ?... Hangisi daha değerli ?…
AÇIKLAYIN ŞU BORCU ve ÖZEL DENETİM RAPORUNU…
Federasyonun üstün asbaşkanı ve Diyarbakırlı kankası, Anadolu turları ve kulüp ziyaretlerinde, yemeklerde, sohbetlerde sözü bana ve yazılarıma, sonrasında da Karabıyık Başkan’dan nasıl bir enkaz devraldıklarına getiriyorlarmış…
Kadrolu iki avukatı olduğu halde, karar duruşmasına katılmadığı için, taraf bile olmaması gereken davayı kaybedip icralık olan TVF, kırkbin liranın üzerindeki bedeli icra dairesine yatırdı… Kendi yönetimlerinin, ihmali sonucunda TVF’yi icralık yapıp bu haciz işlemini de, “Bize borç, icra, haciz bıraktı.” diye Karabıyık Başkan’ın üstüne atan, kendilerine bırakılan yirmi milyon lira kaynağı inkar eden Mutlu Yöneticiler, onun açıklamalarına, meydan okumalarına (!) karşısına çıkıp hala cevap veremediler…
Karabıyık Başkan, o günlerde; bunun doğru olmadığını, bankada 5 milyona yakın nakit ile 31 Aralık 2012 tarihine kadar tahsil edilecek yaklaşık 15 milyon lira alacak olmak üzere yirmi milyon lira civarında bir kaynak bıraktığını söyledi… Aksini iddia eden herkesle, her platformda, belgelerle tartışmaya hazır olduğunu da ekledi… Bu güne kadar karşısına geçip “Gel, tartışalım.” diyemeyenler, yaptığı açıklamalara, bir cümle ile bile cevap veremeyenler, özel sohbetlerde salladıkça sallıyorlar, hala ve ısrarla “Borç bıraktı.” diyorlarmış ?… Bir kulüp yöneticisi anlattı, üzüldüm; “Yalandan kim ölmüş ?… Kendi başarısızlıklarını, basiretsizliklerini örtmek için her yola başvururlar…” dedim…
Bana bu anlatılanlardan sonra, Mutlugillere, belki de kendilerinin bile unuttukları bir özel denetim kuruluşunu ve hazırlattıkları raporu hatırlatmak istiyorum:
BANDEN Bağımsız Denetim Hizmetleri AŞ, hatırladınız mı ?… Hani 4 Nisan 2013 tarihli Özel Bağımsız Denetim Raporunu aldığınız kuruluş…
Ve merak ettiğim bazı hususları dile getirmek istiyorum:
1. İçinde bulunduğunuz yönetim kurulunun altında imzalarınız bulunan kararlarıyla yapılan harcamalarının, bir de özel bir denetim kuruluşu tarafından denetlenmesine neden ihtiyaç duydunuz ?… TVF’nin geçmişinde benzer bir uygulamaya rastladınız mı ?…
2. Bu kuruluşu size kim önerdi, kaç lira ödediniz ?…
3. Aldığınız rapor, sağda solda konuştuğunuz gibi borçlu bir yapıyı mı gösteriyordu ?…
4. Öyle değilse neden aynı yalanı ısıtıp ısıtıp kapalı kapılar arkasında ortaya sürüyorsunuz, attığınız mertlik, delikanlılık nutuklarına, tafranıza yakışıyor mu ?…
Alın elinize şu raporu, geçin Karabıyık Başkan’ın karşısına, anlatın şu borçları da hâlinizi, boyunuzun ölçüsünü görelim ?… Yok eğer bunu yapamıyor, benim bu konuda yazdıklarımı ( http://voleybolx.com/yazarlar/hasan-ugur-epirden/hursit-yazilari-final/370/ ) yanıtlayamıyorsanız, susun artık !… Susun çünkü kimse size inanmıyor, güvenmiyor; komik duruma düşüyorsunuz… Benden söylemesi…
TVF’NIN TEŞEKKÜR MESAJI…
Geçen hafta yapılan TVF mali genel kurulu sonrasında TVF tarafından bir teşekkür mesajı yayınlandı… Pek alışkın olmadığımız bu uygulama bazılarımız tarafından yadırgandı…
Çünkü bu mesaj genel kurula katılarak TVF yönetimine destek veren delegelere hitap ediyordu… O delegelere, genel kurul salonunda başkan tarafından zaten hitap edilmiş, teşekkür de edilmişti… Bir de resmi sitede teşekkür mesajı yayınlamanın sebebi ne olabilirdi ?…
Rivayet muhtelif ama ben en inandırıcı bulduğumu aktaracağım… Mutlugiller, “HURŞİT YAZILARI” ve o yazılarda dile getirip bir türlü cevap veremedikleri iddialara rağmen, büyük kısmı Federasyon mensupları ve de özel olarak seçilen sempatizanlarından oluşan genel kuruldan her istediklerini, hem de oybirliğiyle, alınca çok sevinmiş… En çok sevinen de Üstün asbaşkan olmuş…
Mutlu Başkan’ından delegelere bir teşekkür konuşması yapmak için izin istemiş… Mutlu Başkan buna izin vermeyince çok kızmış, üzülmüş, ağlayası olmuş; “Bu iş burada biter arkadaş, bütün kulüpleri, delegeleri ziyaret eden ben, tek tek arayıp Ankara’ya gelmelerini sağlayan ben, ama onlara bir teşekkür konuşması yapmam çok görülüyor.” demiş, köpürmüş… Görevi bırakmaya kalkmış…
Başkanla arasında çok şeyler yaşanmış kongre sonrasında… Ve durumu telafi etmek için, TVF Yönetim Kurulu imzasıyla, bir teşekkür mesajı yayınlanmış… Dedim ya, rivayet muhtelif…
TÜRKİYE VOLEYBOL FEDERASYONU SPONSOR ARIYOR…
Türkiye Voleybol Federasyonu’nun sosyal medyada sponsor aradığına dair bir spot gördüm ?…
Kimin aklıysa bence çok büyük bir strateji yanlışı bu… Dünya devi olma mertebesine gelmiş Voleybol Federasyonu’nun marka değerinin düşürülmesi yolunda bir başka dahiyane (!) buluş olsa gerek ?…
Sosyal medyada da dolaşan bu spotu görünce, belki ben de yararlanabilirim, diye düşündüm ve bugün resmi bir yazıyla “Ben fark yaratmak istiyorum…” diye Federasyona müracaat ettim… Örneğin saha kenarı panolarında yer alma tarifesi nedir ?…
İnşallah bu kez bana dönerler de, bendeniz de seneler sonra bir fark yaratma şansı elde ederim ?…
Spotta dikkatimi çeken, kullanılan fotoğrafın Bayan Milli Takımımızın bir önceki yönetim zamanında Ankara Başkent Voleybol Salonunda Olimpiyat Elemeleri maçında çekilmiş olması… Bu çağrışımdan hareketle, sanırım fark yaratmanın yolu Bayan Milli takımlarımızın maçlarında kendini göstermekten geçiyor ?…
SEYİRCİ NEDEN MAÇLARA GELMİYOR ?…
Voleybolumuz maçlara gelen seyirci azlığı nedeniyle yarınlar için alarm ve tehlike sinyalleri veriyor… Her ne kadar düşüşe geçen Milli takımlarımızın aksine bazı kulüp takımlarımızın Avrupa ve dünyada gurur veren başarıları sürüyorsa da…
Zira, seyirci sayısının düşmesine paralel olarak medyanın ilgisinin azalması, sponsorları ve yatırım yapan kulüpleri olumsuz olarak etkilemesi kaçınılmaz…
Son 1 ay içerisinde İstanbul Burhan Felek Spor salonunda en fazla biletli seyirciyi Fenerbahçe Grundig – Vakıfbank Bayan maçı 2190 kişiyle kucaklarken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Avrupa Kupası maçına sadece 11 biletli seyircinin gelmesi çok üzücü ve düşündürücüdür… Maçlar 7500 kişilik salonlarda bomboş tribünlere oynanmakta… 400-500 seyirciyi geçen maçları artık parmakla sayıyoruz…
Sorularıma, vazifesi olduğu halde cevap vermeyen Federasyonun acilen Kulüp temsilcileri, medya ve katkıda bulunabilecek voleybol adamlarının, hatta seyircilerin katılımlarıyla bir kriz toplantısı yapması şart…
HATIRLATMA :
CEV DenizBank Şampiyonlar Ligi E Grubu’nda, Vakıfbank’ın, deplasmanda İtalyan ekibi Piacenza’yı e 3-0 mağlup ettiği maçın başında skor tabelasında misafir takım hanesinde 18 dakika, skor 17-9 takımımız Vakıfbank’ın lehine devam edene kadar İFB’nin (İstanbul Fenerbahçe) yer aldığını, 18-9′dan itibaren tabelada “İFB”nin yeri “İVB” (İstanbul Vakıfbank) olarak düzeltildiğini vurgulayan 27.11.2014 tarihinde bir haber yayınlamış, yayını gerçekleştiren İtalyan TV rejisinin bu gafına karşın onca süre seyirci kalındığını eleştirmiştim…
Bu konuya ilişkin Vakıfbank Spor Kulübü şahsıma 28.11.2014 tarihinde bir açıklama gönderdi…
Sorularıma Federasyon kesiminden cevap vermiyorlar diyorum da, yukarıda tekrar yayınladığım eleştirime anında cevap verme duyarlılığını gösteren Vakıfbank Spor Kulübü Yönetimine teşekkür ediyor, açıklamasını aşağıda yayın ilkelerim doğrultusunda aynen yayınlıyorum…
VAKIFBANK SPOR KULÜBÜ’NDEN AÇIKLAMA…
Sayın Epirden, http://voleybolx.com/vakifbank-macinda-buyuk-yayin-falsosu/15279 linkinde yer alan yazınızda geçen “Hadi uzaktan kumanda NTV Spor bu skor tabelasını değiştirmeyi beceremedi ?… Vakıfbank’ın kafile başkanı, yöneticileri, menajerleri orada ne iş yapar ?” ifadesi nedeniyle size bir cevap verme zorunluluğumuz doğmuştur.
Sizin de yazınızda bahsettiğiniz üzere yayını gerçekleştiren İtalyan rejisi bir karışıklık yapmış ve VakıfBank yerine Fenerbahçe Grundig takımının kısaltması olan “IFB” ibaresiyle yayına başlamıştır. Bizler de maçın başladığı anda bu hatayı fark ederek, durumu salonda bulunan arkadaşlarımıza bildirdik. Onlar da hızlıca İtalyan rejisine ulaşarak durumu bildirdiler ve yayındaki aksaklığın düzelmesini sağladılar.
Ancak bu durum, yazınızda bahsettiğiniz gibi skor 18-9 olana kadar, yani 18 dakika sürmemiş; 14. sayıdan itibaren, yani yayının 9. dakikasında yanlışlık giderilmiştir.
Bilginize sunarız.
Saygılarımızla,
VakıfBank Spor Kulübü
VOLEYBOL SALONLARIMIZ NEDEN ARENA OLDU ?…
Göreve geldikleri günden beri mevcut faaliyetlerin isimlerini değiştirerek yeni bir etkinlik başlattıkları kandırmacasına yeltenen Mutlugillere ve olup bitenlere göz yumanlara sormak istiyorum…
Mevcut Spor Salonlarımıza neden, hangi sebep ve düşünceyle “Voleybol Salonu” yerine “Arena” deme ihtiyacı hissedildi ?… Bunun mutlaka bizim çözemediimiz (!) makul bir sebebi olmalı ?…
Bu sebepler arasında umarım Voleybol müsabakalarına seyirci çekmek için “Boğa Güreşleri” ya da “Gladyatör Döğüşleri” düşüncesi yatmıyordur ?… Felsefesi barış, hoşgörü, kardeşlik, dostluk olan spora ve sporun en nezih branşı olan voleybola şiddet, vahşet, kan, ölümü çağrıştıran “Arena” ismi nasıl yakıştırılabilir ?…
Yoksa bu dahiyane (!) değişiklikler de “Erol Ünal Karabıyık” kompleksi altında eziklik duymanın bir dışa vurumu mu ?…
Öğrenmek isteyenler sanırım oldukça fazladır ?…
Merak işte ?...
2014 VOLEYBOLDA YILIN “EN”LERİ :
Voleybolda Yılın “EN”leri anketi başladı… 30 Aralık gecesine kadar sürecek olan anketime lütfen katılınız… Soruların tümüne katılmak zorunda değilsiniz…
a) Yılın en çok alkış alan voleybol olayı…
b) Yılın en çok tenkit/tepki alan voleybol olayı…
c) Yılın en başarılı voleybol bayan takımı…
d) Yılın en başarılı voleybol erkek takımı…
e) Yılın en başarılı bayan voleybolcusu…
f) Yılın en başarılı erkek voleybolcusu…
g) Yılın en başarılı voleybol bayan takımı antrenörü… h) Yılın en başarılı voleybol erkek takımı antrenörü…
i) Yılın en başarılı voleybol hakemi…
j) Yılın en başarılı voleybol gazetecisi…
k) Yılın en başarılı voleybol köşe yazarı…
l) Yılın en başarılı voleybol web sitesi… m) Voleybol Federasyonumuzun en olumlu icraatı…
n) Voleybol Federasyonumuzun en olumsuz icraatı…
o) Voleybol Federasyonunda en başarılı bulduğunuz kişi…
ö) Voleybol Federasyonunda en başarısız bulduğunuz kişi…
p) Yılın en başarılı voleybol yöneticisi…
r) Yılın en mutlu voleybol olayı…
s) Yılın en üzücü voleybol olayı…
Oylarınızı buradan, epirden@yahoo.com ve Hasan Uğur Epirden facebook adreslerinden gönderebilirsiniz…
Her şık için lütfen 1 tercih yapınız ve 1 kez oy kullanınız…
ABDÜLKADİR AĞABEY’İ (YÜCELMAN) UNUTMADIK…
Türkiye’nin unutulmaz, örnek spor yazarlarından, örnek aldığım spor adamlarından biri olan Abdülkadir Yücelman ağabey, vefanın 9. yıldönümünde, toprağa verildiği 1 aralıkta saat 13.30 Eyüp Sultan’daki kabri başında törenle anılıyor…
Abdülkadir Yücelman Cumhuriyet Gazetesi’nde yarım asıra yakın hizmet vermiş, 1968 yılından itibaren spor servisi şefi olarak, merhum Cem Atabeyoğlu ve Erdoğan Arıpınar’dan sonra Cumhuriyet Gazetesi’nde tüm sporlara yer veren anlayışı titizlikte sürdürerek takdir toplamıştı…
Onu sevgi, saygı, özlem ve rahmetle bir kez daha anıyoruz…
SENDE Mİ VEFA SALMAN ?…
Yalova’da “Kavşak düzenlemesi” adı altında yapılan ağaç kıyımı beni derinden yaralamıştır…
158 ağaç kökünden haince, çağ dış bir yoz anlayışla kesilirken, yörenin çağımızın gerisinde kalmış CHP’nin patırdılı (!) Belediye Başkanı Vefa Salman’ın “Teknolojiyi sonuna kadar araştırdım, Türkiye’de 30 santimetre çapında bir ağacı sökecek ne ekipman, ne makine, ne teknoloji var. Dolayısıyla onları söküp alma şansımız yok, kesilecek.” demesi ise ayrı bir üzüntü ve endişe kaynağım olmuştur…
Başkan yalan söylemeyip, kendisi gibi CHP’li olan ve Mersin’de 15 sene başkanlık yapan Macit Özcan’a durumu aksettirseydi eminim çok şeyler öğrenirdi…
Macit Özcan Başkan, kendi döneminde Mersin’de yaşanan “Akdeniz Oyunları” hazırlık safhasında onlara en ufak bir zarar vermeden, gelişmiş makinelerle kökünden söküp, tırlara yükleyerek taşıyıp “Akdeniz Oyunları”nın oynanacağı alanlara bir gecede dikti, söküldüğü alana ise yenisini dikti…
Vefa Salman Başkanın yaptığı savunma yakışıksızdır, çirkindir…
“Yalova’da ne yaparsanız yapın mutlaka bir reaksiyon, tepki grubu var…” demesi ise daha da vahim bir olaydır…
Sen her işi, her şeyi kafana göre yapacaksın, herkes de seyredecek, bu katliama gıkını çıkartmayacak ?…
Madem tepki geleceğini biliyorsun, sana oy vererek seçen bir kitle var, temsil ettiğin belediyenin hizmet götürdüğü halkın var, neden saygısızlık yapıp halkına sormuyorsun ?… Sen Başkan olunca, “Yetki bende, her şeyi en iyisini sadece ben bilirim…” havasına girme hakkını kimden alıyorsun ?…
Seni bu tutum ve davranışından dolayı kınıyorum… Bu olayın takipçisi olacağım… Yalova’daki çevreci kardeşlerimin sonuna kadar yanındayım…
YALIKAVAK’TA KÖPEK KATLİAMI…
Turizmimizin önemli merkezlerinden Bodrum Yalıkavak’ta ünlü otelcilerin 4 köpeği birden zehirlenerek katledildi…
Adli soruşturma sürdürülüyor…
Türkiye’nin muhtelif yerlerinde sık sık görülmeye başlanan hayvan katliamları artık tahammül edilmez bir boyuta varmış durumda…
İnsanlıktan nasiplerini almamış bu katillere karşın mevcut yasaların tekrar gözden geçirilmesi, içi boşaltılarak, hayvanı korumaktan ziyade, hayvandan başka amaçlarla yararlanma zihniyetini düzenleyen bir kanuna dönüştürülen.mevcut 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun hayvanların yaşam haklarını yok edici değil, tamamen koruyucu ağır müeyyidelerle donatılması için bir hayvansever olarak sonuna kadar mücedelemi sürdüreceğimi kamuoyuyla paylaşıyor, duyarlı, çağdaş tüm dostlarımdan konuya ilişkin destek bekliyorum…
Lütfen kampanyamı imzalayınız ve de mümkün olduğunca kitlelere dağıtarak paylaşınız…
http://chn.ge/1A25v1V?recruiter=43456368
PEK YAKINDA YAYINDA OLACAK…
Geçinemeyenlere, kavga edenler için söylenen “Kedi köpek gibiler…” sözünü çürüten bu fotoğrafla birlikte soruyorum…
Kaç kişiye böylesine sarılabilme şansınız var ?…
PEK YAKINDA YAYINDA OLACAK…
PEK YAKINDA YAYINDA OLACAK…
Bu köşe yazısı aynı zamanda www.turkiyehaberajansi.com ve www.turksporajansi.com sitesinde de yayınlanmaktadır...
Tüm yazıların yayın ve paylaşım hakkı www.voleybolx.com sitesine ve Hasan Uğur Epirden'e aittir... İzinsiz alıntı yapılamaz...